II. Meşrutiyetin ilanından sonra Sırat-ı Müstakim adlı haftalık dergiyle yayıncılığa başlamıştır. Sebilürreşadın da sahibidir. Uzun yıllar İslama ve Müslümanlara karşı yapılan saldırı ve tenkitlere yazılarıyla cevap vermeye çalışmıştır. Fikri istikametini bozmadan devam ettirdiği yayıncılık hayatında sıkıntılarla karşılaşmış, sansür ve kapatmalara maruz kalmıştır. Bediüzzaman ve talebelerine karşı yapılan haksızlıkları eleştirerek onlara destek olmuş, yayınlarında kendilerine yer vermek suretiyle bir çok kişi tarafından tanınmalarına vesile olmuştur. 1908 yılından itibaren Bediüzzaman Said Nursi ile tanışmış, birbirlerinden ayrı kaldıkları zamanlarda bile irtibatı koparmayarak selamlaşmışlardır. Bediüzzaman bir mektubunda kendisi için, kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ifadelerine yer vermiştir.
Eşref Edip, 1882 yılında Selanikde doğdu. Babası İslam Ağa ve annesi de Nefise Hanımdır. Okul eğitimine Serezde bulunan Sıbyan Mektebinde başladı. Daha sonra Rüştiye Mektebini de Serezde okudu. Bu arada Kuran eğitimini gördü ve Hafız oldu. Bununla birlikte dini dersler de aldı. Arapça derslerini okudu. Memleketinde bir yıl kadar Şeri Mahkeme kâtipliği de yaptı.
İstanbula gelen Eşref Edip Hukuk Fakültesine girdi. Burada okuduğu süre zarfında Medrese eğitimini de alarak kendini yetiştirmeye çalıştı. Yavaş yavaş çevre edindi ve dönemin ünlü simalarıyla yakın dostluklar kurdu. Bu dönemde cereyan eden fikri mücadele ve yazılara ilgi duyarak yayın işiyle ilgilenmeye başladı. İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra Sırat-ı Müstakim adıyla haftalık dergi çıkardı ve böylece yayıncılık hayatı başlamış oldu. Bu derginin yayınlanmasında Mehmed Akif, Musa Kazım ve Mahmud Esad gibi düşünce ve fikir adamlarının desteğini aldı. Derginin ilk sayısı 27 Ağustos 1908 tarihinde yayınlandı.
Eşref Edip, Ebülula Mardin ile birlikte 182 sayı çıkardı. Bu sayıdan itibaren Ebülula Üniversite hocalığına başladığı için tek imtiyaz sahibi olarak dergiyi yayınlamaya devam etti. Bu arada derginin adını da Sebilürreşad olarak değiştirdi. Batı yanlısı yazarlarla fikri mücadelelere girerek İslami değerleri savundu.
II. Meşrutiyetin ilanından sonra fikri alanda çok büyük mücadeleler yaşandı. Eşref Edip dergisinde, mütedeyyin ve Türkçü yazarların yazılarına yer verdi. Birinci Dünya Savaşı sırasında İttihat Terakkinin yanlış bulduğu bazı siyasi faaliyetlerini sert bir şekilde eleştirerek muhalefette bulundu. Bu fikri mücadele ve farklı düşüncelerinden ötürü bir süre dergi yayınına ara vermek zorunda kaldı.
Yaklaşık bir buçuk yıl yayın hayatına ara veren Eşref Edip, savaş sonrasında işgal altında bulunan İstanbulda yeniden Sebilürreşadı yayınlamaya başladı. Milli Mücadelenin başlamasından sonra Anadolu Hareketine destek verdi. Mehmed Akif ile birlikte Milli Mücadelecilere arka çıktı. İşgal altında bulunan İstanbulda derginin yayınlanamayacağı endişesiyle Anadoluya geçti. Önce Kastamonu ve daha sonra Ankarada dergisini yayınlamaya devam etti.
Mehmed Akifin, Anadolunun muhtelif yerlerinde yaptığı vaazları dergisinde yayınlayarak Milli Mücadele şuurunun güçlenmesine katkıda bulundu. Derginin Anadolunun ücra yerlerine ulaştırılmasında askeri birliklerden istifade etti. Bunlar aracılığıyla insanlara ulaştırmaya çalıştı. Ankarada, Mehmed Akif ile Taceddin Dergahında birlikte bulundu. İslam Şurasını toplamak gayesiyle Bediüzzaman Said Nursi, Şeyh Ahmed Senusi ve Mehmed Akif ile birlikte fikir teatisinde bulundu.
Eşref Edip, Kurtuluş Savaşı zaferinden sonra İstanbula geri döndü ve burada dergisini yayınlamaya devam etti. Cumhuriyetin ilanından sonra Tek Parti iktidarı boyunca dine ve İslami değerlere karşı takınılan tavra karşı fikri alanda mücadele etti. Yaptığı muhalefetten ötürü dergisi sansüre uğradı. Şeyh Said hadisesi bahane edilerek çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunundan sonra çok sayıdaki yayınla birlikte kendi dergisi de kapatıldı, tutuklanarak Ankara ve Diyarbakırda İstiklal Mahkemelerinde yargılandı. Daha sonra beraat etti.
