Muaviye ibn Ebu Süfyan (602/3-680)

Muaviye’nin, Mekke’de 602 veya 603 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Mekke’nin ileri gelenlerinden olan Ebu Süfyan ile Hind bint Utbe’nin oğlu olarak dünyaya geldi. Babasının yanında yetişti ve onun gözetiminde büyüdü. İslâmiyet’in zuhuru sırasında 7-8 yaşlarında bulunmaktaydı. Bilindiği gibi, ailesi, Mekke’nin fethine kadar Müslümanlarla savaşan ve mücadele eden cephede yer almıştı.

Mekke’nin fethi sırasında babası ve annesi gibi o da Müslüman oldu (630). Daha sonra Huneyn Savaşı’na katıldı. Tebük Seferi’ne de katıldı. Muaviye, bir süre Peygamber Efendimizin (asm) yanında bulundu ve vahiy kâtipliği yaptı. Veda Haccı’nda da bulundu.

Hz. Ebu Bekir (ra) döneminde gerçekleşen Suriye seferine katıldı. Hz. Ömer (ra) tarafından evvela Ürdün, arkasından Şam valiliğine tayin edildi. Halife’nin emri üzerine harekete geçerek Kaysariye, Trablusşam ve Askalan’ı fethetti. Sahil bölgelerinde tesis kurup asker yerleştirdiği gibi, Bizanslılardan kalma tersaneleri de faaliyete sokarak İslâm Devleti’nin ilk donanma birliklerini meydana getirdi. Hz. Osman (ra) döneminde ise etki alanı ve görev yeri daha da arttı. Suriye’nin tamamı kendi yönetimine verilerek buranın genel valisi oldu. Beni Kelb kabilesine mensup bir kadınla evlendi ve yörenin büyük aşiretlerinden biri olan bu kabile aracılığıyla konumunu ve etkisini daha da pekiştirdi.

Hz. Osman’ı (ra) ikna eden Muaviye, 648 yılında Kıbrıs’a bir sefer düzenledi. Buraya gönderdiği donanma aracılığıyla, kan dökmeden ada yönetimini haraca bağladı. Beş yıl sonra bir sefer daha düzenledi ve buraya önemli miktarda asker yerleştirdi. Halife’nin vefatına kadar Suriye’deki idaresini devam ettirdi.

Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra Hz. Ali’ye (ra) biat etmeyen Muaviye, mazeret olarak, şehit halifenin katillerinin hemen bulunmamasını gösterdi. Hz. Ali, Cemel Olayı’ndan sonra Muaviye’yi tekrar biat etmeye dâvet etti. Ancak, kabul etmedi ve bazı şartlar ileri sürdü. Hz. Ali ve Muaviye taraftarları arasında 657 yılında Sıffin’de bir savaş meydana geldi. Bu savaşta tam mağlûp olacakları sırada harekete geçen Amr bin As Kur’an’ın hakemliğinde taraflar arasında uzlaşmanın sağlanmasını önerdi ve durum hakemlere havale edildi. Ancak, bundan da bir netice çıkmadı. Bütün bu gelişmeler Hz. Ali’den çok Muaviye’nin işine yaradı. Savaş’ın durmasından sonra Hz. Ali taraftarları arasında ihtilâf çıktı.

Hz. Ali’nin (ra) bir Harici tarafından şehit edilmesi, arkasından Hz. Hasan’ın (ra) da Muaviye ile anlaşma yoluna gitmesi ve halifelikten feragat etmesi üzerine (661) halifeliğinin önündeki engeller ortadan kalkmış oldu. Tek başına halife olan Muaviye aynı zamanda Emevi Devleti’ni de kurmuş oldu.

Uzun süren iç karışıklıklar ve çatışmalardan sonra devleti yeniden toparlayan Muaviye, fetih hareketlerine yeniden başladı. İç çatışmalar sebebiyle Bizans’a vergi vermek zorunda kalmıştı. Bizans üzerine birkaç sefer düzenledi. İslâm tarihinde bir ilki gerçekleştirerek 670 yılında İstanbul’u kuşatma altına aldırdı. Bu kuşatmayı dört yıl boyunca devam ettirdi. Afganistan taraflarına çeşitli seferler düzenledi. Buhara ve Semerkand gibi önemli merkezler fethedildi. Bu dönemde İslâmiyet Berberiler arasında hızla yayıldı.

