Hâfız-ı Şirâzî (? – 1390)

İran’ın tanınmış büyük gazel şairlerindendir. Asıl adı ŞemseddinMuhammed’dir. Memleketi Şiraz’a nispetle "Şirâzî" lakabıyla meşhurolmuştur. Kur’an-ı Kerim’i ezberlediği için de kendisine "Hafız"unvanı verilmiştir. Dini ilimlerdeki vukufiyeti ile beraber, Arap dili veedebiyatı konusunda da önemli bir birikime sahip olduğu şiirlerinden anlaşılmaktadır.Şiirlerindeki ahenk, kullandığı dilin sade ve akıcı olması ve vecizifadelere yer vermesi şöhretinin önemli sebepleri arasında yer almıştır.Risale-i Nur’da kendisi için; gerçeği gören, doğru görüşlü kimse anlamınagelen "hakikatbîn" ifadesi kullanılmıştır.
(Mektubat, s. 257)

Şemseddin’in doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Şiraz’da doğmuşolan şairin doğum tarihinin 1317-1326 yılları arası olduğu tahminedilmektedir. Ailesinin önemli bir konuma ve imkana sahip olması hasebiyle iyibir eğitim gördü. Kur’an-ı Kerim’i on dört kıraat üzere ezberledi vekendisine bundan sonra "Hafız" denmeye başlandı. Babasının vefatıve aile durumlarının kötüleşmesi üzerine çalışmaya başladı. Ailesiningeçimine katkıda bulunmak maksadıyla bir süre fırında çalıştı. Okumayaolan aşırı merakından ötürü çok sayıda eser okuyarak kendini geliştirdi.Aralarında Zemahşeri, Sekkaki, Mutarrizi ve Urmevi gibi meşhur alimlerineserlerini okuyarak bunlardan istifade etti. Zamanın tanınmış alimlerindendersler aldı.

Şemseddin, öğrenciliği devam ettiği sıralarda şiir yazmaya başladı. Veöğrenciliği döneminden itibaren şiirleriyle ün kazanmaya başladı. Şairinyaşadığı bölge İncû hanedanına mensup olan Ebu İshak’ın yönetimi altındabulunmakta idi. Gerek sultan gerekse veziri olan Hacı Kıvamüddin Şemseddin’eyakın ilgi göstermekte idiler. Bundan dolayı şair, söz konusu yöneticilerinyanında sözlerini rahatça söyleyebiliyordu. Giderek tanınmaya başlamasışiirlerinin de dilden dile ve ülkeden ülkeye yayılmasına vesile oldu.Ancak, yönetimin giderek bozulması, idarenin el değiştirmesi ve uygulanan şiddetpolitikasından ötürü halka büyük sıkıntı verildi. Şairin eserleri deyasaklandı. Şemseddin birara Yezd’e gittiyse de umduğunu bulamayınca Şiraz’ageri döndü.

Timur, Şiraz’ı ele geçirdikten sonra mevcut vergilerin üstüne yenileriniekledi. Şemseddin de bu yeni vergilerden hissedar oldu. Kendi payına düşenvergiyi ödeyemeyeceğini bildirmek maksadıyla Timur’un huzuruna çıktı.Durumunu arzedince, Timur kendisine; "Eger an Türk-i Şirazî bedest âreddil-i mârâ / Behâl-i hinduyeş bahşem Semerkand ü Buhararâ." [Eğer oŞirazlı Türk gönlümüzü tutsak ederse yanağındaki siyah ben içinSemerkand ve Buhara’yı bahşederim] beytini hatırlatarak, "Sevgilisinin yüzündekibir ben için Semerkand ve Buhara’yı veren insan nasıl yoksul olur?" diyesordu. Bu hitap karşısında Şair; "Bu kadar cömert olduğumuz için buhale düştük" şeklinde mukabelede bulundu (Tahsin Yazıcı; "Hâfız-ıŞîrâzî", TDVİA. 15. C., s. 104). Verilen cevaptan hoşlanan Timur,kendisini vergiden muaf tuttu.

Hafız, kaleme aldığı divanında zamanın hükümdar ve vezirleri hakkındaverdiği bilgilerle, tarihi araştırmalar için önemli bir kaynak vazifesini görmektedir.Kendisi hakkında pek fazla bilgi yer almamasına karşılık, şiirlerinde döneminolaylarıyla ilgili hadiselere ve gelişmelere yer vermesi, hükümdarlar arasındacereyan eden çekişmelerle ilgili bilgilerin bulunması, dönemin tarihinin aydınlatılmasıaçısından çok önemlidir. Diğer taraftan, yöneticiler için methiyelerdizen, şiirler kaleme alan bir şair olmamasına rağmen, yer yer bazı övgüleridile getirmektedir.

