İbrahim Desukî (1235-1277)

Mısır’da yaşamış büyük İslam alimlerinden ve mutasavvıflardandır. Ömrünü İslam’a ve imana hizmete adamıştır. Şeriata bağlılığı ve bunu yaşantısıyla mezc etmiş bir şahsiyet olarak dikkat çekmiştir. Çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Müntesipleri ile arasındaki samimi bağ dikkat çekmiş ve insanların takdirini toplamıştır. Özellikle Mısır ve Sudan’da çok sayıda müntesibi olmuş ve kendilerine rehber edinmişlerdir. Risâle-i Nur’da ismi; "Ümmetimin alimleri benîisrailin peygamberleri gibidir" hadis-i şerifine masadak olan şahsiyetler arasında zikredilmektedir. (Şualar, s. 542) Kaynaklarda adı İbrahim bin Abdülaziz ed-Desukî olarak geçmektedir. Künyesi Burhaneddin İbrahim bin Ebi’l-Mecd Abdülaziz ed-Desukî şeklindedir.

İbrahim, 1235 yılında Nil Nehrinin batısında bulunan Desuk Köyünde doğdu. Doğum yeri olarak Markus adı da geçmektedir. Dindar bir ailenin evladı olarak dünyaya geldi. Babası Abdülaziz, Rifai tarikatına mensup olup, aynı zamanda şeyhin halifesi konumunda bulunuyordu. İbrahim doğduğu köye nisbetle Desukî lakabıyla anıldı. Hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan ayıran anlamına gelen "Burhanneddin" ünvanı da kendisine verildi. Şeceresi Hazreti Hüseyin’e (ra) kadar dayandırıldığından ayrıca "Seyyid" olarak kabul gördü.

İbrahim, eğitim ve öğrenimine Desuk’ta başladı. Küçük yaşta Kur’an-ı Azimüşşanı ezberledi. Şafii fıkhı üzerine eğitim gördü. Babasının mensubiyeti itibariyle kendisi de Rifai tarikatına dahil oldu. Ayrıca diğer tarikatlarla da yakın münasebet kurup bunlardan istifade etme yoluna gitti. Aldığı eğitim, yetişme tarzı ve önemli bir şahsiyet olarak tanındıktan sonra tasavvufa mensup kişiler tarafından dört büyük kutuptan biri olarak kabul edildi. (Kutup olarak kabul edilen diğer şahsiyetler; Abdülkadir-i Geylani, Ahmed Rifaî ve Ahmed Bedevî hazretleridir.). Necmüddin Mahmud İsfehanî, Ebü’l-Hasan-ı Şazelî ve Abdüsselam bin Meşiş gibi alimlerden ders aldı.

İbrahim, yirmi yıl gibi uzun bir süre köşesine çekilip mücahede ve tefekkür ile meşgul oldu. Bu hali babasının vefatına kadar devam etti. Babasının cenaze namazının kılınması ve defin işleminden sonra tekrar köşesine çekilip münzevi hayata devam etmek istediyse de dostlarının arzusu üzerine bundan vazgeçti. Bu hadiseden sonra çevresinde bulunan kişilerle bildiklerini paylaşmaya ve onları irşad etmeye çalıştı. Çok sayıda talebe yetiştirdi. İlmi vukufiyetinin yanında Arapça, Farsça, Süryanice ve İbranice’yi çok iyi bilip konuşması hem etki alanının genişletmesine, hem de çok sayıda kişi ile rahat iletişim kurmasına vesile oldu.

İbrahim’in en önemli özelliklerinin başında dini konulardaki hassasiyeti ve şeriata olan bağlılığı gelir. İbadetinde son derece titiz davrandı. Helam-haram konusunda titizliği ve hak-hukuk gözetmesiyle tanındı. Dini kurallara sımsıkı bağlandı. Şeriatın zahire göre hüküm verdiğini belirtmekle beraber, zahir ve batının birbiriyle bağdaşır ve uyuşur vaziyette olması gerektiğine dikkat çekti. Hakikatleri anlatmak ve izah etmekle yetinmeyip; bunları uygulama ve yaşama zevkinin hissedilmesi olarak algılanması gerektiğini göstermeye çalıştı.

