Farabi (871-950)

Büyük İslam alimlerindendir. Matematik, botanik, tıp, musiki, felsefe ve mantık alanında eserler yazmıştır.Felsefe alanında uyguladığı metodla, İslam felsefesini temellendiren bilim adamı olarak kabul edilmektedir. Özelliklefelsefe dalında Aristo ile kıyaslanacak kadar büyük bir şöhrete sahiptir. Risale-i Nur’da, İslam hükemasınındahilerinden biri olarak geçmektedir. Asıl adı, Ebu Nasr Muhammed’dir. Künyesi, Ebu Nasr Muhammed bin Muhammed bin Tarhanbin Uzluğ el-Farabi şeklindedir.

Tahminen 1870 yılında, Türkistan’ın Farab şehrinde doğmuştur. Farabi lakabı ile tanınmasınınsebebi doğduğu memleketin isminden ötürüdür. Ailesi hakkında fazla bir bilgi mevcut değildir. Sadece babasının Vesiçkalesi komutanı olduğu bilinmektedir. Yaşadığı bölge o sıralarda Samanlılar Devleti’nin hakimiyetindedir ve eğitimdili Arapça, edebiyat dili Farsça’dır. Bu nedenle hem Arapça’yı hem de Farsça’yı öğrenmiştir.

Farabi, eğitimini tamamladıktan sonra bir süre kadılık yaptı. Daha sonra memleketinden ayrıldı veuzun süre devam edecek olan ilim maksatlı seyahatlerine başladı. Yakın çevreden başlayarak önce Semerkand, Buhara,Merv ve Belh gibi ünlü şehirleri dolaştıktan sonra İran’a gitti. Burada da zamanın önemli ilim ve irfan merkezlerinidolaştı. Daha sonra Bağdat’a gitti. Bütün bu seyahatlerinin de katkısıyla kendisini çok iyi yetiştirdi.

Farabi, yirmi yıl gibi uzun bir süre Bağdat’ta kaldı. Bu süre zarfında mantık başta olmak üzere birtaraftan ders almaya devam etti, diğer taraftan da özellikle çok başarılı olduğu dil ve diğer bazı alanlarda derslerverdi. Bu arada bazı hocalardan ders alırken eski çağ kültür ve bilimiyle ilgili önemli inceleme ve araştırmalardabulundu.

Bağdat’ta çıkan karışıklıklardan sonra buradan ayrıldı. Dımaşk’a gitti ve buradaki idarecilerdenyakın alaka ve ilgi gördü. Hamdani sarayında emir Seyfüddevle tarafından ağırlandı. Bir ara Mısır’a gittiyse de kısabir süre sonra Dımaşk’a geri döndü. Seksen yaşlarında ve önemli eserler bırakarak 950 yılında vefat etti.Cenazesi, devletin ileri gelenlerinin de katılımıyla kaldırılarak Babüssağir denilen yere defnedildi.

Çok yönlü bir alim olan Farabi, bir çok ilim dalında önemli çalışmalarda bulundu. İlimlerin tasnifive mantık alanında kendine özgü metodlar kullandı. İlimleri tasnif ederek tanımlarını yaptı, pratik ve teorik açıdaneğitim ve öğretimdeki değerlerine ayrı ayrı değindi. İlimleri sırasıyla; dil, mantık, matematik, fizik vemetafizik, medeni ilimler şeklinde beş ana başlık altında tasnif etti. Farabi’nin yaptığı bu tasnif, Aristo ile Kindî’ninyaptığı tasniften önemli farklılıklar arz etmektedir.

Fıkıh ve kelam ilmini medeni ilimler olarak gören ve inceleyen Farabi, bunları teorik ve pratik olmak üzereikiye ayırdı. Böylece İmam Ebu Hanife’nin bu alandaki sistemini devam ettirdi. Ayrıca, ilim ve sanatları değerleri ileorantılı bir şekilde de tasnife tabi tuttu. Astronomiyi, geometriyi ve dini ilimleri pratikteki yararlarını göz önündetutarak derecelendirme yoluna gitti.

En çok ilgilendiği alanlardan birisi mantık oldu. Bu alanda Kindî ve diğer bazı mantıkçıların çözemedenbıraktıkları, ispat ve kıyas teorileriyle ilgili meseleleri çözüme kavuşturdu. Bu alanın her bir dalı için ayrıeser kaleme aldı. Üstün başarılarından ötürü "muallim-i sani" unvanıyla yad edildi. Mantıkta uyguladığı"tatavvurat" ve "tasdikat" şeklindeki tasnifine, kendisinden sonra gelen İslam alimleri bağlı kaldı.Dil ve mantık arasında yakın benzerlik ve ilişki olduğuna önemle vurgu yaptı.

