Mimar Sinan (1490-1588)

İslam aleminin ve dünyanın en büyük mimarlarındandır. Mimari dehasından ve meydana getirdiği birbirinden güzel eserlerinden dolayı "Koca Sinan" lakabıyla anılmaktadır. Birbirinden güzel 364 esere imza attığı gibi, başta Ayasofya Camii olmak üzere, bir çok eseri restore ederek günümüze kadar gelmesine katkıda bulunmuştur. İmparatorluğun bir çok yerinde inşa ettirdiği eserleri yükselme döneminin ihtişamını gösteren en önemli eserlerdir. Ömrünün sonuna kadar mimari faaliyetlerini sürdürmüş, Selimiye Camii gibi bir şaheseri 80’li yaşlarındayken yapmıştır. Risâle-i Nur’da Mimar Sinan ismi, yaratılıştaki harika sanat ve maharete bağlamında zikredilirken; mevcudatın yaratılışı Cenab-ı Hakk’a verilmeyip kendi kendilerine verildiği zaman, her bir taşın, zerrenin Mimar Sinan kadar bir maharete malik olmaları gerektiğine işaret edilmektedir. (Sözler, s. 510)

Sinan, 1490 tarihinde Kayseri’ye bağlı Ağırnas Köyünde doğdu. Yavuz Sultan Selim zamanında İstanbul’a geldi. Acemi Oğlanlar kışlasında iyi bir eğitimden geçti. Burada verilen eğitim, temel askeri eğitimden ibaret olmayıp, bunun yanında inşaatlarda ve gemilerde çalıştırılma yoluyla yetenekleri doğrultusunda, değişik meslekler edinmeleri de sağlanmaktaydı. Böylece bu ocağa gelenler, askeri sıfatlarının yanında bir de meslek öğrenirlerdi. Sinan da burada marangozluk (neccarlık) mesleğini öğrendi. Sinan’ın buradaki eğitimi dokuz yıl sürdü. Bu arada ordu ile birlikte İran ve Mısır’a gitti.

Sinan, Kanuni’nin 1521 Belgrad seferine Yeniçeri olarak katıldı. Bir yıl sonra Rodos seferi ve 1526 yılında da Mohaç Meydan Savaşına katıldı. Katıldığı sefer ve savaşlarda gösterdiği başarılardan ötürü taltif ve terfilerle çeşitli dereceler aldı. Ustalık ve maharetini ilk olarak 1533 yılında gerçekleştirilen İran Seferi sırasında gösterdi. Van gölü sahiline gelindikten sonra ihtiyaç duyulan üç kadırgayı iki hafta gibi kısa bir sürede yapıp donatması sadrazamı son derece memnun etti. Gemilerin idaresi de kendisine verildi. Sefer dönüşünde Yeniçeri Ocağında önemli bir makam olan Hasekilik rütbesinin kendisine verilmesi itibarını önemli ölçüde arttırdı. Bu rütbesiyle birkaç sefere katıldı.

Sinan, 1538 yılında Kara Buğdan seferine katıldı. Prut Nehri’ni geçmek için köprü yapılması işi, zeminin kayganlığından ötürü bir türlü başarılamıyordu. Bu görevin Sinan’a verilmesinden sonra, orduda bulunan bütün mimar ve marangozları topladı. On üç gün gibi kısa bir süre içinde köprü yapıldı ve ordunun karşıya geçmesi sağlandı. Onu bilen ve maharetlerine tanık olan Lütfi Paşanın teklifiyle 1538 yılında, 35 yıl boyunca büyük bir başarıyla sürdüreceği, Hassa Başmimarlığına getirildi. Bu göreve getirilmeden önce, ordu içindeki yetişme çağında İran, Suriye, Irak ve Mısır’ı gezip gördüğü gibi, tüm Balkanları, Macaristan’ı ve Viyana’ya kadar olan bölgeleri yakından görüp tanıma fırsatını elde etti. Bu dolaşma ve seyahatler, muhtelif yerlerde mimarlık kabiliyetini vücuda getirdiği eserleriyle ortaya koymasında olumlu etki yaptı. Başmimarlığa getirildiğinde yaşı elliye yaklaşmıştı.

