İbn Cerîr-i Taberî (839-923)

Tefsir, hadis, fıkıh, kıraat, nahiv, tarih, edebiyat, matematik, tıp gibi muhtelif alanlarda eser veren büyük İslâmalimidir. Asıl adı Muhammed olup, Taberi lakabıyla büyük bir şöhrete kavuşmuştur. Kitapları kendisinden sonragelenler tarafından büyük kabul görmüş, temel başvuru eserleri arasında yer almıştır. Risale Nur’da, "hadisindahi imamı" olarak ismi zikredilmektedir (Mektubat, s. 378). Künyesi Ebu Cafer Muhammed ibn Cerir et-Taberî şeklindedir.

Muhammed, 839 yılında Taberistan’ın Amul şehrinde dünyaya geldi. İlk tahsilini doğduğu yerde aldı. Henüz yedi yaşındaiken Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Dokuz yaşından itibaren de hadis-i şerif yazmaya başladı. Maddi durumu çok iyi olanbabasının, eğitim konusunda oğluna sağladığı büyük destek dolayısıyla bir çok yeri gezip, çok sayıda alimdenders alma imkanına kavuştu. Rey, Küfe, Basra, Mısır, Suriye ve Irak gibi muhtelif beldeleri dolaşarak buralarda bulunanalimlerden dersler aldı. Bu eğitimini tamamladıktan sonra Bağdat’a giderek oraya yerleşti. 839 yılında burada Hakk’ınrahmetine kavuştu.

Muhammed, bir çok ilim dalında eğitim görüp, akabinde eserler yazmış olmakla birlikte; mesaisinin büyük bir kısmınıhadis ilmine harcadı ve bu alanda yoğunlaştı. Yaşadığı dönemin meşhur bir çok aliminden ders aldıktan ve öğrendiğihadisleri ezberledikten sonra bu alanda önemli bir konuma geldi. Ezberlediği yüz bin hadis-i şerifle hafız oldu. Diğertaraftan büyük alimlere has bir karaktere sahip olup, müstesna bir şahsiyet olarak yetişti. Hadis ilminde ulaştığıengin bir seviyeden sonra günde kırk varak yazı yazmaya başladı. Böylece bir taraftan öğrendiklerini yazıya dökerken,diğer taraftan da çok sayıda talebe yetiştirmeye gayret etti.

Aza kanaat edip, mesaisinin büyük kısmını ilme adayan Muhammed, kendine teklif edilen görevleri kabul etmedi. Abbasivezirlerinden Ebü’l-Hasan Ubeydullah bin Yahya tarafından teklif edilen kadılık görevini kabul etmedi. Başta yüksekgelirli memuriyetler olmak üzere bütün mali menfaatlerden feragat etti. Din ve ilim zenginliğini dünya zenginliğinetercih etti. Dünya malına ehemmiyet vermeyerek çok cüzi miktarlarla yetindi. Diğer taraftan günaha ve harama düşmekorkusuyla mubah olan çok şeyi terk etti. Zamanının büyük bir kısmını ibadet etmek ve kitap yazmakla geçirdi. Kırkyıl müddetle emek sarf ettikten sonra kaleme aldığı eserleriyle, dünya çapında tanınan bir alim seviyesine yükseldi.Bağdat’ta on yıl boyunca Şafii mezhebine göre fetvalar verdi. Kendisi bu mezhebe mensup olmakla birlikte, diğermezheplerin fıkhi konularını öğrendi ve dört mezhepte de alim oldu.

Muhammed, muhtelif zamanlarda bazı kesimler tarafından Rafizilik ve Şiilik ile itham edilmişse de bu ithamlar iftiradanöteye gidememiştir. Müfrit kesimler tarafından ortaya atılan bu iddialara dayanak teşkil edecek bilginin her şeyden önceeserlerinde mevcut olması gerekirdi. Ancak, eserlerinde bu iddiaları doğrulayacak en ufak bir ipucu mevcut değildir.

Muhammed, büyük bir emek ve çalışma sonucu vücuda getirdiği, Camiü’l-Beyan ‘an Te’vilü’l-Kur’an adlı tefsiriyle büyükbir üne kavuştu. Kısa ve meşhur adıyla "Taberi Tefsiri" daha sonra gelen çok sayıda alim tarafından kaynakolarak kullanıldı. Bediüzzaman Hazretleri bu eser için; "bütün maânî-i Kur’ân’ı, muan’an (kimden kime haberverildiğini belirten, hadisin ravi ve şahitlerinin zincir halinde isim bildiren) senetle müteselsilen menba-ı Risalete îsaletmiş (ulaştırmış, vardırmış) ve o tarzda, mühim ve büyük tefsirini yazmış" (Mektubat, s. 378) ifadelerineyer vermektedir. Diğer taraftan "Tarih-i Taberi" kısa adıyla meşhur tarih eseri de tarihçiler açısından çokönemli bir eserdir.

Bediüzzaman, günümüzde de bazen dile getirilen, "Kur’an-ı Hakim’in esrarı bilinmiyor; müfessirler hakikatinianlamamışlar" tarzındaki görüşün iki cephesi üzerinde durmaktadır.