1932 yılında Mısıra giden Eşref Edip burada bulunan Mehmed Akif ile görüştü. Buradan döndükten sonra İslam-Türk Ansiklopedisini çıkararak yayın hayatına yeniden başladı. Bu çalışmayı, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından çıkarılan İslam Ansiklopedisinde yer alan yanlışları ortaya çıkarmak ve doğruları göstermek amacıyla yaptı.
Eşref Edip 1948 yılında Sebilürreşadı yeniden yayınlamaya başladı. Dergide Ali Fuat Başgil, Cevat Rifat Atilhan, Kazım Nami Duru, Ömer Rıza Doğrul ve Hasan Basri Çantay gibi müelliflerin yazılarına yer verdi. Yıllarca CHPye karşı mücadele veren ve yanlışlarını eleştiren Eşref Edip, 1950 öncesinde Celal Bayarın, dini konularla ilgili sergilediği yanlış tutum ve davranışlarını da eleştirdi. Bu eleştirilerden oldukça etkilenen Celal Bayar, derginin kapatılması maksadıyla dönemin başbakanı Şemsettin Günaltaya müracaat etti. Ancak, isteği kabul görmedi.
Eşref Edip, Sebilürreşadı 1966 yılına kadar yayınlamaya devam etti. Bu süre zarfında yapılan yanlışlara, haksız eleştirilere şiddetle karşı çıktı. Din ve vicdan hürriyetine programlarında yer veren siyasi partileri bu girişimlerinden ötürü destekledi. Diğer taraftan din ve vicdan özgürlüğüne getirilen sınırlama ve engelleri de sert bir şekilde eleştirdi. Bu arada dergisinde Risale-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursi ile ilgili yazılara da yer verdi.
Risale-i Nur ve müellifine uygulanan baskı ve tazyikler artarak devam ettiği dönemde Eşref Edipin yayınlarında kendilerine yer vermesi ve müspet manadaki tavrı takdir topladığı gibi basın yoluyla çok sayıda kişinin Bediüzzaman ve Risale-i Nura ilgi duymasına ve onları tanımasına vesile oldu. Bediüzzaman talebelerine yazdığı bir mektubunda şu ifadelere yer vermektedir:
Eşref Edip kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve Sebilürreşad'da makale yazan ve şimdi vefat eden çok kıymetli kardeşlerimin mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir kardeşimdir. Ve Nurun bir hâmisidir (Emirdağ Lahikası, s. 281). Bunun yanında, ayrı bulundukları zamanlarda, İstanbula giden talebelerine Eşref Edipi ziyaret edip selamlarını iletmelerini tembihleyen Bediüzzaman, ona verdiği değeri müşahhas bir şekilde gösterdi. Selamı götüren ve kendisiyle görüşen Mustafa Sungur, Eşref Edipin duyduğu memnuniyeti ve gösterdiği alakayı hatıralarında nakletmektedir (Necmeddin Şahiner, Son Şahitler 4, İstanbul 1994, s. 35-37).
1952 yılında Bediüzzaman Said Nursi ile görüşen Eşref Edip, bu görüşmeden sonra duygu ve düşüncelerini kaleme aldı. 1908 yılından beri tanıştığı, ancak, uzun zamandır görüşemediği Bediüzzaman Hazretleriyle hasret gideren ve duygu dolu ifadelere yer veren Eşref Edip, Devr-i Saadette, Müslümanlığın ilk kuruluş zamanlarında olsaydı, Hazreti Peygamber, Kabedeki putların parçalanması vazifesini ona verirdi. Şirke ve putperestliğe o derece düşmandır demek suretiyle Bediüzzamanı veciz bir şekilde tavsif etti (Tarihçe-i Hayat, 1994, s. 541).
Eşref Edip 1971 yılında vefat etti. Naşı Edirnekapı Şehitliğine defnedildi.
Eşref Edip, aralarında Risale-i Nur Müellifi Bediüzzaman Said Nur, Hayatı Eserleri Mesleği adlı eseri olmak üzere bir çok eser de kaleme aldı. Eserlerinden bazıları şunlar: Bediüzzaman Said Nur ve Nurculuk, Mehmed Akif Hayatı ve Eserleri, İnkılap Karşısında Akif-Fikret, Gençlik-Tancılar, Misyoner ve Müsteşriklerin Yazdıkları İslam Ansiklopedisinin İlmi Mahiyeti, Pembe Kitap, Çocuklarımıza Din Kitabı, Kuran-Garp Mütefekkirlerine Göre Kuranın Azamet ve İhtişamı Hakkında Dünya Mütefekkirlerinin Şehadetleri.