Mehmed Tahirî Mutlu (1900-1977)

Tahiri Mutlu, 1900 yılında Isparta’ya bağlı Atabey ilçesinde doğdu. Babası Hüseyin Hüsnü Efendi ve annesi de Zübeyde Hanımdır. Çocukluk yılları, manevî değerler ön planda tutulan ve dinî hassasiyetleri olan bir aile ortamında geçti.

Askerlik çağına gelinceye kadar yıllarını memleketinde geçirdi. Aldığı eğitim ve okullar hakkında ayrıntılı bilgi olmasa da iyi bir eğitim gördüğü, önemli bir birikime sahip olmasından anlaşılmaktadır. Vatanî hizmetini yaptığı sırada Kurtuluş Savaşı verilmekte idi. O da 1920 tarihinden itibaren dört yıl demiryollarında askerlik yaptı. Savaş sonrasında gazilik unvanı ve madalyası aldı. Kendisine gazilik maaşı da bağlandı. Ancak, o bu maaşı almadı.

Tahiri Mutlu 1931 yılında ilçesindeki akrabaları vasıtasıyla Risâle-i Nur ile tanıştı. Bu tanışmadan sonra Hafız Zühdü’nün oğlu Eşref ile birlikte Barla’ya giderek Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret etti. Bu ziyaret kendisini çok etkiledi. Bunun neticesi olarak Risâle-i Nur hizmetinde yerini almaya başladı. 1942 yılında Ayetü’l-Kübra Risâlesi’nin bastırılması maksadıyla İstanbul’da kırk beş gün kaldı. Bozkurt Matbaası’nda bu risâlenin bastırılmasını sağladı. Bu sırada ekmek karne ile verildiğinden belediyeye gidip karnesini imzalatır ve ondan sonra ekmeğini alırdı. Bu arada sık sık Sahaflar Çarşısı’na giderek Bediüzzaman’ın eserlerinin olup olmadığını sorardı. Bu sormanın neticesinde İşaratü’l-İ’caz, Hakikat Çekirdekleri ve Lemeat adlı eserlerini bulup aldı.

İstanbul’da Ayetü’l-Kübra Risâlesini bastırmaya muvaffak olan Tahiri Mutlu buradan ayrılarak vapurla İnebolu’ya ve oradan da Kastamonu’ya geçti. Bu tarihlerde Bediüzzaman Hazretleri Kastamonu’da bulunuyordu. Görüşme sırasında bastırılan Risâleleri gösteren Mutlu, ayrıca bulduğu diğer eserleri de takdim etti. Bediüzzaman Hazretleri özellikle Lemeat’ı görünce çok sevindi.

Tahiri Mutlu Bediüzzaman ve diğer talebeleri gibi takibattan nasibini aldı. 1943’te Denizli ve 1948’de Afyon hapishanelerinde yattı. Ayrıca, 1958 yılında Ankara ve 1960’ta Isparta’da da hapis yattı. Mahpusluğu sırasında da boş durmadı. Etrafındakilere iman hakikatlerini anlatmak için büyük gayret sarf etti. Karşılaştığı sıkıntıları hiçbir zaman kendine dert edinmedi. Her zaman hizmeti birinci planda tuttu. Onun bu samimî tavrı Bediüzzaman’ın dikkatinden kaçmadı ve kendisini takdir ederek bunu risâlelere kaydettirdi:

“Çok tecrübelerle ve bilhassa bu sıkı ve sıkıntılı hapiste kat’î kanaatim gelmiş ki, Risâle-i Nur ile kıraeten ve kitabeten iştigal, sıkıntıyı çok hafifleştirir, ferah verir. Meşgul olmadığım zaman o musibet tezâuf edip lüzumsuz şeylerle beni müteessir eder. Bazı esbaba binaen, ben en ziyade Hüsrev’i ve Hâfız Ali (r.h.), Tahirî’yi sıkıntıda tahmin ettiğim halde, en ziyade temkin ve teslim ve rahat-ı kalb, onlarda ve beraberlerinde bulunanlarda görüyordum. “Acaba neden?” derdim. Şimdi anladım ki, onlar hakikî vazifelerini yapıyorlar; mâlâyâni şeylerle iştigal etmediklerinden ve kaza ve kaderin vazifelerine karışmadıklarından ve enâniyetten gelen hodfuruşluk ve tenkit ve telâş etmediklerinden, temkinleriyle ve metanet ve itmi’nan-ı kalbleriyle Risâle-i Nur şakirtlerinin yüzlerini ak ettiler, zındıkaya karşı Risâle-i Nur’un mânevî kuvvetini gösterdiler. Cenâb-ı Hak, onlardaki nihayet tevazu ve mahviyette tam izzet ve kahramanlık seciyesini umum kardeşlerimize teşmil ettirsin. âmin.” (Şuâlar, s. 282).

