Hülâgû (?-1265)

İlhanlı Devleti’nin kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Cengiz’in torunudur. O da dedesi Cengiz gibi zalimbir hükümdar olarak tarihte yerini almıştır. Abbasi Devleti’ni yıktığı gibi medeniyetini de yerle bir etmiştir. Risâle-iNur’da genellikle dedesi ile birlikte isimleri anılmakta ve "ulûm-u İslâmiyeyi mahvetmek niyetiyle kütüphaneleriDicle ve Fırat nehrine atan Hülâgû…", "Cengiz ve Hülâgû fitnesi…" gibi ifadeler kullanılmaktadır.

Hülâgû’nun ilk yılları ile ilgili bilgiler son derece az olup doğum tarihi de kesin olarakbilinmemektedir. İsmi daha çok dedesinin konu edildiği kayıtlarda geçmekte ve buradaki kayıtlara göre bilgi sahibiolunmaktadır. Babası Toluy Han, annesi Sorgaktani Hatun’dur. Hülâgû’nün babası erken öldüğünden, eğitimi annesitarafından Budist rahiplerine bırakılmıştır. Bunlar aynı zamanda Cengiz’in yakın arkadaşları idiler. Dokuz yaşındanitibaren kayıtlarda dedesi ile birlikte görülen Hülâgû’nun, bu yaşlardan itibaren avlara katılmaya başladığı görülmektedir.

Moğollar, hem merkezi otoritelerini güçlendirmek hem de batıdaki sınırlarını genişletmek maksadıylaHülâgû’yu Yakındoğu’ya gönderdiler. Moğolların başında bulunan Mengü Han’ın ölmesi ve değişen bazı şartlaraparalel olarak, görevini tamamladıktan sonra merkezleri olan Karakurum’a dönmesi gereken Hülâgû, geri dönmeyerek nüfuzualtında bulunduğu topraklarda devletini kurdu. Kurulan İlhanlı Devleti’nin merkeze bağlılığı devam etti ve bumerkeze bağlılık durumu 1294 tarihine kadar sürdü.

Moğolların Karakurum’da toplanan kurultayında, İsmailîlerin ortadan kaldırılması, Abbasi Devletininitaat altına alınması, Mısır ve Suriye’nin ele geçirilmesi görevleri Hülâgû’ya verildi. Daha önce Büyük Selçuklulariçin tehdit oluşturduğu halde zaptedilemeyen İsmailîlerin Alamut kalesi kısa zamanda Moğolların eline geçti ve İsmailîlerteslim alındıktan sonra ortadan kaldırıldılar. Alamut kalesi ele geçirildikten sonra yerle bir edildiği gibi halkı dakılıçtan geçirildi.

Hülâgû, Alamut kalesini ele geçirdikten sonra Abbasilere yönelmeye başladı. Halifeye gönderdiğimektupta Bağdat’ın etrafındaki surların yıktırılmasını, hendeklerin doldurulmasını istedi. Ayrıca halifeye,idareyi oğluna devrederek bizzat huzuruna gelmesini söyledi. Ona göre, Tanrı, dünyanın idaresini Cengiz ve onunsoyundan gelenlere vermişti. Halifeye karşı göstermiş olduğu küstahlığı belki de bu inancından kaynaklanıyordu.

Abbasi Halifesi Musta’sım (1242-1258), Hülâgû’nun isteklerini reddettiği gibi Bağdat’a karşı girişeceğibir hareketin kendisi için felaket olacağını bildirdi. Bu cevap üzerine hemen harekete geçen Moğollar, üç koldan Bağdatüzerine harekete geçerek şehri kuşattılar. Hülagû, halifeye, ailesini, yakınlarını, hazinesini yanına alıpBasra’ya geçmesini ve Bağdat’ı teslim etmesini teklif ettiyse de bu teklifi de reddedildi. Bağdat’ı ele geçiren Moğollarhalife ve üç oğlunu bir süre hapiste tuttuktan sonra işkence ile öldürdüler. Dünya tarihinin en büyük tahribatınıyaptılar (Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ Yay. 3. C., İstanbul 1986, s. 328). İslâm dünyasının veaynı zamanda dünyanın sayılı medeniyet ve kültür merkezi olan Bağdat günlerce yağma edildi. Tarihi şehir tahripedildi ve halkı da kılıçtan geçirildi.

Hülâgû yönetimindeki Moğollar, dünya tarihinde eşine ender rastlanan büyük bir katliamı gerçekleştirdiler.Katledilen insanların sayısı için nakledilen rakam sekiz yüz bin ile iki milyon üç yüz bin arasında değişmektedir(Abdülkadir Yuvalı; "Hülâgû", TDVİA., 18. C., s. 474). Bu dehşet verici katliamdan sonra cesetlerden yayılankokular dünyanın sayılı canilerinden biri olan Hülâgû’ya bile dayanılmaz hale gelince şehirden uzaklaştı.

