İmruülkays İbn Hucr [İmrü’l-Kays](?-540)

Cahiliye döneminin meşhur Arap şairlerindendir. Şiirleri Kabe’nin duvarlarına asılan Muallaka şairleriarasında yer almaktadır. Arap şiirini belli kurallara bağlayan ve kafiye düzeni için esaslar koyan şair olarak kabuledilmektedir. Risâle-i Nur’da, lisanın kişinin tasavvurlarını; aklın ise kalpten ve vicdandan geçen ince manalarıifade etmeye kafi gelmediği bağlamında İmruülkays’tan bahsedilmekte; belagatın dahilerinden kabul edilen Sekkaki’nin,İmruülkays veya başka bir bedevinin ortaya koymuş oldukları belagatın inceliklerini kavrayamadıkları ifadeedilmektedir (İşaratü’l-İ’caz, s. 46). İslamiyet’in zuhurundan evvel ölmüş olan şairin künyesi, Ebu Vehb Hunduc b.Hucr b. El-Haris Akilü’l-Mürar şeklindedir.

İmruülkays’ın hayatı hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Kendisi ile ilgili bilgiler daha çokrivayetlere dayanmaktadır. Necid’de doğan şairin soyu Kahtaniler’e dayanmaktadır. Asıl adının Hunduc olduğu tahminedilmektedir. İmruülkays; Kaysoğullarına mensup, şiddet adamı, Kays’ın kulu gibi manalar taşıyan lakabıdır. Bulakabıyla meşhur oldu. Bunun dışında da lakapları oldu. İlk eğitimini babasından alarak ok atma, ata binme ve savaştekniklerini öğrendi. Anne tarafından bağlı bulunduğu kabileye mensup ve Arap Edebiyatında kahramanlığıyla ünlü Mühelhilbin Rebia’dan aldığı dersler, şiir alanında önemli bir yere gelmesine vesile oldu.

Şairliğinin ilk yılları ve gençliğindeki hareketlilik başına dert açtı. Şiirleriyle kabilenin kadınlarınasataşması, babasının büyük tepkisine sebep oldu. Babası önce bu kötü davranışlarından vazgeçme uyarısındabulundu. İmruülkays babasının ikazlarına kulak asmayınca, baba azatlı kölesine, oğlunun gözelerini oymasını vekendisine getirmesini söyledi. Azatlı köle İmruülkays’a kıyamadı ve bir ceylanı öldürdükten sonra gözlerinibabaya götürdü. Babanın üzüldüğünü gören köle oğlunu öldürmediğini söyledi. Ancak İmruülkays kötü alışkanlıklarındanvazgeçmeyince babası tarafından kabileden kovdu.

Bunun üzerine İmruülkays, etrafına topladığı çapulcularla yağmalama ve saldırılarla günlerini geçirdi.Bu durum babasının öldürülmesine kadar devam etti. Babasının öldürülüşünü Yemen’de öğrenince intikam içintutuşmaya ve bir an önce bunu gerçekleştirmek için çaba sarf etmeye başladı. Aracıların devreye girip taraflarıbarıştırma çabası bir netice vermedi. Babasını öldüren kabile ile savaşıp onları mağlup ettiyse de tatmin olmadı.Söz konusu kabilenin bütün fertlerini yok etmeyi kafasına koydu ve bunu yapacağını iddia etti. Ancak, kabileler arasındakibu mücadele sadece ikisi arasında kalmayıp komşu kabilelerden yardım istenmesi ve başka kabilelerin de devreye girmesiile durum ayrı bir mecraya taşındı. Rakiplerinin destek topladığını ve güçlendiğini gören İmruülkays da başkalarındanyardım isteme yoluna gittiyse de amacına ulaşamadı. Yardım almak maksadıyla ta Bizans’a kadar gidip destek istediancak, eli boş döndü.

İmruülkays, kişiliği ve sergilemiş olduğu yaşantısı itibariyle hoş olmayan bir seyir takip etmesinerağmen, Muallaka şairi olması ve şöhreti ile Arap aleminde ayrı bir konuma sahiptir. Çünkü, kendisi şiir yazmaklakalmayıp kullanmış olduğu tarzla adından övgüyle söz edilmesini sağladı. Kaleme aldığı kasidelerinde uyguladığıformla şiirden farklılığı daha belirgin bir hale getirdi. Arap şiirini belli kurallara bağladı. Kafiye vezni içinbelli esaslar ortaya koydu. Edebiyat alanında göstermiş bulunduğu kabiliyetiyle Basralı alimlerin övgüsünü kazandı.Bu alimler, şöhretinin yayılmasında ve daha sonraki zamanlarda tanınmasında önemli rol oynadılar. Sonraki araştırmacılar;İmruülkays’ın duygusallığını, göç eden sevgilisinin geçtiği yollardan geçerken durup ağladığını ve etrafındakileride eşlik etmeye davet ettiğini Basralı alimlerden öğrendiler.

