Ebül Ala El-Maarrı (973-1057)

Kötümserliği ve karamsarlığı ile meşhur, Arapların ünlü filozof ve şairlerinden olan Ebü’l-Ala,973 yılında Halep ile Humus arasında bulunan Maaretü’n-Nu’man kasabasında doğdu. Baba tarafından Tenuh, anne tarafındanBeni Sebike kabilesindendir. Künyesi; Ebü’l-Ala Ahmed bin Abdullah bin Süleyman el-Maarri şeklindedir.

Ebü’l-Ala henüz daha dört yaşında iken geçirdiği çiçek hastalığı neticesinde önce sol sonra sağolmak üzere iki gözünü de kaybetti. Kısa boyu, zayıflığı ve çirkin olması sebebiyle ömür boyu aşağılıkduygusundan kurtulamadı. Hem mağrur hem de çok alıngan idi. Çabuk öfkelenen bir kişiliği olmasının yanında inceruhlu ve yalnızlığı seven özelliklere sahip idi.

İlk eğitimini babasından aldı. Halep’te dil ve edebiyat derslerini İbn Haleveyh’in talebesi Muhammed b.Abdullah b. Sa’d’dan, hadis derslerini Yahya b. Mis’ar et-Tenuhi’den aldı. Bunların dışında bir çok ilim dalında dersaldığı tahmin edilmekle beraber, bu dersleri kimlerden almış olduğu bilinmemektedir. Mağrur bir yapıya sahip olup,Maarra’ya döndüğünde 20 yaşlarındadır. Bu sırada dayısına yazdığı bir mektupta, Şam ve Irak’ta kimseden ilim öğrenmeyeihtiyaç duymayacak bir vaziyette olduğu belirtir.

1007 yılında Bağdat’a giderek zamanın tanınmış alimleriyle görüştü. Hayatında çok büyük izlerbırakan felsefeye dair eserleri burada tanıdı. Bir süre sonra annesinin vefatı üzerine memleketine döndü. Bu olaydansonra yalnızlığı tercih ederek münzevi bir hayat yaşadı. Bir taraftan kör olması diğer taraftan münzevi bir hayatyaşamasından ötürü kendisine; "iki bakımdan mahpus" anlamına gelen "rehinü’l-mahbuseyn" dendi. Münzeviyaşamakla beraber, talebelerinin sık sık kendisini ziyaret etmeleri sebebiyle tamamen yalnız bir hayat yaşamadı. 1057 yılındayakalandığı ve üç gün süren bir hastalıktan sonra vefat etti. Öldüğü zaman mezarı başında yetmiş kadar şairinmersiye okuduğu rivayet edilmiştir.

Ebü’l-Ala, iktisatla ömrünü geçirdi. Bir vakfın kendisine bağlamış olduğu 30 dinarla geçinerekresmi vazife almadı. Dünyaya pek ehemmiyet vermediği için sade elbiseler giydi. Eserlerinde, bilhassa tasarruf düşüncesiyle,daha çok mercimek, incir, arpa ekmeği gibi nebati şeyler yediğini yazar ancak, hangi sebeplerle et yemeklerini yemediğisorularını cevaplamaktan ısrarla kaçındı. Et yememesi, yemek için hayvanların öldürülmesine karşı çıkmasıHint kültürünün etkisinde kaldığına delil olarak gösterilmiştir. (Ahmed Ateş, "Ebü’l-Alâ Ma’arrî", MEBİslam Ansiklopedisi, IV. Cilt, s. 71.)

Ebü’l-Ala, on bir bin beyitten oluşan El-Lüzumiyyat adlı eserinde bilgi, ahlak, madde, Allah, ruh, zaman,mekan, siyaset ve sosyal hayata dair felsefi görüşlerini aktarmaktadır. Eserinde kendini fevkalade cesur, bağımsız birdüşünür ve yüksek bir ahlak hocası olarak göstermektedir. Bu eseri bir şiir mecmuasından çok, bir felsefe kitabımahiyetindedir.

Eleştirilerindeki ifrat, ihtisas gerektiren meselelerde fikir beyan etmekten çekinmemesi, yaşadığızamandan itibaren zındıklıkla itham edilmesine sebep olmuştur. Taraftarları, onun sadece dini ve siyasi fikirlerinin önplana çıkarıldığını ve tüm yönleriyle incelendiğinde daha iyi bir değerlendirmenin yapılacağını savunmuşlardır.