Mimanbaşılığa getirildikten sonra, Macaristan’daki Budin’den ve Kırım’ın Gözleve’sinden Mekke’ye kadar, İmparatorluğun muhtelif beldelerinde, şaşılacak bir sürat ve maharetle sayısız eserlere imza attı. İlk önemli ve -kendi tabiri ile- çıraklık dönemi eseri, Şehzadebaşı Camii ve külliyesidir. Süleymaniye ve Selimiye ile oluşturulan bu üç büyük eseri, aynı zamanda sanatının gelişim dönemlerine de tanıklık etmektedir. İstanbul’daki en muhteşem eseri olan Süleymaniye Camii kalfalık döneminin eseri olarak addedilirken, en muhteşem eseri olan ve Edirne’de bulunan Selimiye Camii de ustalık eseri olarak kabul görmektedir. Bu derecelendirme aynı zamanda kendi ifadelerine dayanmaktadır.

Şehzadebaşı Camiine 54 yaşında başlayan Mimar Sinan, bu eseri dört yılda tamamladı. Mimarbaşı olarak vücuda getirdiği bu eserinden sonra, çok sayıdaki diğer eserleri de arka arkaya gelmeye başladı. Altı ve sekiz köşeli şemalar üzerine oturttuğu kubbelerle orta büyüklükte olan camileri İstanbul’un dört bir yanında inşa etti. Bu imar faaliyetiyle söz konusu semtlerde önemli ölçüde bir canlanma meydana geldi. Selçuklu mimarisiyle beraber, batıdan doğuya birçok yeri görüp eserleri tanıma imkanına sahip olmasına rağmen körü körüne taklitçiliğe gitmedi. Eserlerine kendine özgü süsleme ve motifleri nakşetti. Gösterdiği maharetiyle devletin en parlak dönemine yakışır sanat şaheserleri meydana getirdi. Üzerinden asırlar geçmesine rağmen eserleri hâlâ dimdik ayaktadır ve görenlerin büyük hayranlığını celbetmektedir.

Yaptığı sayısız eserleriyle ulaşılması çok zor bir dereceye yükselen Mimar Sinan, 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen, 48 hamam inşa ettirdi. Bu eserleriyle, imparatorluğun zirve döneminde kendisine düşeni en güzel şekilde yerine getirdi. Seksen yaşında yaptığı muhteşem Selimiye Camii, bir çok yeniliği ve inceliği de göstermektedir. 31,5 m. çapındaki büyük kubbesi, sekizgen biçimindeki gövdesi ve etrafını saran zarif minareleriyle çok uzaklardan kendini belli eden bu eser aynı zamanda sanatkârını, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük mimarları arasında gösteren mümtaz bir eser hüviyetine büründü.

Mimar Sinan, sadece yeni eserler meydana getirmekle kalmadı. Mimarbaşılığı döneminde muhtelif konulara el attı. Ayasofya Camiinin restorasyonu için de büyük emek sarf etti. 1573 yılında kubbesini onardığı gibi, yaptığı takviye duvarlarla eserin günümüze kadar gelmesinde büyük emeği geçmiş oldu. Diğer taraftan şaheserlerin etrafında veya yakınında inşa edilerek görüntünün bozulmasına sebep olan yapışlaşmayı engellemek ve olanları yıkmakla da uğraştı. Diğer taraftan İstanbul’un dar cadde ve sokaklarının genişletilmesi için de çaba harcadı. Dar sokakların, yangınlara müdahaleyi güçleştirdiğini ve bu durumun sebep olacağı büyük tehlikelere karşı bir fermanın yayınlanmasını sağladı. Kaldırımlarla ilgilendiği gibi bunlara harcanmak üzere vakfiyesinden de para ayırdı.

Ömrünün son demlerine kadar çalışan, ulaşılması zor eserler silsilesi vücuda getiren, seksen yaşında Selimiye Camii gibi bir şaheseri inşa eden Mimar Sinan, 1588 yılında Hakk’ın rahmetine kavuştu. Süleymaniye Camiinin yanında buluna türbeye defnedildi. Görkemli türbelerin inşasına imza atmasına rağmen, kendisi için son derece mütevazi ve sade bir türbe yapmıştı. Mezarlıkta fark edilmeyen Koca Sinan, her bir eseriyle dimdik ayakta durmaya devam etmektedir.