Farabi’ye göre felsefe, bütün kainatı önümüze seren ve kâinatı kuşatan külli bir ilimdir. Şuhalde varlığın ilk prensibini ve en son gayesini araştıran, onun işleyişini sebep-sonuç ilişkisi içinde yorumlayanfilozofun bilgisi de külli olacaktır. Bundan dolayı Farabi "filozofun yapması gereken şey kendi gücü ölçüsündeAllah’a benzemektir" (Mahmut Kaya, "Fârâbî", TDVİA, XII. C., s. 148) diyerek, evrensel bilgiye sahipolunabileceğini iddia etti. Ona göre filozofun görevi; önce kendi ahlakını daha sonra aile ve nihayetinde ülkesininahlaki durumunu düzeltip iyileştirmektir.

Farabi de felsefecilerin düştüğü bataklığa bulaştı. Özellikle Tanrıya benzeme konusundaki tez, İslamalimlerinin büyük tepkisine sebep oldu. Bediüzzaman, Farabi ve İbn Sina gibi İslam felsefecilerinin saplandıkları batağaşöyle işaret etmektedir: "Eflâtun ve Aristo, İbn-i Sînâ ve Farâbî gibi adamlar, ‘İnsaniyetin gàyetü’l-gàyâtı,’teşebbüh-ü bilvâcib’dir, yani Vâcibü’l-Vücuda benzemektir’ deyip, Firavunâne bir hüküm vermişler ve enâniyetikamçılayıp, şirk derelerinde serbest koşturarak, esbâbperest, sanemperest, tabiatperest, nücumperest gibi çok enva-ışirk tâifelerine meydan açmışlar. İnsaniyetin esâsında münderiç olan acz ve zaaf, fakr ve ihtiyaç, naks ve kusurkapılarını kapayıp, ubûdiyetin yolunu seddetmişler. Tabiata saplanıp, şirkten tamamen çıkamayıp, şükrün genişkapısını bulamamışlar." İmam-ı Gazali’nin en düşük mümin derecesinde bile görmediği Farabi’yi Risale-i Nur,mümin kabul etmektedir. (Sözler, s. 498)

Fizik alanında da önemli çalışmalara sahip olan Farabi, sesin fiziki izahını yapan ilk kişidir. Fizikilmini; basit veya birleşik, tabii cisimlerin ilkelerini, özelliklerini ve onlarda meydana gelen değişimi sağlayanprensipleri araştıran bilim dalı olarak tarif etti. Deneyler yapmak suretiyle titreşimlerin dalga uzunluğuna göre azalıpçoğaldığını ortaya koydu. Musiki aletleri yapılırken nelere dikkat edilmesi gerektiğini tespit etti.

Tıp alanında yaptığı çalışma ile sağlıklı bir bedene sahip olmak için nelerin yapılması gerektiğini,hangi bilgilerle donanmak gerektiğini tespit etmeye çalıştı. Bu gaye doğrultusunda, tıp ilmi için gerekli yedi esasısıraladı. Bu cümleden olarak tüm organların tanınması, hastalıkların çeşitlerinin bilinmesi, ilaçlar ile ilgilibilgilere sahip olunması vb. hususlar üzerinde durdu.

Psikoloji ilmiyle ilgili yaptığı çalışması ayrıca büyük bir etki yaptı. Nefsi, basit bir cevherolarak telakki etti. Bunu da nefsin her şeyi maddeden bağımsız olarak algıladığı, bir anda birbirine zıt ve farklışeyleri algılayabildiğinden hareketle, maddi olan bir şeyin bu aktiviteyi gerçekleştiremeyeceği teziyle kanıtlamayoluna gitti.

Farabi, kendisinden sonra gelen birçok Batılı ve Doğulu ilim adamını etkiledi. Yazdığı eserleri derskitabı olarak uzun süre okutuldu. Yapmış olduğu ilimler tasnifi sadece İslam alimlerini değil, çok sayıda Batılıbilim adamını da etkiledi.

Eserleri

Eserleri Türkçe, İbranice, Latince, Farsça, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca ve Rusçagibi dünya dillerine çevrildi. Yazdığı eser sayısı yüz civarındadır. En meşhur eserlerinden birisi olan Medinetü’l-Fazıla’dadevlet yönetimi ve siyasetle ilgili olarak dikkat çekici bilgilere ulaşmak mümkündür. Bu eserde felsefi doktrininiortaya koymaktadır. Bu eserin çok sayıda baskısı yapılmıştır. Diğer bazı eserleri şunlardır:

Kitabü’l-Mille, Siyasetü’l-Medeniyye, İhsanü’l-Ulum, Tahsilü’s-Sa’ade, Fusulü’l-Medeni, Me’ani’l-Akl,Uyunü’l-Mesail, Fusulü’l-Hikem, İsbatü’l-Müfarakat, Felsefetü’l-Aristotalis, Fesefetü’l-Eflatun, Kitabü’l-Huruf.