Muaviye, halife olduktan sonra yirmi yıla yakın bu görevi sürdürdü. İç karışıklıklar bittikten sonra İslâmiyet yayılmaya devam ettiği gibi bir çok yeni yer fethedildi. İstanbul kuşatması sonrasında Bizans her yıl vergi vermek zorunda bırakıldı. Hz. Ömer (ra) zamanında fethedilen Kudüs daha sonra elden çıkmıştı. Bu dönemde tekrar ele geçirildi. Emevi Devleti; Mısır, Yemen, Irak, Azerbaycan, Anadolu ve Horasan’da önemli bir üstünlük sağladı ve bölgede en güçlü devlet konumuna yükseldi. Seksen yıla yakın bir ömür sürdürdükten sonra 680 yılında Şam’da vefat etti.

Muaviye, vefatından evvel oğlu Yezid’i veliaht tayin etti. Bu icraatında; Küfe valisi Muğire’nin tavsiyelerinin etkili olduğu, halife seçiminin anlaşmazlıklara ve bölünmelere yol açtığı sebepleri ileri sürüldü. Muaviye’nin bu kararına karşı Hz. Hüseyin (ra) ile Abdullah bin Zübeyr dışında pek karşı çıkan olmadı. Ancak bu hareket ve hilâfetin saltanata dönüştürülmesi daha sonraki dönemde de ciddî eleştirilere sebep oldu. Diğer taraftan bu hareketin ihtilâflara son verdiği ve dolayısıyla netice itibariyle Müslümanların hayrına olduğu şeklinde de yorumlayanlar çıktı.

Halifeliği döneminde önemli başarılar elde eden, devletin sınırlarını genişleten Muaviye’nin iyi bir diplomat ve ileriyi gören bir idareci olduğu nakledilmektedir. Amr bin As ile Muğire bin Şu’be gibi iki başarılı yöneticiye sahip olması, bunlardan azamî ölçüde istifade etmesi ve geniş yetkiler tanıması da dönemine önemli katkılar sağladı. Muhaliflerine karşı nasıl davranılacağını iyi bilmesi, en zor durumlarda bile soğuk kanlılığını yitirmemesi, savaşa son çare olarak bakıp başvurması, çevresindekilere büyük ihsanlarda bulunması başarısını etkileyen diğer sebepler olmuştur. Valilerin sert tutumlarına göz yumması, Şiî ve haricilere karşı sert tutumuyla bilinen Muğire’yi valilikte tutmaya devam etmesi eleştirilen ve tepki çeken yönleri olmuştur.

Muaviye’nin ismi, Risâle-i Nur’un muhtelif yerlerinde de geçmektedir. Hz. Ali (ra) ile yaptığı Sıffin Savaşı, “hilâfet ve saltanatın muharebesi” (Mektubat, 1997, s. 58) olarak ifade edilmektedir. İmam-ı Ali’nin dini hükümleri, İslâm hakikatlerini ve ahireti esas aldığı, saltanatın bir kısım kanunlarına, siyasetin merhametsiz gereklerine başvurmayarak bu dünyevî gerekleri din için feda ettiği; Hz. Muaviye ve taraftarlarının ise, sosyal hayatı saltanat siyasetiyle takviye etmek için, azimeti bıraktıkları, ruhsat yoluna gittikleri, siyaset âleminde uygulanan bazı fiillere uymaya kendilerini mecbur zannettikleri ve bu yüzden de hataya düştükleri dile getirilmektedir. (Mektubat, s. 58). Açıklamanın devamında sonraki gelişmelere de değinilerek;

“Amma Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in Emevîlere karşı mücadeleleri ise, din ile milliyet muharebesi idi. Yani, Emevîler, devlet-i İslâmiyeyi Arap milliyeti üzerine istinad ettirip, rabıta-i İslâmiyeti rabıta-i milliyetten geri bıraktıklarından, iki cihetle zarar verdiler.

Birisi: Milel-i saireyi rencide ederek tevhiş ettiler. Diğeri: Unsuriyet ve milliyet esasları, adaleti ve hakkı takip etmediğinden, zulmeder, adalet üzerine gitmez. Çünkü, unsuriyetperver bir hâkim, millettaşını tercih eder, adalet edemez.” tesbiti yapılmaktadır.

Risâle-i Nur’da, Peygamber Efendimizin (asm) ileriye dönük ve Emevilerle ilgili bazı hadislerine de yer verilmiştir; “Hem, nakl-i sahih-i kati ile, Emeviye devletinin zuhurunu ve onların padişahlarının çoğu zalim olacağını ve içlerinde Yezid ve Velid bulunacağını ve Hazret-i Muaviye ümmetin başına geçeceğini (iktidara geldiğin zaman yumuşak ve adil ol) fermanıyla rıfk ve adaleti tavsiye etmiş. Ve Emeviyeden sonra (Abbas’ın çocukları siyah sancaklarla çıkacaklar ve sahip olduklarının kat kat fazlasını elde edeceklerdir) deyip, devlet-i Abbasiyenin zuhurunu ve uzun müddet devam edeceğini haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış.” (Mektubat, s. 103-104).