Rahmetullah-i (el-) Hindî ( ?-1888 )

Rahmetullah’ın doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Gerçek ismi ve ilk hayatı hakkında da detaylı bilgi elimizde mevcut değildir. Bilindiği gibi on dokuzuncu asır sömürgeleştirme asrı olup, İslâm topraklarının büyük bir kısmı Avrupalı devletler tarafından işgal edilerek sömürge haline getirilmiştir. Bu topraklardan birisi de Hindistan olup İngilizlerin sömürgesi durumunda idi.

İngilizlerin, esareti altında olan Hindistan’da doğup büyüyen Rahmetullah eğitimini tamamladıktan sonra, Hıristiyanlığa karşı reddiye yazmaya başladı. Bir taraftan maddeten sömürülen topraklar, diğer taraftan da misyonerlerin yoğun faaliyetlerine sahne olmakta ve insanları Hıristiyanlaştırma faaliyeti sistemli bir şekilde yürütülmekteydi. İşte bu faaliyet ve İslam inancına karşı yapılan saldırılara karşı, İslâm âlimleri, eserleriyle mücadele etmeye çalışmaktaydılar. Bu durumdan ötürüdür ki, misyonerlik faaliyetlerine karşı Rahmetullah da reddiye yazmaya başladı.

Rahmetullah, ilk önce “İzalatü’l-Evham” adlı eserini Farsça olarak kaleme aldı. Bu tarihlerde İslam’a yönelik hücumlarıyla ön plana çıkan ve “Mizanü’l-Hak” adıyla bir eser yazan misyoner Karl Gottlieb Pfander ile ilmî tartışmaya girdi. Bu şahısla 1854 yılında yaptığı tartışmayla ismi duyuldu ve önemli bir üne kavuştu. 1857 yılında Hindistan Müslümanları, tarihe “Sipahi Ayaklanması” olarak geçen bir eylemle İngilizlere karşı harekete geçtiler. Ancak, eylem başarılı olamadığı gibi, İngilizler bir çok Müslümanı katlettiler. Bu ayaklanmada rolü olduğu gerekçesiyle Rahmetullah da takibata uğradı. Bu yüzden Mekke’ye gitti (1858) ve burada bir medrese kurdu.

Pfander’i münâzarâya dâvet eden Rahmetullah, bu maksat için kendisine dokuz mektup gönderdi. Tartışma konusu olarak da; Tevrat ve İncil’in tahrifi, bu kitapların hükümsüzlüğü (nesh edilmişlikleri), Teslis İnancı, Kur’ân’ın Allah sözü olduğu, Hazreti Muhammed’in peygamber olduğunun ispatı, konularını teklif etti. 1854 Nisan’ında gönderilen bu mektuplar üzerine Pfander ilk iki konuyu tartışmayı kabul etti. Kendisine French’i yardımcı seçerken, Vezirhan da Rahmetullah’a yardımcı olacaktı.

10-11 Nisan 1854 Ekberabad’ın Abdulmesih mahallesinde başlayan münâzarâ Tevrat ve İncil’in tahrifi ile bunların nesh edilmiş, yani hükümsüz hale gelmiş olmaları üzerinde yapıldı. Münâzarâyı çok sayıda kişi izledi. Bu izleyiciler arasında; Müslüman ve Hindu liderler, İngiliz hakimler, muhtelif kesimlerden yetkililerle muhtelif dinlere mensup kişiler de yer almaktaydı. Münâzarâ yapılırken hazır bulunan üç kişi de konuşulanları zapta geçirmekle görevlendirilmişlerdi. İlk oturumlardan itibaren Pfander ve French tahrif ve hükümsüz hale gelmiş olma durumlarını kabul etmek zorunda kaldılar. Ayrıca, diğer konulara geçip münazarayı sürdürmekten çekindiler. Rahmetullah el-Hindi’nin üstünlüğü ile neticelenen münâzarâ, büyük münazara anlamına gelen “el-Münâzarâtü’l-Kübra” adıyla tarihe geçti.

Münâzarâdan Rahmetullah’ın üstün çıkmasından rahatsız olan İngilizler, el-Hindi’nin mallarına el koydular. Yukarıda da belirtildiği gibi, Sipahi ayaklanmasında rolü olduğu ileri sürüldüğü gibi, bu münazaranın etkisinden dolayı da memleketini terk etmek zorunda kalan Rahmetullah Mekke’ye göç etti. Bu münâzarâdan sonra, daha önce din değiştirmiş bulunan çok sayıdaki kişi yeniden İslâma döndü.