Hafız Şemseddin, şiirlerinde kullandığı uslup ile çok kısa zamanda büyükşöhrete sahip oldu. Akıcı bir dil kullanması, eserlerindeki ahenk, kullandığıdilin sadeliği ve veciz ifadelere yer vermesi, şöhretinin yayılmasının önemlietkenleri arasında yer almaktadır. Eserlerinde ilmi, ahlaki, felsefi ögelereve konulara yer verdi. Ayrıca edebi sanatlara yer verdi. Bütün bunlarlabirlikte mana ve ifadeyi boğmamaya itina gösterdi. Eserlerinde; MevlanaCelaleddin-i Rumi, Sadi-i Şirazî ve Kemaleddin-i İsfehanî gibi meşhurlardaniktibaslara yer verdi. Bunlara karşılık kendi görüşlerini de ifade etmeksuretiyle cevaplar verdi. Henüz bilinemeyen veya görülemeyen dil ve sırlaratercüman olduğu inancıyla, "Lisanü’l-gayb", "Tercümanü’l-esrâr"(Tahsin Yazıcı, s. 105) lakaplarıyla anılmaya başlandı. Bediüzzaman daRisâle-i Nur’da kendisi için, "hakikatbîn" tabirini kullanmaktadır.(Mektubat, s. 257)

Türkiye’de ve dünyada haklı bir şöhrete sahip olan Hafız’ın Divan’ı ençok okunan eserler arasında yer almaktadır. Ülkemizde, Mesnevi ve Gülistan’dansonra en çok okunan Farsça metinler arasındadır. Türk Divan Şiirini de önemliölçüde etkilemiştir. Diğer taraftan Avrupa dillerine de çevrilen eseriburada da büyük hayranlık uyandırmıştır. Goethe, Hafız’ın eseriniHammer tarafından yapılan çeviriden okuduktan sonra önemli ölçüdeetkilenerek, Farsça başlık taşıyan ve on iki bölümden oluşan mistik şiirleryayınladı.

Risâle-i Nur’da uhuvvet konusunun işlendiği ve din kardeşleri arasında çekişmeve düşmanlığın ne kadar zararlı olduğu muhtelif örneklerle ortayakonurken, Hafız’dan da veciz ifadeler nakledilmektedir. Bediüzzaman; din kardeşleriarasındaki düşmanlığın insanın şahsi hayatına ne kadar zararlı olduğunuanlattıktan sonra Hafız’ın; "Dünya öyle bir metâ değil ki, nizâa değsin"şeklindeki vecizesini aktarmakta ve "Çünkü, fâni ve geçici olduğundankıymetsizdir. Koca dünya böyle ise, dünyanın cüz’î işleri ne kadarehemmiyetsiz olduğunu anlarsın" demektedir (Mektubat, s. 257). Bilahare;"İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır:dostlarına karşı mürüvvetkârâne muaşeret ve düşmanlarına sulhkârânemuamele etmektir" sözlerine de yer verilmektedir (Mektubat, s. 258).

Şiir ve gazellerinde fikirlerini latif ibarelerle kaleme aldı. Önemli özelliklerindenbirisi, manayı kafiyeye feda etmemesidir. Kafiye ve vezne uydurmak için manayızorlamaması, gereksiz derlemelere yer vermemesi, duygularını aksettirmedekicanlılık, diğer şairlerden üstün olan tarafları olarak kabul görmektedir.Bazı gazellerini, başkalarından etkilenmek ve ilham almak suretiyle kalemealmışsa da kendisine has özellikler de katmıştır.

Hafız’ın asıl şöhreti gazellerinden kaynaklanmaktadır. Kaside, rubai ve kıtalaryazmış olmakla beraber gazelleriyle daha çok ön plana çıkmıştır.Kendisinden önceki gazel üstadlarının özelliklerini kendisinde toplaması,onların meziyetlerine sahip olması, gazellerinin Fars Edebiyatında türününen gelişmiş örnekleri arasına girmesine vesile oldu.

Hafız’ın vefat tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 1390 tarihinde Şiraz’davefat ettiği tahmin edilmektedir. Türbesi Hafiziye denilen semte bulunmaktadır.