Hülâgû ve emri altında bulundurduğu Moğolların karakteri hakkında dikkat çekici bilgi vereneylemlerinden bir tanesi de kütüphaneleri tahrip ederek kitapları nehre atmalarıdır. Müslümanlara ve İslâmmedeniyetine olan düşmanlıklarını bu yolla ifade ettiler. İslam ilim ve medeniyetini yok etmek için kitapları DicleNehrine attılar (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 141). Atılan kitaplardan dolayı nehir suyu günlerce mürekkep renginde aktı(Yuvalı, s. 474). Bu eylem ve hareket İslâm tarihi ve medeniyeti üzerinde büyük bir iz bıraktı. İslam kültür vemedeniyeti bu tahribattan dolayı büyük zarar gördü ve duraklama dönemine girdi. İlim dünyası büyük bir darbe aldı.

Hülâgû, Abbasi halifeliğini ortadan kaldırdıktan sonra Urfa, Harran, Humus, Hama, Dımaşk, Halep veAntakya şehirlerini de ele geçirdi. Ele geçirdiği yerleri komutanına bırakıp buralardan ayrıldıktan sonra Suriye vebir kısım yerler Memluklular aracılığıyla Moğol istilasından kurtarıldı. Moğol istilası sonrasında ilginç birittifakın oluşmaya başladığı görüldü. Bizans, Fransa Krallığı, Küçük Ermeni Krallığı, Haçlılar ve PapalıkHülâgû’nun yani İlhanlıların yanında yer alırken diğer tarafta da Memlük, Altın Orda ittifakı oluştu.

Hülâgû’nun istilasından ve tahribatından Anadolu da nasibi aldı. Anadolu daha önceden (1243 KösedağSavaşı) Moğol hakimiyeti altına girdiyse de 1258 yılından itibaren ikiye bölündü. Hülâgû, Anadolu’yu ikiye bölerekher birinin başına bir Selçuklu şehzadesini atadı. Bu yolla hem onların arasında güç ve iktidar mücadelesi başlattı.Hem de Anadolu’dan aldığı vergiyi bu yolla ikiye katladı. Bu tarihten sonra Anadolu’daki kargaşa daha da arttı.

Geniş bir coğrafyada büyük bir tahribat ve katliam yapan Hülâgû, 1265 yılında tahminen 48 yaşındaöldü. Hazineleri için yaptırmış bulunduğu Şahi adasına gömüldü.

İslam dünyası için bir dönüm noktası teşkil eden Moğol istilasına dair ayet ve hadislerde önemli işaretleryer almaktadır. Kur’an-ı Kerim’in 113. Suresi olan Felak suresini tevil ve tefsir eden Bediüzzaman, bu surede hem günümüzehem de Moğol istilası ile Abbasilerin uğradığı felaketlere işaretlerin olduğunu beyan etmektedir. Bediüzzaman’a göreFelak Suresi’nde geçen "min şerri" kelimesi, İslamlarca en dehşetli olan "Cengiz ve Hülâgu fitnesinin veAbbâsî Devletinin inkıraz zamanının asrına dört defa mânâ-yı işârî ile ve makam-ı cifrî ile bakar ve parmakbasar." (Şuâlar, s. 241)

Moğol felaketine temas eden hadisler de mevcuttur. Aynı zamanda İslam Aleminde birden fazla deccalingeleceğinin de işareti sayılan bir Hadis-i Şerif’te; "Uzun zaman hilâfet-i Abbâsiye devam edecek, sonra o saltanatDeccal eline geçecek" (Şuâlar, s. 348) denilmektedir. Böylece beş yüz yıl devam eden Abbasi Halifeliğinindeccalin eline geçeceği bildirilmekte, aynı zamanda, İslam dünyası için Hülâgû ve Moğolların oluşturduğu büyüktehlikeye açık bir şekilde işaret edilmektedir. Böylece yaptığı büyük katliam ve tahribattan ötürü Hülâgû’deccal’ olarak tavsif edilmektedir.

Bir başka Hadis-i Şerif’te; "Benim amcam, pederimin kardeşi Abbas’ın veledinde hilâfet-i İslâmiyedevam edecek. Tâ Deccala, o hilâfeti, yani saltanat-ı hilâfet, deccalın muhrip eline geçecek" (Şuâlar, s. 434)denilmektedir. Bu hadis; Abbasi Devleti’nin kuruluşuna gaybi bir tarzda işaret etmektedir. Bediüzzaman bunu, "uzunzaman, beş yüz sene kadar hilâfet-i Abbasiye vücuda gelecek, devam edecek. Sonra Cengiz, Hülâgû denilen üç deccaldanbirisi o saltanat-ı hilâfeti mahvedecek, deccalane İslâm içinde hükûmet sürecek. Demek İslâm içinde, müteaddithadislerde, üç deccal geleceğine zâhir bir delildir" demek suretiyle yorumladıktan sonra Peygamber Efendimizin(asm) iki mucizesinin bu hadise ile gerçekleştiğini belirtmektedir. Abbasi Devletinin kurulup beş yüz sene sürmesi,zalim ve tahripkar Hülâgû eliyle son bulması (Şuâlar, s. 434).

Risâle-i Nur’da kütüphanelerin tahrip edilip kitapların Dicle ve Fırat nehirlerine atılmasına da temasedilmektedir. Hülâgû’dan, İslam ilimlerini mahvetmek gayesiyle kütüphaneleri Dicle ve Fırat nehirlerine atan, İslamilimlerine perde çeken şakî olarak söz edilmekte ve konu ile ilgili ayetlerin işaretinden örnekler verilmektedir(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 141-95).