Huzeyfe bin Yeman (?-656)

Peygamber Efendimizin (asm) sırdaşı olmakla meşhur olmuştur. Resulullah, münafıklarla ilgili bütün sırları onasöylemiştir. Hz. Ömer (ra), Huzeyfe’yi (ra) yakından takip ederek onun kılmadığı cenaze namazlarına katılmamıştır.Sahabelerin önde gelenlerindendir. Risale-i Nur’da kendisinden "mühim zat" (Mektubat, s. 110) ve sahabenin büyüklerinden(eazım-ı Sahabe) şeklinde söz edilmektedir (Mektubat, s. 179). Ensardandır. Künyesi, Ebu Abdullah Huzeyfe bin Hisl(Huseyl) bin Cabir şeklindedir.

Huzeyfe Medine’de doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Babası Hisl bin Cabir, annesi de Rebab bint Ka’b’dır.Baba-oğul Bedir Savaşı’ndan önce Müslüman oldular. Ancak, Bedir Savaşı’na katılamadılar. Çünkü, savaşa katılmaküzere yola çıkarken Müşrikler tarafından yakalandılar. Peygamber Efendimizin (asm) yanında savaşa katılmayacaklarınadair söz vermek zorunda kaldılar. Çünkü, ancak böyle bir söz vermeleri halinde serbest kalabileceklerdi. PeygamberEfendimizin yanına varınca durumu anlattılar. Aslında, hayati tehlike olduğu durumlarda Müşriklere verilen sözlerinve vaadlerin dini bir bağlayıcılığı yoktu. Buna rağmen, sırf verdikleri sözleri tutmalarını sağlamak gayesiyle,Peygamber Efendimiz savaşa katılmalarına izin vermedi. Böylece sözleri yerine gelmiş oldu.

Huzeyfe, Bedir Savaşı dışında kalan diğerlerinin hemen hepsine katıldı. Kendisi Uhud seferine çıkarken, babasınıgeride kalan insanlara bakması ve biraz da yaşlı olmasından ötürü ordu ile birlikte götürmedi. Ancak babası, Allahyolunda cihada katılmak arzusu ve Uhud’dan gelen haberlerin de etkisiyle daha fazla dayanamayarak savaş meydanına hareketetti. Savaşa katıldıktan sonra hiç farkına varmadan Müşriklerin arasına karıştı. Akabinde yanlışlıkla müşrikzannedilerek Müslümanlar tarafından öldürüldü ve şehit oldu. Huzeyfe, büyük bir acıyla sarsılmasına rağmen, yapılanınbir yanlışlık olduğunu düşünerek teselli bulmaya çalıştı. Peygamber Efendimiz, kendisine diyet ödenmesini teklifettiyse de kabul etmedi. Kendisine ödenmek istenenleri fakir Müslümanlara bağışladı.

Hendek Savaşı’na katılan Huzeyfe’ye, Peygamberimiz tarafından düşman hakkında bilgi toplama görevi verildi. Huzeyfe,yanında bulunan sahabelerle birlikte korku, açlık ve şiddetli soğuk yüzünden yerlerinden kıpırdayamaz bir haldeyken,Hz. Peygamber düşman hakkında bilgi toplayacak bir gönüllü arıyordu. Peygamber Efendimiz, gönüllü olana dua edeceğinibelirterek bu çağrıyı üç kez tekrar ettiği halde kimseden ses çıkmadı. Bunun üzerine Peygamber Efendimizin, yanınagelerek görevi Huzeyfe’ye verdi. Huzeyfe aldığı duanın etkisiyle, kendisine verilen vazifeyi yerine getirirken, olumsuzhiçbir şeyden etkilenmediğini belirtmiştir. (Sahabeler Ansiklopedisi, Yeni Asya Gazetesi Neşriyatı, 2. C., s. 476-477).

Huzeyfe, gerek savaşlarda gösterdiği kahramanlık ve gerekse sair zamanlardaki örnek davranışlarıyla gönüllerde tahtkurdu. Peygamber Efendimizin duasına mazhar oldu ve sahabelerin sevgisini kazandı. Bir ara sahabeler, daha iyi hizmetedebilmek maksadıyla Cenab-ı Hakk’tan neler isteyecekleri konusunda sohbete dalmışlardı. Kimi altın, kimi mal-mülk vearazi isteyip yine Allah yolunda sarfetmek istediklerini birbirlerine söylemekte ve dua etmekteydiler. Hz. Ömer’den (ra) denasıl bir dua edeceği sorulunca; "Ben, Allah’tan Ebu Ubeyde, Muaz bin Cebel ve Huzeyfe bin Yeman gibi mücahitleristerim" diyerek karşılık verdi.

Huzeyfe, Peygamber Efendimizin (asm) katipliğini de yaptı. Kendisine zekatla ilgilenme görevi verildi. Bu görevle bağlantılıolarak Ezd kabilesinin zekatını toplama işi ona verildi. Bu amaçla Deba’ya hareket etmeden evvel, Peygamber Efendimiz,zekatın esaslarını ihtiva eden bir mektubu kendisine verdi.

