Cemaleddin Efgani (1838-1897)

Cemaleddin Efganî, Kasım 1838’de Kabil yakınlarındaki Esadabad’da doğdu.

Efgani,ilk eğitimini önemli bir bilgiye ve ilme sahip olan babası Safder’den almıştır. Kabil’de; medrese tahsilini tamamladıktansonra Hindistan’a gitmiş ve oradan da hac farizasını yerine getirmek üzere kutsal beldelere gitmiştir. Bu arada Necef veKerbala’da bir süre kalarak ders almış ve daha sonra da Kabil’e dönmüştür. Daha sonra Hindistan’a geçmiştir. Buradasömürgeci İngilizlere karşı halkı uyandırmak maksadıyla; "Ey Müslümanlar! Siz insan değil de sinek olsaydınızvızıltınız İngilizlerin kulaklarını sağır ederdi! Ey Hintliler! Sizler su kaplumbağası olsaydınız İngiltereadasını yerindan söker denize batırırdınız!.." demek suretiyle onları cesaretlendirmeye çalışmıştır.

Hindistan’dan Mısır’a geçmiş ve orada yaklaşık kırk gün kaldıktan sonra İstanbul’a gelmiştir(1870). İstanbul’a gelir gelmez önceden hakkında bilgi sahibi olunmuş olmalı ki, kısa bir süre içinde önemli görevleregetirilmek suretiyle özel alaka görmüştür. Başta sadrazam Ali Paşa olmak üzere, o zaman yönetimde olan Tanzimatçılarınileri gelenlerinden olan Fuat Paşa, Saffet Paşa, Münif Efendi ve Hoca Tahsin Efendi ile görüşerek yakın münasebetkurma imkanını bulmuştur. Aynı zamanda Meclis-i Maarif ve Encümen-i Daniş azalıklarına getirilmiştir.

Efgani, İstanbul’da aldığı resmi görevlerin dışında halka açık konferanslar vermeye başlamış,bir konfesansında peygamberlerle filozoflar arasında benzerlik kurması tepkilere yol açtığı gibi, şahsına karşıolanların da kışkırtmalarıyla tepkiler artmış ve konferanslarına son vermek zorunda kalmıştır. Dönemin Adliye nazırıolan Cevdet Paşa, Efganiyle görüştüğü gibi konuşma metnini de incelemiş ve daha sonraları Sultan Abdülhamid’esunduğu raporunda yanlış anlaşılmanın sözkonusu olduğunu belirterek Efgani’den yana tavır koymuştur. Bu yanlışanlaşılmada Efgani’nin yeterli olmayan Türkçesinin de etkisi olmuştur.

Efgani, kısa bir süre için 1871 yılında Mısır’a gittiyse de, Başvezir Riyad Paşa’nın girişimleriyleyakın alaka, maaş tahsisi ve talebelerinin çoğalmasının etkisiyle Kahire’de sekiz yıl kaldı. Mısır’da mason localarıylagirdiği ilişki ve bazı mason localarına üye olması tepkilere yol açmıştır. Diğer yandan devlet idarecilerini yanlışhareketlerinden dolayı eleştirmesi, İngilizlerin Mısır’daki faaliyetlerinden rahatsız olmaları ve bu rahatsızlıklarınıyeni hidiv olan Tevfik Paşa’ya iletmelerinden sonra Mısır’dan ayrılmak zorunda kalmıştır (1879). Buradan ayrılırkenbüyük bir iz ve geride çok sayıda talebe bırakmıştır.

Efgani, Mısır’dan sonra sırasıyla Hindistan,Amerika ve İngiltere’yi dolaştıktan sonra 1883 yılındaParis’e geçerek Muhammed Abduh ile birlikte Urvetü’l-Vüska adlı Arapça bir gazete yayınlamaya başlamıştır. Müsümanlarınuyanmasını sağlamak, doğunun sömürgecilikten kurtarılmasını gaye edinen bu ikili, fikirlerini gazete yoluyla yaymayaçalışmışlardır.