İslamiyet’in zuhuru ve Peygamberimizin doğumundan evvel ölmüş bulunan, yani fetret devrinde yaşayan şairhakkında, ölümünden çok sonraları da devam eden övgüler ve menkibeler şöhretinin daha da yayılmasını neticeverdi. Şiirlerinin Peygamber Efendimiz (asm) ve Hazreti Ali (ra) tarafından övülmesi, Peygamber Efendimiz tarafındanArap şairlerinin öncüsü olarak nitelendirilmesi şöhretini daha da arttırdı (Ahmet Savran; "İmruülkays b.Hucr", TDVİA. 22. C., s. 238). Burada dikkat edilmesi gereken husus, yaşantısı ile sanatının farklı değerlendirilmeyetabi tutulmasıdır. Fetret devrinde yaşamış olması ve çizgi dışı yaşantı sürmesi, şairliğinin övülmesineengel teşkil etmemiştir. Ayrıca, Arap toplumunda şair ve şiirlere verilen önemin de unutulmaması gerekir.

İmruülkays’ın ilginç bir özelliği de putlarla arasında cereyan eden ok falında karşımıza çıkmaktadır.Babasının intikamını almak niyetiyle Zülhalasa adlı putun önünde durarak ok falı çeker. Ancak, falın istediğigibi çıkmaması ve olumsuz olması sinirlenmesine ve puta öfkelenmesine sebep olur. Puta kızdığından başına oklar fırlatmayave bu yolla öfkesini göstermeye başlar. Bu durum da putlara karşı tavrının önemli ip uçlarını göstermekte vetamamen onlara bağlı olmadığını ortaya koymaktadır.

Bedevi bir hayat yaşamasına rağmen, yazmış olduğu şiirleriyle şöhreti günümüze kadar ulaştı.Muallakasının da arasında bulunduğu eserleri muhtelif zamanlarda basıldı ve değişik dillere tercüme edildi.Eserlerindeki belagat, asırlar sonra bile alimlerin dikkatini çekti ve sanatlarındaki incelik bir çok alim tarafındantam olarak anlaşılamadı. Bediüzzaman, Sekkaki gibi bir belagat dahisinin bile, İmruülkays veya başka bir bedevininsergilemiş bulundukları belagat inceliklerini kavrayamadığını belirtmektedir (İşaratü’l-İ’caz, s. 46).

Risâle-i Nur’da, İmruülkays’ın adı, "Avâm-ı nâstan, hakaik-ı diniyeyi tabir eden ancak yüzdebirdir? (İşaratü’l-İ’caz, s. 46) sorusuna verilen cevapta geçmektedir. Sıradan insanların dini hakikatleri açıklayamamalarıbilmemeleri anlamına gelmez. Çünkü, çoğu zaman dil, insanın duygu ve düşüncelerini açıklamakta aciz kalır. Kalbve vicdana tam olarak tercümanlık edemez. Nitekim bu sebepledir ki, bir bedevinin sergilemiş olduğu belagat inceliğinibir büyük alim kavramakta aciz kalır. İman da Cenâb-ı Hakk’ın kullarının kalbine nakşettiği bir nurdur. Bu nurvicdanın iç yüzünü tamamen aydınlatır, ışıklandırır. Akabinde bütün kainata bir yakınlık hissi uyanır,emniyet bulur, her şeyle alakadar olur. İnsanın kalbinde teşekkül eden manevi kuvvet her musibete ve olaya karşı büyükbir mukavemet gösterir. İman nuru hem geçmişi ve hem de geleceği aydınlatır.

İmruülkays’ı İmruülkays ibn Abis ile karıştırmamak gerekir. Bu ikinci şahıs Saadet asrında yaşamışolup, İslam ile müşerref olmuş ve aynı zamanda şair olan bir sahabedir.

İmruülkays, babasının intikamını almak maksadıyla Bizans’a yaptığı yolculuk dönüşünde hastalandı.Hastalığının başlamasından kısa bir süre sonra da 540 yılında öldü.