Mekke’ye giden Rahmetullah’tan, Müslüman ve Hıristiyanlar arasında en çok tartışma konusu olan meseleleri işlediği kitabındaki bazı konuları Arapça’ya tercüme etmesi istendi. Çünkü, kendisi söz konusu eserini Urduca ve Farsça olarak yazmıştı. Diğer taraftan Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz de kendisini İstanbul’a davet etti. Mekke’de başladığı eserini İstanbul’da tamamladı (1864). Rahmetullah’ın “İzharü’l-Hak” adını alan ve Hıristiyanlığa reddiye olan eserin Sultan Abdülaziz tarafından da tavsiye edildiği nakledilmektedir.

Rahmetullah’ın yazmış olduğu eser, İngiliz işgal ve baskısının altında inleyen, maddî bağımsızlığını yitiren, mânevî bağımsızlığı da tehlikede olan ve bu tehlikeyi her yönüyle yaşayan toplumun problemlerinden kurtuluş çaresi olarak ortaya çıktı. Aynı zamanda, bir çok dinî inancın ve farklılıkların birlikte yaşandığı bir coğrafyada vücuda getirildi.

Kutsal kitapların yeni metinlerini, yorumlarını ve muhtelif tercümelerini, bu faaliyeti yürütenlerin yollarında yürüdükleri lider ve bilginlerini kendi değer yargıları içinde değerlendiren Rahmetullah çok yönlü bir çalışmanın neticesi olarak eserini yazdı. Değerlendirmelerini yaparken özellikle İncil’in öğretilerinden hareket etti. Dolayısıyla kutsal kitaplar üzerine yapılan yorumlardan çok direkt kutsal kitapların metinlerini esas alıp çalışmasını ortaya koydu.

Rahmetullah’ın yazdığı “İzharü’l-Hak” eseri, bir çok yazar tarafından birinci kaynak olarak gösterildi. Bazı Hıristiyanlar, kitabın etkisiz hale getirilmesi için, satışa sunulan nüshalarını kendi paralarıyla satın alıp yok etme yoluna gittiler. Bu hareketleriyle eserin daha fazla kişiye ulaştırılıp etkili olmasını önlemeye çalıştılar. Bundan daha da önemlisi, kitabın yayınlandığı zamanlarda ünlü The Times gazetesinin, “Bu kitap, Müslümanlarda bulundukça onlar Hıristiyanlaşmayacaklardır.” (Kutsal Kitaba İlahi Çağrı / İzhâru’l Hakk http://www.dunyabulteni.net/kitap-detay.php?kitap-id=11) şeklinde yazdığı ifade edilmiştir.

Risâle-i Nurda, Şeyh Rahmetullah-ı Hindî olarak ismi zikredilen ve kendisinden allâme-i meşhur olarak söz edilen âlimin çalışmasına atıf yapılmıştır; “Tevrat, İncil ve Zebur’un ibareleri, Kur’ân gibi i’câzları olmadığından, hem mütemadiyen tercüme tercüme üstüne olduğundan, pek çok yabanî kelimeler, içlerine karıştı. Hem müfessirlerin sözleri ve yanlış tevilleri, onların âyetleriyle iltibas edildi. Hem bazı nâdanların ve bazı ehl-i garazın tahrifatı da ilâve edildi. Şu surette, o kitaplarda tahrifat, tağyirat çoğaldı. Hattâ, Şeyh Rahmetullah-i Hindî (allâme-i meşhur), kütüb-i sabıkanın binler yerde tahrifatını, keşişlerine ve Yahudi ve Nasârâ ulemasına ispat ederek iskât etmiş…” (Said Nursî, Mektubat, 1997, s: 162-63).

Rahmetullah’ın yaptığı çalışma ve yazdığı eser, bu alanda yapılan çok önemli çalışmalardan biri olduğu gibi, daha sonra yazılan reddiyelere de kaynaklık yapmıştır. İlki Arapça olarak neşredilen eserin diğer dillere çevrilmesi bizzat Sultan Abdülhamid tarafından emredilmiştir. O tarihten itibaren eserin bir çok baskısı yapıldığı gibi, Avrupa dilleri de dahil olmak üzere çok sayıda dile tercümesi yapılmıştır. Rahmetullah el-Hindî 1888 yılında vefat etmiştir.