Davud Aleyhisselam

Dört büyük kitaptan biri olan Zebur’un, kendisine indirildiği büyük peygamber Davud Aleyhisselam, İsrailoğullarınagönderilen peygamberlerdendir. Davud, İbranice’de en çok sevilen kişi, göz bebeği anlamına gelir. Diğer semavidinlerin kaynaklarında kendisinden uzun uzadıya söz edilir. Hakkında teferruatlı bilgiler verilmektedir. O da Hazreti İbrahim’insoyundan gelen bir peygamberdir. Babasının adı İsa’dır (Yesse olarak da geçmektedir).

Davud Aleyhisselam, bir çok peygamberin yapmış olduğu gibi koyun güden, iyi sapan taşı atan, çokcesur ve kahraman bir genç olarak tanındı. Hayvanlarına musallat olan kurtlara saldıracak kadar gözü pekti. Onun gençlikyılları, İsrail oğullarının karışık ve sıkıntılı bir dönemine rastlar. Bunlar, Calut adlı bir müstebitkumandanın baskısı ve tehdidi altındaydılar. Ona karşı koyacak pek kimse yoktu.

Calut, İsrail oğullarını perişan ederek yurtlarından sürdü. Bunun üzerine aralarında bulunanpeygamberlerine giderek, kendilerine bir kumandan tayin etmesini istediler. Peygamberleri de halktan biri olan Talut’u başlarınakumandan tayin etti. "… Bilin ki Allah, Talut’u size hükümdar olarak gönderdi, dedi. Bunun üzerine; Biz, hükümdarlığadaha layık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkanlar vermemişken o bize nasıl hükümdarolur? dediler. Allah sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü dilediğineverir. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir, dedi." (Bakara Suresi, 247) İsrail oğullarına göre;ehliyet, kabiliyet ve liyakatten önce servet ve sermaye gelir. Ancak, servet ve sermaye sahipleri iktidara gelebilirler.Bunların dışındakiler, iktidara layık değiller. Bu sebepten dolayı, halktan birinin kendilerinin başına kumandanolarak seçilmesine itiraz ettiler.

Davud Aleyhisselam, Calut’a karşı hazırlanan Talut’un kumandasındaki orduda yer aldı. Çeşitlisebeplerden dolayı, İsrailoğullarının önemli bir kısmı hazırlanan orduya katılmadılar veya sonradan ayrıldılar.Düşman ordusuyla karşılaşmak maksadıyla nehrin karşı tarafına geçtikten sonra da, "… Bugün bizim Calut’a veaskerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler…" (Bakara Suresi, 249) Böyle düşünenlerin de ayrılmasındansonra, çok az sayıda kalan mümin birliği düşmanla savaşa tutuştu. Kendilerini muzaffer eylemesi için Cenabı Hakkadua ettiler.

Görünürde kendilerinden çok daha üstün olan bir orduyla savaşa girmişlerdi ama, arkalarında CenabıHakkın desteğinin olması yeterliydi. Calut’un ordusunu perişan ettikleri gibi, Davut Aleyhisselam da Calut’u öldürdü.Bu hadise ile Hazreti Davud’un, İsrail oğulları arasındaki itibarı arttı ve Talut, kızını onunla evlendi. Daha öncesinden,Calut’u öldürene kızını vereceğini ve onunla evlendireceğini vaat etmişti. Talut ölünce de onun yerine geçerek, hükümdaroldu. Bir süre sonra da peygamber olarak vazifelendirildi.

Davud Aleyhisselam, böylece hem peygamber hem de hükümdar idi. Halkın durumunu ve devletin icraatını öğrenmekmaksadıyla, direk kendisi bilgi alma yoluna gitti. Kıyafet değiştirerek halkın arasına katılmak suretiyle doğrubilgiyi kaynağından aldı. Halkın düşüncelerini bizzat duyarak ve görerek öğrendi. Tebdili kıyafet edip halkınarasına karıştığı bir sırada, insan suretine girmiş bir melek yanına yaklaşarak; Davut’un (as) yönetiminin iyiolduğunu, halkın kendisinden memnun olduğunu ancak, ailesinin geçimini devletin hazinesinden karşıladığını söyledi.Bu sözler fazlasıyla kendisini etkiledi ve Allah’a yalvararak, geçimini sağlayacak bir mesleğin, işin kendisine ihsanedilmesini diledi. Duası kabul edilerek, zırh yapma sanatı kendisine ihsan edildi. Aynı zamanda zırh yapıp giyen ilk kişide o oldu. Onun bu durumuna işaret eden Peygamber Efendimiz (sav); "insanın yediğinin en güzeli kendi kazandığıdır.Allah’ın nebisi Davud kendi elinin emeğinden başkasını yemezdi" diye buyurmuştur. (Ömer Faruk Harman, TDVİA,. 9.C. s. 22)

Davud Aleyhisselam’ın önemli özelliklerinden birisi de, kendisine indirilmiş bulunan ve dört büyükkitaptan birisi olan Zebur’u çok güzel ve seri okumasıdır. Gür ve güzel sesiyle Mukaddes Kitabı okumaya başladığındasadece insanlar değil, hayvanlar da dinlemeye gelirlerdi. Kurtlar ve kuşlar onu dinler, sesinden dağlar yankılanırdı.Bu sebepten dolayıdır ki, halk arasında gür ve güzel sesli olanlar için "Davudi" tabiri kullanılır. Mübareksesiyle mest olan hayvanlar emrine amade olurlardı.