Birincisi; bu görüşü dile getirenler tahkik ehli olup, Kur’an-ı Kerim’in bitmez-tükenmez bir hazine olduğunu gördüklerinden,her asra bakan bir veçhesinden bazı sırlarına vakıf olmakla birlikte henüz keşfedemedikleri ve başkaları tarafındankeşfedilebilecek sırlarının mevcudiyetinden hareketle, söz konusu görüşü dile getirmişlerdir. Zaman geçtikçeKur’an-ı Hakim’in daha ziyade inkişaf edeceği hakikatinden yola çıkarak bunu söylemişlerdir. Aksine, anlaşılmaz olduğundandeğildir. Çünkü, Kur’an’da her asrın istifade kapasitesine ve ihtiyacına göre hisse ayrılmıştır. Diğer taraftan hükümlerdençıkartılıp nass haline gelerek kabul gören manalar da silsileli bir şekilde kaynağı Peygamber Efendimize kadar götürülerekortaya konmuştur. İşte bunları yapanlardan birisi de Taberi olup, tefsirini hazırlarken nakil kaynaklarını bir bir göstererekta Peygamber Efendimize (asm) kadar ulaştırmıştır.

Bediüzzaman, ikinci gruptakiler için; "Ya akılsız bir dosttur, kaş yapayım derken göz çıkarıyor veya şeytanakıllı bir düşmandır ki, ahkâm-ı İslâmiye ve hakaik-i imaniyeye karşı gelmek istiyor. Kur’ân-ı Hakîmin -senintabirinle- birer polat kalesi hükmünde olan surlu sûreleri içinde yol bulmak istiyor. Böyleler -hâşâ- hakaik-iimaniye ve Kur’âniyeye şüphe îras (vermek) etmek için bu nevi sözleri işâa (yayma) ediyorlar." (Mektubat, s.378) ifadelerine yer vermektedir.

Eserleri:

Muhammed ibn Cerir-i Taberî, seksen kusur bir ömrün sonunda çok sayıda eser bıraktı. Ancak, eserlerinin tamamı günümüzekadar ulaşmış değildir. En önemli eseri, "Camiü’l-Beyan ‘an Te’vilü’l-Kur’an" adlı tefsiridir. Yazar, eseriiçin tefsir yerine te’vil kelimesini kullanmaktadır. Eserini hazırlarken çok sayıda rivayeti topladı. Naklettiğihadisleri, silsileli bir şekilde isim belirterek Peygamber Efendimize (asm) kadar vardırmak suretiyle çok geniş birtefsir vücuda getirdi. Ayetlerin hükümlerini bildirdiği gibi, gerekli durumlarda Arapça’nın kuralları hakkında dabilgiler verdi. Eserinin başında; Kur’an-ı Kerim’in belagat, fesahat ve icazından söz ettikten sonra te’vil ve tefsirhakkında da bilgi verdi. Taberi, ananevi tefsirin zengin malzemelerini biraraya getirdi. Hem kendisinden evvel hem de o dönemdemüfessirlerin kullanmış bulundukları ilmi yöntemle, ilmin tarihi-tenkidi araştırmaları için tükenmez bir hazinemeydana getirdi (Fikret Işıltan; "Taberî", MEB. İA. 11. C. İstanbul 1979, s. 595).

Kitabü’l-Ahbar el-Rusul ve’l-Mülûk (Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülûk) adlı eseri, "Tarih-i Taberî" kısa adıylameşhur olup, çok önemli bir tarihi kaynak görevi üstlenmiştir. Yerine daha mükemmeli konulamamıştır. Tarihçiler açısındanson derece önemli olan bu eserin on üç cilt olarak muhtelif baskıları yapılmıştır. Ancak, aslı mevcut olmayaneserin kopyalarından yapılan baskılarda çok sayıda hatalar tekrar edilmiştir. Asıl eserin çok daha büyük ve muazzamolduğu rivayet edilmektedir. Buna rağmen yine de son derece önemli bir tarihi kaynaktır. Taberî, Adem Aleyhisselam’ınyaradılışından başlayarak Peygamber Efendimizin (asm) hicretine kadar cereyan eden hadiseleri, okuduğu ve duyduğubilgiler çerçevesinde kaleme almıştır. Hicretten sonraki olayları ise belgeleriyle birlikte yazmıştır. Eser sırasıyla,Sasaniler, Peygamber Efendimiz ve Dört Halife Devri, Emeviler ve Abbasiler tarihi hakkında bilgi vermektedir. Tarihibilgiler 915 yılına kadar getirilmektedir.

Diğer bazı eserleri şunlardır: İhtilâfü’l-Fukahâ, Letâifü’l-Kavl fi Ahkâmi Şerâiü’l-İslâm, Kitâbü’l-Kırââtve Tenzîlü’l-Kur’an, Kitâbu Şerhi’s-Sünne, Kitâb u Adâbı Menâsikü’l-Hacc.