Katade Bin Diame (680-735)

Yedinci ve sekizinci yüzyılda, Emevi Devleti’nin hüküm sürdüğü bir dönemde yaşamıştır. Sahabeye yetişmiş, bazılarından ders almış ve dolayısıyla tabiin sınıfına dahil olmuş ünlü müfessirlerdendir. Doğuştan âmâ olarak dünyaya gelmiştir. Güçlü hafızası ile dikkatleri üzerine çekmiş ve bu özelliği ile halk arasında tanınıp meşhur olmuştur. Aralarında sahabenin de bulunduğu bir çok tanınmış simadan ders almış, hadis öğrenmiş ve eğitim görmüştür. Aslen Basra’lı olmayıp ailesi sonradan buraya yerleşmiştir. İslam dünyasında fitnenin baş gösterdiği, siyasi çalkantı ve karışıklıkların yaşandığı bir dönemde yaşamış olmasına rağmen bundan azami ölçüde kaçınmış ve taraf olmamıştır. Zamanının ve enerjisinin önemli bir kısmını ilim ve irfan için harcamıştır. Risale-i Nur’da ismi zikredilirken kendisinden, “İmam-ı Katade” diye söz edilmekte ve büyük İslam alimleri ile birlikte ismi zikredilmektedir. Lakabı Ebü’l-Hattab olup künyesi, Ebü’l-Hattab Katade bin Daime bin Katade es-Sedusî el-Basrî şeklindedir.

Şeybanoğullarının Sedus kabilesine mensup olan Katade, 680 yılında âmâ olarak dünyaya geldi. Ailesi önce Beni Şeyban’ın yanına gitmişse de bilahare Sedus kabilesi ile birlikte Basra’ya göç etmişlerdir. Katade, Basra’da eğitimine başladı. Meşhur Hasan-ı Basrî’nin yanında kaldığı on iki yıl boyunca kendisinden muhtelif ilim dallarında ders aldı. Hocası kendisine tefsir, hadis, kıraat başta olmak üzere bir çok ilim dalında ders verdi. Bu arada kıraat ilmi ile ilgili olarak değişik alimlerden bilgi aldı. Sahabelere yetişmiş olması ve onları görüp ders almış olmasından ötürü aynı zamanda tabiin unvanına da sahiptir. Aralarında sahabeden Enes bin Malik, tabiinden Hasan-ı Basrî, İbn Sîrîn, Said bin Müseyyeb gibi tanınmış bir çok alimden hadis dinledi. Bu ilim dalı ile ilgili olarak bilgi edindi.

Katade, hadis ilmi ile ilgili olarak edindiği bilgi ve öğrendiği hadisi şerifleri birçok kimseden edindiği birikimle takviye ederken, kendisinden de bir çok alim nakilde bulundu. İmamı Azam Ebu Hanife, Ma’mer bin Raşid, Eban bin Yezid, Şu’be bin Haccac, Eyyüb es-Sahtiyani bunlardan bazılarıdır.

Emevi Devleti’nin hüküm sürdüğü ve çok karışık hadiselerin cereyan ettiği bir dönemde yaşayan Katade, söz konusu olaylardan azami ölçüde uzak durmaya ve karışmamaya çalıştı. Herhangi bir kesime yanaşmayıp taraf tutmamayı tercih etti. Bu tutumunu hayatı boyunca devam ettirip sadece ilimle iştigal etti. Sahip olduğu güçlü hafızası ile halk arasında şöhret buldu. Bu özelliği ile ilgili ilginç aktarımlar yapılmıştır. Katade, duyduğu her şeyi ezberleyen bir özelliğe sahipti. Eğitim görmek maksadıyla bulunduğu Said bin Müseyyeb’in yanında sadece sekiz gün kaldığı ifade edilmektedir. Hocasının, sekiz gün sonra talebesine, “Artık git, zira bende ne varsa aldın” dediği rivayet edilmektedir.

Katade, özellikle tefsir sahasında yoğunlaşıp uzmanlaşmış olmakla birlikte Arap dili, Cahiliye dönemi şiiri, neseb yani soy ilmi ile ilgili olarak elde ettiği bilgiden dolayı dönemin önde gelen alimleri arasında zikredilmiştir. Kendisine sorulan sorulara cevap verirken mümkün mertebe kendi fikrini ve görüşünü ortaya koymaktan çekindi ve döneminde yaşanan tartışmalara girmeyerek uzak durdu. Mu’tezileden uzak durmakla birlikte şer konusunu kurallara hamletmesi sebebiyle ehl-i Sünnet çizgisine ters düşmüş, ancak daha sonra bu görüşten döndüğü ifade edilmiştir.