Tahiri Mutlu, 1953 yılında Bediüzzaman Hazretleri ile birlikte Barla’ya gitti. Ayrılıştan yaklaşık yirmi yıl sonra yeniden buraya gelinmekteydi. Onlarla birlikte Zübeyir Gündüzalp de bu seyahate katılmıştı. Beraber kaldıkları mekânları ziyaret ettiler. Kendini iman hizmetine vakfeden Mutlu, Bediüzzaman Hazretlerinin büyük ilgisine mazhar oldu. Talebelerinin kusurlu hareketlerine kızan Bediüzzaman’ın hiddetli ve kızgın anlarında, Tahiri Mutlu’nun gelmesi ile tavrını değiştirdiği ve hemen yumuşamaya başladığı hatıralarda kaydedilmektedir. Böyle durumlarda hemen bu mümtaz talebesini tebessümle karşıladığı, Allah’ın veli kulu diye hitap ettiği nakledilmektedir.

Bediüzzaman’ın talebesi olmaktan iftiharla söz eden Tahiri Mutlu, bu yüzden hapis yattığı halde, mahkemelerde açıkça ifade etmiştir. Afyon Ağır Ceza Mahkemesi’nde verdiği müdafaada; “… Üstadım Bediüzzaman Said Nursî ve diğer arkadaşlarıyla birlikte suçlu gösterilmekle mahkemeye veriliyorum… Zülfikar: Mucizât-ı Kur’âniye ve Ahmediye mecmuasını bastık. Bunu kısmen sattık. Hâsıl olan parasından Asâ-yı Mûsâ mecmuasının kâğıdını da satın aldım, getirdim. Sonra Asâ-yı Mûsâ mecmuasını bastık, bunu da sattık. Sonra Siracü’n-Nur mecmuasının kâğıdını alıp bastık… Bu eserlerle ahlâkımızı dinen terbiye edip yükselten ve kendisine “müceddid” dediğimiz halde bizi reddedip kıran ve büyük bir hürmetle üstad kabul ettiğimiz Said Nursî’nin senelerden beri talebesiyim…” (Şuâlar, s. 466-467).

Talebesine kahraman Tahiri olarak hitap eden Bediüzzaman; “Merhum Lütfi’nin ehemmiyetli varislerinden Abdullah Çavuş, Kahraman Tahiri ile Atabeyi, Nurs karyem hükmüne getirmişler.” (Emirdağ Lâhikası, s. 72) ifadesini kullanmıştır. Hizmetlerinden övgüyle söz ettiği gibi, ailesine de yakın alâka göstermiş, selâm ve duâsını eksik etmemiştir; “Başta Nurun şakirtlerinden validesi Zübeyde olarak, akrabasına ve rüfekasına selâm ederim. Cenâb-ı Hak onlardan ebeden razı olsun. Amin!” (Emirdağ Lâhikası, s. 140). “ Bizi ve Kastamonu şakirtlerini kıyamete kadar minnettar eden ve müstesna kalemiyle Risâle-i Nur’un hemen umumunu bu havaliye yetiştiren ve evlât ve peder ve vâlideleri ve refikasıyla Risâle-i Nur’a hizmet eden Kahraman Tahirî kardeşim, Cenâb-ı Hak, hanenizdeki hemşireme, hem bana şifa ihsan eylesin. Hastalığıma ait bir parça size geliyor. Peder ve validenize de benim tarafımdan deyiniz ki: “Tahirî gibi kahraman bir şakirdi Risâle-i Nur’a yetiştiren ve o vasıtayla defter-i â’mâllerine daima hasenat yazdıran bir şakirdi bize kardeş veren o mübarek zatlar, inşaallah bu saadeti daima idame ettirecekler. Dünyanın cam parçalarını, o elmaslara tercih etmeyecekler. Onlar, hususî duâlarımızda dahildirler.” (Kastamonu Lâhikası, s. 201).

Yazılarında ve mektuplarında ayrıca memnuniyetini belirten Bediüzzaman; “ Tahirî’nin bize o kıymettar kalemiyle Cennet taamları gibi çok tatlı ve huri libası gibi çok güzel yazıları, burada herkesi lezzetle mütalaya sevk ediyor. Ve onun ma‘sûme iki mübarek kızlarının yazdıkları nüshalar, burada kadınlar, kızlar âleminde geziyor, görenleri Risâle-i Nur’a cezb ediyor. Çok çalışkan ve fedakâr Tahirî’nin kesretli hediyeleri, bizleri çok borç altında bıraktı” ifadelerine yer vermiştir. (Kastamonu Lâhikası, s. 86).

Ömrünü iman hizmetinde geçiren Tahiri Mutlu 3 Nisan 1977 tarihinde vefat etti. Vasiyetine uyularak Eyüp Sultan Mezarlığı’na defnedildi.