Üstün meziyetleriyle her zaman güven verdi. Peygamber Efendimiz, bir defasında, "Benden sonra size bir şahsıhalife tayin edebilirim, fakat siz ona itaat etmezseniz azaba çarpılırsınız. Ancak, Huzeyfe ne söylerse onu tasdikedin, söylediklerini kabul edin" (Sahabeler Ansiklopedisi, s. 477) şeklinde buyurdu. Diğer taraftan sır saklamasıile meşhur oldu. Bu sebeple Peygamber Efendimize sırdaş oldu. Peygamber Efendimiz, ileride meydana gelecek hadiseler ve Müslümanlararasında gizlenen münafıklarla ilgili bilgileri ona anlattı. Bu konular ile ilgili olarak kendisinden başka hiçkimsenin bilgi sahibi olmadığını, Hz. Ömer (ra) ve Hz. Ali (ra) açık bir şekilde beyan ettiler (Selman Başaran;"Huzeyfe b. Yemân", TDVİA., 18. C., s. 434).

Hz. Ömer, işte bu özelliklerinden dolayı Huzeyfe’yi yakından takip etti. Fitneler ve münafıklar konusunda sürekli düşüncelerinebaşvurdu. Özellikle cenaze namazlarında onun olup olmadığına dikkat etti. Gittiği cenaze namazında eğer Huzeyfeyoksa, o da namaza katılmadı. Kendi halifeliği sırasında valileri arasında münafıkların olup olmadığını ısrarlaHuzeyfe’ye sordu. Huzeyfe, bir kişinin olduğunu ancak, ismini veremeyeceğini bildirdi. Hz. Ömer, bilahare yaptığıtahkikat sonunda münafık olanı tespit ederek görevden aldı.

Huzeyfe, Şakk-ı Kamer mucizesine şahit olan ve bu mucizeyi nakleden sahabelerden biriydi. Şahit olduğu bir başka mucizeise kendisinin ve Ebu Hureyre’nin de aralarında bulundu sahabelere Peygamber Efendimizin; "Cehennemde birinizin dişiUhud Dağından daha büyük olacak" ihbarıdır. Ebu Hüreyre, o heyetten birinin Yemâme Harbinde Müseylime tarafındabulunup mürted olarak katledildiğini ve ihbar-ı Nebevînin doğru çıktığını beyan etmiştir. (Mektubat, s. 110)

Hz. Ömer halife seçildikten sonra, Huzeyfe’yi Medain’e vali olarak tayin etti. Halifenin kuralı gereği, vali yerine ulaştığındakendisine ne kadar maaş verilmesini istediği sorulmaktaydı. Huzeyfe de tayin edildikten sonra, Medain şehrine merkebininsırtında girdi. Halk, kural gereği ne kadar maaş istediğini kendisine sordular. O da, sadece kendisi için doyacak kadaryiyecek ve merkebi için de yem istedi. Hz. Ömer (ra), vali olduktan sonra da sade bir şekilde yaşamaya devam ettiğini görünceçok sevindi ve tekrar görevinin başına gönderdi.

Huzeyfe (ra), Medain şehrinde bulunduğu süre zarfında şehrin imarı için büyük çaba sarf etti. Bu arada NihavendSavaşına katıldı. Bu savaşta İslam Ordusunun başında Numan bin Mukarrin bulunmaktaydı. Komutan şehit oldu. Bunun üzerineHuzeyfe kumandanlığı eline aldı. Hücuma geçerek düşmanı teslim olmak zorunda bıraktı. Bilahare Hemedan, Rey veDinever şehirlerini fethetti.

Huzeyfe, Hz. Ali’nin halife seçilmesinden kısa bir süre sonra 656 yılında Medain’de Hakk’ın rahmetine kavuştu. Vefatındanevvel biat ettiği gibi, çocuklarına da Hz. Ali’ye (ra) biat etmeleri hususunda vasiyette bulundu. Kitap ve Sünnetkonusunda son derece titiz davranan Huzeyfe, Halife Hz. Osman’a (ra) Kur’an nüshalarının çoğaltılması hususunda uyarıdabulundu. Çünkü, İrminiye seferi sırasında Iraklı ve Suriyeli askerlerin Kur’an-ı Kerim’i farklı kıraatlardaokuduklarını gördü. Bu durumun ileride karışıklığa sebebiyet vereceğini düşünerek, Hz. Ebubekir (ra) zamanındatoplatılan nüshaların çoğaltılmasını ve İslam beldelerine gönderilmesini istedi.

Huzeyfe (ra), öğrendiklerini çevresine aktarma konusunda büyük gayret sarf etti. Çok önemli uyarılarda bulundu. İnsanlarınen hayırlı olanının, hem dünyası hem de ahireti için çalışanı olduğunu bildirdi. Özellikle fitneden sakınılmasıkonusunda ısrarla ikazlarda bulundu. Fitnenin evvela hak kisvesine büründüğünü, cahil kimselerin bunu hakzannettikleri ve akabinde insanları önüne katıp götürdüğünü belirtti. Zamanla, iyiliği tavsiye etmeyen ve kötülüktensakınmayı tembihlemeyen insanların hayırlı kişiler olarak telakki edilmeye başlanacağını haber verdi. Kendisinefitnenin çok olduğu yerlerin nereler olduğu sorulduğunda; "İdarecilerin kapılarıdır. Sizden biriniz biridarecinin huzuruna girer, yalanı tevil ederek tasdik eder, onda bulunmayan şeyleri de ona mal ederek anlatır." cevabınıvermiştir.

Katl konusunda ise çevresindekileri şaşkına çevirecek şu değerlendirmede bulundu: Huzeyfe, çevresinde bulunan birine,insanların en kötüsünü öldürmesi halinde, bu duruma sevinip sevinmeyeceğini sordu. "Sevinirim," karşılığınıaldıktan sonra ona, "o zaman öldürdüğün kişiden daha kötü olmuş olursun," şeklinde ikazda bulundu.