Davud Aleyhisselam’ın belki de, en büyük mucizesi demiri, her hangi bir ısıtma faaliyetine girmedenhamur gibi yumuşatıp istediği şekli vermesidir. Bu mucize, peygamberliğinin bir delili olmakla beraber insanlıktarihinde çok ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü, demirin işlenmeye başlaması, büyük bir ilerlemenin temelini teşkiletmiştir. Bediüzzaman Hazretleri, mucizeler için şu tesbitte bulunur:

"… gerek enbiyanın kıssa ve hikayeleri, gerek mucizeleri hakkında Kur’an-ı Kerimin işaratındanfehmettiğime göre, mu’cizât-ı enbiyadan iki gaye ve hikmet takip edilmiştir. Birincisi: Nübüvvetlerini halka tasdik vekabul ettirmektir. İkincisi: Terakkiyat-ı maddiye için lazım olan örnekleri nev-i beşere göstererek, o mucizelerinbenzerlerini meydana getirmek için nev-i beşeri teşvik ve teşci etmektir." (İşaratü’l-İ’caz, s. 256) Kur’an-ıKerim, bu nakillerle ilerlemenin esasları ve temellerine parmak basmak suretiyle insanları bu yönde çalışmaya sevkeder. Mucizeler örneklerdir. Çalışmalarınız ve ilmi çabalarınızla bunların emsalini yapacaksınız, diye ihtareder.

Geçmiş geleceğin aynası hükmündedir. Gelecekte vücuda getirilecek icatlar, geçmişle direk irtibatlıolup kurulmuş bulunan temeller üzerine bina edilmektedir. Günümüzde, sağlanan ilerlemenin temelini, dinlerden alınan işaretlerden,vecizelerden hasıl olan ilhamlar üzerine vücut bulması, teşkil eder. İlk saat ve gemi mucize eliyle insanlığı hediyeedildiği gibi, terakkinin belkemiğini teşkil eden; "Bütün san’atların medarı olan demirin yumuşatılıp kullanılmasısayesinde icad edilen bu kadar terakkiyatla nev-i insan, ‘Ve demiri de onun için yumuşattık,’ (Sebe Suresi, 10) ayetiyle işaretedilen Hazret-i Davud’un mucizesine mazhardır." (age, s. 256)

Davud Aleyhisselam, her işini düzenli bir şekilde tanzim ettiği gibi, zamanını da tanzim ederek, gördüğüişlere göre dörde ayırırdı. İbadet etmek ve zikir yapmak maksadıyla bir gününü buna ayırır ve çok zaruri birdurum olmadığı sürece başka işlerle meşgul olmazdı. Bilindiği gibi, insanlar arasında Cenabı Hakka en fazla ibadetedenlerin başında peygamberler gelir. Davud Aleyhisselam da bu ulvi vazifesini asla ihmal etmezdi. Bir gününü, insanlararasında cereyan eden hukuki meseleleri görüşüp neticelendirmeye ayırırdı. Hem davacı hem de davalıları dinleyerekhüküm verir ve taraflar memnun edilmiş bir şekilde ayrılırlardı. Bir gününü, peygamberliğin de icabı olan vaaz venasihatlere, İlahi emir ve yasakları bildirmeye ayırırdı. Bir günü de kendi özel işlerine ayırırdı.

Doğudan batıya kadar geniş bir alanda, hükümdarlık ve peygamberliği şahsında toplayan, enderpeygamberlerden olan Davud Aleyhisselam, Cenabı Hakkın çok büyük nimet ve ihsanlarına mazhar oldu. En büyükihsanlardan biri de Süleyman Aleyhisselam’ı kendisine evlat olarak vermesidir. Rivayetlere göre kırk yıl hükümdarlığınımükemmel bir şekilde ifa etti ve vazifesini tamamlamış bir şekilde Hakkın rahmetine kavuşarak vefat etti. Vefat ettiğizaman arkasında, İhsanı İlahi ile kendisi gibi hükümdarlık ve peygamberliğe aday olan Süleyman’ı bıraktı.

Diğer büyük kitaplarda olduğu gibi Zebur’da da Peygamberimize (asm) işaret edip müjdeleyen bölümlermevcuttur. Yetmiş ikinci Babında yer alan şu ayet dikkate şayandır: "Bahirden bahre mâlik ve nehirlerden, arzınmakta’ ve müntehâsına kadar mâlik ola… Ve kendisine Yemen ve Cezayir mülûkü hediyeler götüreler. Ve padişahlarona secde ve inkıyad edeler… Ve her vakit ona salât ve hergün kendisine bereketle dua oluna. Ve envârı, Medine’den münevverola. Ve zikri, ebedü’l-âbâd devam ede. Onun ismi, şemsin vücudundan evvel mevcuttur; onun adı güneş durdukça münteşirola…" (Mektubat, s. 169; Kitab-ı Mukaddes, Türkçe tercümesi, Bab; 72, Mezmurlar, s. 581-582)