Desukî, ömrünün büyük kısmını İslam’a ve insanlara hizmet etmeye adadı. İnsanların doğru yolu bulmaları için büyük gayret sarf etti. Gecenin önemli bir kısmını ibadetle geçirirken, gündüzlerini de talebelerine ders vermekle değerlendirdi. Sünnet olması itibariyle öğleden evvel biraz uyuyup kaylule yapardı Cenab-ı Hakk’ın kalplere nazar ettiğini hatırlatarak kalp temizliği üzerinde durdu. Kalplerini çok temiz tutmalarını çevresindekilere tembihledi. Kalbin cilalanmasının gerektiğini; bu cilanın da iman ve ihlasla yaşama olduğunu belirtti. Kalplerde doğruluğun ve her şeyin Allah rızası için yapılması gereğinin yer edinmesi gerektiğini özellikle vurguladı.

Desukî’nin dikkat çeken bir başka özelliği ise talebeleriyle olan ilişkilerindeki ve muamelelerindeki bağlılık ve samimiyetidir. Hem kendisi talebelerine hem de talebelerinin kendisine olan düşkünlük ve bağlılıkları büyük takdir topladı. Talebelerine son derece merhametli ve evlada gösterilen şefkat gibi muamelede bulundu. Bunların dışında yaşamına dair ilginç davranışları ve tavırlarıyla da dikkat çekti.

İbrahim Desukî, daha çok Mısır ve Sudan taraflarında tanınıp meşhur oldu ve çok sayıda müntesipleri onun yolundan gitmeye çalıştılar. Bunlar zikir ve ibadete düşkünlükle tebarüz ettiler. Evliyanın yaşam tarzlarını kendilerine düstur edinip, onlar gibi yaşamaya ve şeriat hükümlerine titizlikle uymaya çalıştılar. Kendilerini mümkün mertebe nefsani arzu ve isteklerden arındırmaya ve uzak tutmaya çalıştılar. Nefsani arzuları gemlemeyi ve öldürmeyi temel hedef edindiler.

Peygamber Efendimiz; "Ümmetimin alimleri beniisrail’in peygamberleri gibidir" buyurarak, İslam alimlerinin mazhar olduğu büyük şeref ve İlahi ihsana dikkat çekmiştir. İbrahim-i Dessûkî (k.s.) de Risâle-i Nur’da bu hadis-i şerife masadak olan büyük şahsiyetler arasında zikredilmektedir. Asırlar boyunca gelen alimler örnek kişilikleri, ümmet için yaptıkları harika irşadları ve kerametleriyle Peygamber Efendimizin buyruğuna layık bir tavır sergilemişler ve bu yönleriyle aynı zamanda Nübüvvetin de en önemli tasdikçilerinden olmuşlardır.

Risâle-i Nur’da bu büyük şahsiyetler arasında Desukî’nin de ismi zikredilmekte ve şu ifadelere yer verilmektedir:

"Hadis-i şerifte ifade edilen sırra mazhar ve salâvatlarda Âl-i İbrahim Aleyhisselâma mukabil olan Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın içindeki büyük evliya (r.a.) ve Ali (r.a.) ve Hasan (r.a.) ve Hüseyin (r.a.) ve Ehl-i Beytin on iki imamı ve Gavs-ı Âzam (k.s.) ve Ahmed-i Rüfâî (k.s.), Ahmed-i Bedevî (k.s.), İbrahim-i Dessûkî (k.s.), Ebü’l-Hasan-ı Şâzelî gibi aktâblar ve imamlar, ittifakla, hakkalyakîn bir itikadla ve keşfiyat ve müşahedatla ve ümmette gösterdikleri harika irşadat ve kerametlerle, Risâlet ve hakkaniyet ve sadıkıyet-i Muhammediyeye (a.s.m.) imanları ve şehadetleriyle imza basıyorlar." (Şualar, s. 542)

Desukî, 1277 yılında Desuk’ta Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.