Habeşistan Meliki NECÂŞî

İslâmiyet’in doğuş yıllarında, Mekke’de müşriklerin zulmünden bunalıp ülkesine sığınan Müslümanlarınburada huzur içinde yaşamalarını sağlayan adil insan. Peygamber Efendimize olan duygularını "Keşke şu saltanatabedel, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın hizmetkârı olsaydım! O hizmetkârlık, saltanatın pekfevkindedir" şeklinde dile getiren mü’min insan. Vefatı üzerine gıyabında cenaze namazı Peygamber Efendimiz (asm)tarafından kıldırılan bahtiyar Müslüman.

Necâşî, Habeş hükümdarlarına o zamanlarda verilen bir unvandır. Dolayısıyla bu, asıl isim olmayıpsöz konusu hükümdarın unvanıdır. Asıl ismi ise daha çok Ashama olarak nakledilmekle birlikte, bazı kaynaklarda,Azhama veya Ahbar olarak da geçmektedir. Necâşî hakkında teferruatlı bilgi bulunmayıp doğum tarihi de kesin olarakbilinmemektedir.

Necâşî, insanlar arasında adaletin gözetilmediği, daha çok güçlülerin istekleri doğrultusunda yönetiminicra edildiği bir asırda ve zamanda, adil kişiliği ile ön plana çıkıp tanınan ve saygın bir kişiliği olan hükümdarolarak tanındı. Hükümdarlığı boyunca kendi halkı tarafından sevildiği gibi çevresindeki komşuları tarafından dasevilen ve saygı gösterilen bir yönetici oldu.

İslam tarihinde önemli bir yeri ve konumu olan Necâşî, Peygamber Efendimiz tarafından mektupla İslam’adavet edilen hükümdarlardandır. Diğer tarafından adil kişiliği, insanlara olan merhameti gibi özelliklerinden dolayıMüslümanların ülkesine iki kez hicret ettiği bir devlet başkanı olarak tanınmaktadır. Necâşî, din adamlarına karşıson derece saygın bir kişi olması ve onları korumasından ötürü çevresinde önemli ölçüde Hıristiyan din adamlarıda toplanmıştır. Nitekim kendisi ve çevresindeki din adamlarının kendi kaynaklarına dayanarak edindikleri bilgiler veİncil’de geçen ibarelerin de etkisiyle İslamiyet’i hemen kabul ettikleri görüldü. Kendi kitaplarında geçen sonpeygamberin vasıflarının Peygamber Efendimiz’de (asm) bulunduğunu tespit eden Necâşî ve adamları Müslüman oldular.

İslamiyet’i seçenleri dinlerinden döndürmek için yapılan işkence ve tazyikler had safhaya ulaşıncahicret etmekten başka çareleri kalmayan müminler gidecekleri yerleri düşünmeye başladılar. "Nereyegidelim?" sorusunu Peygamber Efendimiz (asm) Habeşistan’ın olduğu yönü işaret ederek cevapladı ve akabinde:"Habeş toprağına giderseniz iyi olur! Çünkü, orada, yanındakilerin hiçbirine zulüm yapılmayan bir kral vardır.Hem orası bir doğruluk ülkesidir. Yüce Allah, içinde bulunduğunuz sıkıntılardan bir çıkış ve kurtuluş yolu açıncayakadar siz orada bulununuz." (M. Asım Köksal, İslam Tarihi, 4. C., s. 167) buyurdu. Bu ifadelerle Necâşî, PeygamberEfendimizin iltifatına mazhar oldu.

Aralarında Hz. Osman ve (aynı zamanda Peygamber Efendimizin kızı olan) eşi Rukayya’nın da bulunduğugrup, Habeşistan’a hicret etti. İslamiyet ile birlikte ilk defa gerçekleşen hicret grubunu yakalamak maksadıyla müşriklerharekete geçtilerse de kafileyi ele geçiremediler. Müslümanlar Necâşî’nin ülkesinde himaye gördüler. Dinivecibelerini huzur içinde yerine getirme imkânı buldular. Müslümanlar, Mekkelilerin imana geldiklerini ve PeygamberEfendimizin arkasında namaz kıldıklarını haber alınca, haberi tahkik etmeden yola çıktılar. Mekke yakınlarınageldiklerinde haberin doğru olmadığını öğrendiler ama, geri dönmeyi de gururlarına yediremediler ve Mekke’yegirdiler.