Hadis ilminin otorite kabul edilen isimleri Katade’yi güvenilir ravi ve hafız olarak tavsif etmişlerdir. Naklettiği hadisleri Kütüb-ü Sitte’de yer almıştır. Nakilde bulunduğu hadislerin rivayet zincirlerini vererek bunlardan hangilerinin tam veya eksik olduğunu göstermiştir. Risale-i Nur’da kendisinden “İmam-ı Katade” olarak söz edilmekte ve ismi, “çok ehl-i sahih bir cemaat” içinde zikredilmektedir. Ayrıca, Risale-i Nur’da, rivayet edenler arasında kendisinin de bulunduğu ve Peygamber Efendimizin (asm) bir mucizesinin tahakkuk ettiği hadisi şerife yer verilmektedir. Hz. Enes’in (ra) ifadesiyle;

“Zevra nâm-mahalde, üç yüz kişi kadar, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile beraberdik. İkindi namazı için abdest almayı emretti. Su bulunmadı. Yalnız bir parça su emretti; getirdik. Mübarek ellerini içine batırdı. Gördüm ki, parmaklarından çeşme gibi su akıyor. Sonra, bütün maiyetindeki üç yüz adam geldiler, umumu abdest alıp içtiler.” (Mektubat, 1994, s. 121). Hadis-i Şerifin aktarılmasından sonra, sözü geçen üç yüz kişinin varlığına işaret edilen Risale-i Nur’da, Hz. Enes’in bu aktarımıyla bu güzide topluluğun sözcüğünü yaptığına işaret edilmektedir. Hadisin doğruluğu için de; mevcut bulunanlardan hiçbirinin bu nakli tekzip etmemesi, insanın fıtratında yalanı duyduğu zaman hemen karşı çıkma özelliğinin olması, ayrıca doğruluklarıyla ünlü sahabe topluluğun söz konusu olması, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mucizesinin önemli delilleri arasında yer alan çok önemli hususlara işaret edilmektedir. (Mektubat, s. 120-121).

Tefsir konusunda da önemli bir yere sahip olan Katade, dört büyük imamdan biri olan Ahmed bin Hanbel tarafından övgüyle anılmıştır. Ayrıca, bu dalda otorite olanlar tarafından kendisine yer verilmesi ve söz edilmesi bu sahadaki önemini de ortaya koymaktadır. Taberi, tefsir ile ilgili olan eserinde büyük ölçüde Katade’nin rivayetlerine yer vermiştir. Diğer tabiin müfessirler gibi Kur’an-ı Kerim’i tefsir ederken; evvela Kur’an-ı Kerim’in kendisini, hadisleri, sahabe ve tabiinin görüşlerini, Arap dil ve şiirini, neseb ve Arap günleri ile ilgili bilgileri, Arap örf ve adetlerini, çok az miktarda kendi görüşlerini aktaran bir sistem takip etmiştir. Bu arada, ayetleri ayetle açıklama yoluna da gitmiştir. Ayetlerdeki belağat, üslub, ve lafızlara başka ayetlerden deliller getirerek ayetler arasındaki münasebet üzerinde de durmuştur.

İlme büyük değer ve emek veren, takva sahibi bir şahsiyet olarak tanınan Katade, çıkan bir veba salgını sırasında 735 yılında Vasıt’ta vefat etti.

Eserleri

Kendisine ait olduğu bilinmekle birlikte günümüze ulaşıp ulaşmadığı henüz bilinmeyen eseri Kitabü’t-Tefsir adını taşımaktadır. Bu eser bir yüksek lisans tezine konu olmuş olup söz konusu çalışma Kahire’de yapılmıştır. Ülkemizde ise, Fahri Gökcan tarafından, Katade bin Daime ve Tefsiri adını taşıyan doçentlik tezi, 1977 yılında hazırlanmıştır. Diğer eserleri ise; Kitabü’l-Menasik, En-Nasih ve’l-mensuh fi Kitabillah, Avaşirü’l-Kur’an adlarını taşımaktadırlar.