Ebü’l-Ala, bazı savunucuları tarafından ihtilalci olarak kabul edilir. Onlara göre, bu ihtilalci görüşlerinihalkın nazarından kaçırmak için, dini fikirleri ön plana çıkarılmıştır. (Sahban Halifat, "Ebü’l-Alâel-Maarrî", TDVİA, X. Cilt, s. 288) Din adamlarını, dini konularla ilgili görüşlere körü körüne bağlanmaklasuçlar. Fakih, muhaddis, tarihçi ve kelamcı gibi din otoritelerinin ileri sürdüğü fikirlere itibar etmez. Sufi veidarecileri tenkit edip onların cehaletlerini ortaya çıkarmaktan büyük bir zevk duyar. Dini hayattan ziyade ahlaki hayatıön plana çıkarır ve buna önem verir.

Dindar olup olmadığı tartışmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi de eserlerindeki çelişkilerdir.Bazı eserlerinde sofu bir Müslüman gibi görünmeye çalışır ama bir çok İslami prensip ve ilkelerle alay etmektengeri kalmaz. İtikadının sağlam olduğunu göstermenin en önemli sebeplerinden bir tanesi, kendisini eleştirenlerisusturma gayesidir. Çünkü, bazı imani meseleler hakkında şüpheleri ve inkarı mevcuttur. Vahyi kabul etmez. Ona göredin insan aklının bir ürünüdür. Terbiye ve adetin neticesidir. Ahirete inanmaz. Şiirlerinde, öteki dünya ile ilgiliverilen bilgilerden şüphe ettiğini belirtir. Hatta, oradan birisinin gelmesini temenni eder. Çocuk yapmaya; onlarısefaletlerle karşı karşıya bırakıp günah işlendiği iddiasıyla karşı çıkar. (Ahmed Ateş, s. 72, 73)

Ebü’l-Ala, Bediüzzaman tarafından "üdebâ-i İslâmiyenin meşhurlarından bedbînlikle mâruf Ebü’l-Alâ-iMaarrî" olarak vasıflandırılmıştır. "… Ebû’l-Alâ-i Maarrî ve yetimâne ağlayışla mevsuf Ömer Hayyamgibilerin, o mesleğin nefs-i emmâreyi okşayan zevkiyle zevklenmesi sebebiyle, ehl-i hakikat ve kemâlden bir sille-itahkir ve tekfir yiyip, ‘edepsizlik ediyorsunuz, zındıkaya giriyorsunuz, zındıkları yetiştiriyorsunuz’ diye, zecirkârânete’dib tokatlarını almışlar." (Sözler, s. 500)

Bediüzzaman Hazretleri bir başka yerde ise Musa Bekûf’dan hareketle Maarri’yi "merdut" sıfatıylaanmaktadır: "Ebu’l-Âlâ-i Maarrî gibi merdut bir adamı muhakkikînlerin fevkinde tuttuğundan…" (Lem’alar, s.273)

Ebü’l-Ala’nın destekçileri daha çok siyasi görüşlerini ve tenkitlerini ön plana çıkarırken, bualanda haklı olabileceği hususları genele teşmil ederek hataya düşmektedirler. Siyasi idare ile ilgili söyledikleribazı nefisleri okşarken, dini konulardaki ehliyetsizliği ve haddi aşan eleştirilerine müsamaha ile bakılmaktadır.Ancak, dikkatlerden uzak tutulmaması gereken husus, eleştirilerin hakkaniyet ölçüleri dahilinde olması, hakaretten çokmeseleyi aydınlatmaya yönelik olması, şahsi kin ve garazın karıştırılmamasıdır. Ebü’l-Ala yöneticiler için şunlarısöylemektedir:

Yöneticiler, velinimetleri olan halka zulmediyorlar ve onları aldatarak mallarını gasp ediyorlar. Maarri,idarecileri bozgunculuk, gasp, istibdat ve fasıklıkla itham eder.

Eserleri:

Ebü’l-Ala, manzum ve nesir olmak üzere yetmiş dolayında eser bırakmıştır.Bunlardan bazıları şunlardır:

1. Saktü’z-zend; hayatının ilk dönemlerinde yazmış olduğu şiirleri ihtiva etmektedir.
2. El-Lüzumiyyat; on bir bin beyitten oluşan divanıdır. Allah, ahlak, madde, bilgi, ruh, siyaset gibi konuları işlemektedir.
3. El-Fusul ve’l-gayat fi temcidillah ve’l-meva’iz; Kur’an-ı Kerim’e nazire olarak yazdığı iddia edilen eseridir.Taraftarlarınca, bu eserinin tahrif edildiği ileri sürülmektedir.
4. Mülka’s-sebil fi’l-va’z ve’z-zühd; gaflette bulunan insanların faniliğinden söz eden eseridir.
5. Zecrü’n-nâbih; kendisini dinsizlikle itham edenlere karşı yazdığı eseridir.