Birinci Habeşistan hicreti ve ardından yanlış haberle dönüş sonrasında Mekke’de yaşananlar tekrarhicreti kaçınılmaz hale getirdi. Çünkü, Habeşistan’dan dönmüş olanlar başta olmak üzere Müslümanlara yapılan işkencelerartarak devam etti. Hicretten dönenlerin bir kısmı Mekke’ye girebilmek için müşriklerin himayesine girmek suretiyle işkencelerdenkurtulmuşlardı. Ancak, himayesiz ve korumasız müminlere büyük bir zülüm yapılmakta idi. Müşriklerin himayesindeolanlar korunmuş olmakla beraber din kardeşlerine yapılan işkenceler ve kendilerinin müşriklerin himayesinde olmalarıağırlarına gitmeye başladı. Himaye eden kişiler genellikle müminlerin yakın akrabaları olmalarına rağmen bundanrahatsız olmaya başladılar ve akrabalarına baskı yaparak himayeden vazgeçmelerini sağladılar. Bunu da meydandaherkesin görüp duyabileceği bir yerde ilan etmelerini istediler. Himaye kalkar kalkmaz bunlara da işkenceler başladı.

Müslümanlar, artık hiç kimseden korkmaksızın güven ve huzur içinde ibadetlerini yapmak istiyorlardı.Bunun için başta Hz. Ali’nin (ra) ağabeyi Hz. Cafer (ra) olmak üzere Peygamber Efendimize (asm) müracaat ederek hicret içinizin istediler. Kendilerine izin verilince bir öncekine göre daha kalabalık bir grup Habeşistan’a hicret etti. Habeşistan’ınikinci kez tercih edilmesinin önemli bir sebebi Necâşî’nin Müslümanlara karşı gösterdiği alaka ve sağladığı güvenidi.

Necâşî’nin ülkesinde müminler huzur içinde idiler ama Mekkeli müşrikler burada da onları rahat bırakmadılar.Mekkeliler aralarında Abdullah bin Ebi Rebia ile Amr bin As’ın bulunduğu bir heyeti Habeşistan’a gönderdiler. Bunlarkendileriyle birlikte önemli hediyeler götürerek Necâşî’den Müslümanları kendilerine teslim etmesini isteyeceklerdi.Sadece Necâşî için değil, diğer devlet ileri gelenleri için de büyük hediyeler hazırlandı. Bu hediyeler öncedendevlet ileri gelenlerine dağıtılacak ve bunların da desteğiyle Necâşî ikna edilmeye çalışılacaktı.

Mekkeliler; "Bizden bazı aklı ermez, beyinsiz gençler geceleyin gelip hükümdarın ülkesine sığındılar.Onlar, kendi kavimlerinin dininden ayrıldılar. Sizin dininize de girmiş değiller. Ortaya bizim ve sizin bilmediğimizyepyeni bir din çıkardılar." (Köksal, s. 190) sözleriyle devlet ileri gelenlerini yanlarına çekmeye çalıştılar.Aynı sözleri Necâşî’nin huzurunda da tekrar ederek, Müslümanları kendilerine teslim etmesini istediler. Devletadamları da Mekkelilerden yana tavır koydular.

Necâşî, kendi himayesine girmiş ve ülkesine sığınmış insanları hemen teslim edecek değildi veMekkelilerin korkusu da bu idi. Yani, Müslümanların konuşturulmasından çekiniyorlardı. Nitekim öyle de oldu.Muhacirler çağrılarak onlara da söz hakkı tanındı. Hz. Cafer, İslamiyet’ten evvelki kötü alışkanlıkları veCahiliye dönemindeki kötülükleri anlattıktan sonra, Yüce Allah, bize kendimizden, soyunu sopunu, doğru sözlülüğünü,eminliğini, iffet ve nezahetini… bildiğimiz bir Peygamber gönderinceye kadar biz hep bu durum ve tutumda idik, diye karşılıkverdi. Hz. Cafer Peygamber Efendimizden öğrendiklerini bir bir anlattı. Kur’an-ı Kerim’den söz edince, Necâşî okumasınıistedi. Hz. Cafer de Meryem Suresi’nin 1-35. ayetlerini okudu. Necaşi ve Hıristiyan din alimleri, Kur’an ayetleri karşısındagözyaşlarını tutamadılar.

Necâşî, Hz. Cafer’i dinledikten sonra, yemin ederek Musa’nın ve İsa’nın da aynı kandilden aydınlığıaldıklarını ifade etti. Mekkelileri boş gönderdiği gibi hediyelerini de kendilerine iade etti. Müslümanlara kendi ülkesindeemniyet içinde olacaklarını, ibadetlerini serbest bir şekilde ifa edebileceklerini bildirdi.

Peygamber Efendimizin İslam’a davetini alan Necâşî, Müslüman oldu. Peygamber Efendimize olan hayranlığını,"Keşke şu saltanata bedel, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın hizmetkârı olsaydım! O hizmetkârlık,saltanatın pek fevkindedir" (Mektubat, s. 174) ifadeleriyle dile getirdi.

Necâşî, Hicretin yedinci yılında Hakk’ın rahmetine kavuştu. Aynı anda Cenab-ı Hakk’ın inayetiylehaberi alan Peygamber Efendimiz (asm) sahabelerine vefat haberini duyurdu ve gıyabi cenaze namazını kıldırdı. Yaklaşıkbir hafta sonra da Peygamber Efendimizi tasdik eden ve vefatı doğrulayan haber Habeşistan’dan geldi. (Mektubat, s. 104.)