Osman Nuri Tol (1885-1955)

Osman Nuri 1885 yılında doğdu. Nerede doğduğu kesin olarak bilinmemektedir. Ancak aslen Ankara’lı olması hasebiyle burada doğmuş olabileceği tahmin edilmektedir. Çocukluk hayatı ve okuduğu okullar, gördüğü eğitim hakkında ayrıntılı bilgi mevcut değildir. Asker kökenli olmakla birlikte eğitimini daha çok askerî okullarda mı veya sivil okullarda yapıp sonradan mı silâhlı kuvvetler bünyesine dâhil olduğu belli değildir.

Osman Nuri silahlı kuvvetler bünyesi içinde “Alay Müftülüğü” görevinde bulundu. Bu arada rütbe olarak da yarbaylığa kadar yükseldi. Söz konusu görevi Cumhuriyetin kuruluşundan sonra uzun bir süre devam ettirdi. Kendisi tarikat ehli olup Nakşibendî tarikatına mensup idi. Birçok tarikat mensubu etrafında toplandı. Mareşal Fevzi Çakmak’ın da özellikle son yıllarında ziyaretine gidip sohbetinde bulunduğu ve duâsını almaya çalıştığı nakledilmektedir.

Osman Nuri Tol, Bediüzzaman Hazretleri ile Millî Mücadele yıllarında tanıştı ve sohbet etme fırsatını elde etti. Her iki şahsiyetin tanışması, sadece o dönem ile sınırlı kalmadan yıllarca devam etti. Karşılıklı mektuplaşmalar gerçekleşti. Bediüzzaman Hazretleri Ankara’da bulunan veya Ankara’yı bir şekilde ziyaret eden talebelerinin Osman Nuri Beyi ziyaret etmelerini tembihledi. Bu ziyaretler birkaç kez tekrarlandı.

Tanıştığı yıllardan itibaren Bediüzzaman’ı takdir eden, çevresindekilere bu takdirini açıklamaktan çekinmeyen Osman Nuri bununla iktifa etmedi. Bediüzzaman’ı Emirdağ’da bulunduğu sıralarda ziyaretine gitti. Yine yazdığı bir mektubu Emirdağ’da bulunan Bediüzzaman’a gönderdi. Bu mektup “Ankara’da Nurları neşretmek nimet-i uzmâsına nail olmuş büyük bir âlim ve ehl-i kalb bir zatın Üstada yazdığı bir mektuptur.” başlığı altında Risâle-i Nura dâhil edildi. Osman Nuri Bey şu ifadelere yer vermekteydi:

“Sahibü’l-ihlâs ve’n-nur ve’l-kemal ve’l-irşad, mücahid-i ekber Bediüzzaman Hazretleri,

Meydan-ı iptilâ ve imtihana lillâh ve fillâh için atıldığınız andan bu ana kadar, hukukullah ve hukuk-ı ibadın müdafaa ve muhafazasına leyl ü nehar, Hak ve halk huzurunda, zâtınıza has kudret-i ilmiye ve kemaliye ve nuriye ve irşadiyelerinizle fevkalâde ağır şerait dairesinde lâyenkatı denecek derece sa’y ü gayret ve himmetle çalıştığınıza, melek, felek, Arş, Kürsî, Levh, Kalem, arz, semavat, âlem-i kevn, ins ve cin ve hariçteki ehl-i insan ve İslâm ve bu abd-i âciz, eşhedü billâh ilâ âhiri’d-devran şahid-i dâimî ve ebedîyiz…”

Mektubuna bu samimî duygularıyla başlayan Osman Nuri, dostluklarının gelip geçici olmadığını, aradan geçen bunca zaman ve hadiselere rağmen yarım asırdan beri devam ettiğini ifade etti. Bediüzzaman’ın Mutlâkiyet, Meşrûtiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde takınmış olduğu istikametli tavrını takdir ettiğini, neşrettiği Risâle-i Nurun ilim çevrelerinde büyük etki yaptığını, ihlâsın kazanılmasına vesile olduğunu ifade ettikten sonra mektubuna şöyle devam etti:

“Bu aşk ve şevkle Sultan Hamid zamanından beri zâtınızın ve Nur talebelerinizin hukuk-ı umumiye ve hususiyelerinizin hasbeten lillâh müdafaa ve muhafaza ve himayesi için, yakından uzaktan, karınca kudretince, dostluk vecibelerine mânen-maddeten îfâda kusur etmemeye âzamî çalıştım, çalışıyorum ve çalışacağım. Bu halime Hak ve halk ve Nur talebelerinizin bir kısm-ı mühimmi âgâhtırlar. İnşaallah, avn-i Hak ve imdad-ı Muhammediye ile ve cihad-ı asgar ve ekberdeki fî zamanına bî-misal aşk-ı ihlâsiyelerinizle, kariben hak galip, batıl mağlûp olur…

Azizlerin azizi azizim, Kemal-i tazimat ve tekrimatla zât-ı hakîmânelerinizi ve talebe-i Nuriyelerinizi aşk ve şevkle selâmlar ve hatırlar, iki cihanda aziz olmalarını ve olmanızı Hak Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinden tazarru ve niyaz eyleriz…” (Tarihçe-i Hayat, s. 558-59).

Osman Nuri Bey Bediüzzaman Hazretlerini Ankara’da ikamet etmek üzere dâvet de etmekteydi. Bediüzzaman Hazretleri de kendisine bir mektup yazdı: “Aziz Sıddık Kardeşim Osman Nuri, Madem Cenâb-ı Hak, senin kudsî niyet ve ihlâsınla Ankara’da en mühim genç Said’ler senin etrafına toplanmış, madem Ankara’da benim bulunmamı lüzumlu görüyorsunuz, ben de şimdi nafakamla tedarik ettiğim nüshalarımı o küçük medrese-i nuriyeme benim bedelime gönderiyorum. Onların adedince Said’ler, seninle komşu olurlar. Hem fedakâr evlâdın çok fevkinde sadâkatle şimdiye kadar hizmetleriyle her biri birer genç Said olarak beş-on Abdurrahman’larım hükmünde Sungur, Ceylân, Salih, Abdullah, Ahmed, Ziya gibi genç ve çalışkan Said’leri senin yanına hem benim vekilim, hem senin talebelerin olarak benim bedelime o küçücük medrese-i nuriyeye nezaret ve bir nev’i dershane olarak reyinize bırakıyorum…” (Emirdağ Lâhikası s. 288) şeklindeki ifadelere yer verdi.

Bu mektubun dışında da Bediüzzaman Hazretleri Osman Nuri Beyin ismini zikrederek iltifatlarda bulundu; “ Osman Nuri’nin samimî ve fedakârane ve Nur hizmetinde azimkârane mektupların…” (Emirdağ Lâhikası s. 226). “Ankara’da Osman Nuri kardeşimiz oranın bir Hasan Feyzi’si hükmünde Nurlara tesirli hizmet ve benim için hanesi yanında bir menzil yapması ve hastalığım zamanında güya hastalığımın tahfifine Hasan Feyzi gibi yardım eder gibi kendi hastalığına memnun olmasına çok minnettarım.” (Emirdağ Lâhikası s. 279).

Bediüzzaman’ın ehl-i kalb dediği Osman Nuri Bey 1955 yılında Ankara’da vefat etti. Naaşı Cebeci Mezarlığı’na defnedildi.