Efgani, gazetesinin kapanmasından sonra bir süre daha Paris’te kalmış ve İran Şahı Nasrüddin’indaveti üzerine bu ülkeye gitmiştir. Başlangıçta, İran yönetimiyle iyi ilişkiler kurmuş, halktan da yakın ilgi görereketrafında talebeler biriktiyse de özel sohbetlerinde Şah’a, halkın yönetime daha fazla katılmasını tavsiye etmesiaralarının bozulmasına sebep olmuş, ardından kendini tehlikede hissedince buradan da ayrılmıştır. Bir süre sonra Şah’asuikast düzenlenip öldürülmesinden Efgani de sorumlu tutulmuştur. Bu sebeple İran, İstanbul’da bulunan Efgani’ninkendilerine teslim edilmesini isteyecek ancak, Sultan Abdülhamid onu iade etmeyecektir.

Efgani, İstanbul’da yerleşmek üzere Sultan Abdülhamid tarafından davet edilmiştir. İstanbul’ageldikten (1892) sonra iyi karşılanarak kendisine; Teşvikiye’de bir ev, araba ve maaş tahsis edilmiştir. Vefatına kadarİstanbul’da kalmış ve1897’de burada vefat etmiştir. Maçka’daki şeyhler mezarlığına defnedilen Efgani’nin naaşıdaha sonraları Afganistan Hükümetinin isteği üzerine bu ülkeye taşınmıştır (1944).

Fikirleri

Yaşamış bulunduğu asrın en önemli özelliği; İslamiyetin ve Müslümanların bir bakıma topyekünbir hücuma uğraması, topraklarının bir bir istilaya uğrayıp Müslümanların da sömürge durumuna düşmeleridir. Buitibarla Müslümanların bu işgallere karşı koyup sömürge olmaktan kurtulma fikrinin savunucuları arasında Efgani önemlibir yer almıştır. İttihad-ı İslam fikrinin yayılmasını sömürge politikasına aykırı bulan İngiltere, karşıtedbirlere başvurmuş, bu arada Efgani’yi de yakın takibe alarak faaliyet alanını daraltmaya çalışmıştır.

Efgani’nin Şi i olduğunu ileri sürenler daha çok doğduğu yere dayanarak bu fikri ileri sürmüşlerancak, bu tezlerini Efgani’nin fikirleriyle teyid etmemişler veya edememişlerdir. Diğer yandan, en meşhur takipçisi olanMuhammed Abduh’tan istifade ederek yola çıkanlar O’nun samimi ve Sünni akideye sahip olduğu hükmüne varmışlardır.Bunların dışında Efgani’yi dinsizlik ve sapıklıkla itham edenler olmuş ama, bu iddialarının mesnedini gösterememişlerdir.Çünkü, yazdığı eserlerin önemli bir kısmını materyalist felsefenin reddi ve insanlığa verdiği zararı ortaya çıkarmayaçalışmıştır.

Efgani’ye göre insanlığın ilim, ahlak ve medeniyette yücelmesiyle beraber dünya ve ahiretteki saadetinikazanabilmesi şu esaslara bağlıdır:

1-Doğru düşünme, gerçeği bulmada mani teşkil eden hurafelerden arınıp, İslamın tevhid ve tenzihilkeleriyle hareket etmek.
2-Fert ve toplum farkını gözetmeden, birilerine üstünlük vermeyip diğerlerinin de mükemmelliği (peygamberlik hariçher şeyi) yakalayabileceğine inanmak, ırk ve sınıf üstünlüğü yerine akıl, ruh ve fazilet gibi erdemleri yerleştirmek.
3-İslamı diğer dinlerden ayıran en önemli özelliğinden olan ve çok değer verdiği bir esas olan; bilgileri sağlamdelillere dayandırıp zan ve vehimlere meydan vermemek.
4-İstisnasız her toplumda eğitime özel önem vermek, bunu sağlamak için de her toplumun kendi alim ve mürşidini yetiştirebilmesineimkan sağlamak. Bu konuda, İslamiyetin farz kıldığı ilim öğrenme konusuna dikkat çeker. (Hayreddin Karaman;Cemaleddin Efgani, TDV. İA. 10. C. s. 461).

Efgani’ye göre içtihat kapısı açıktır. Siret, hadis, icma-kıyas hakkında bilgisi olup Arapça’yıbilenler içtihad yapabilirler. Ona göre Kur’an-ı Kerim’de, devlet yönetiminden, yöneticilerin görev ve sorumluluklarına,insani meselelerin yanında uzaydaki gök cisimlerinin arasındaki ilişkilere kadar pek çok şey hakkında açık veyakapalı bilgiler mevcuttur. Bunları doğru olarak anlayabilmek, aklın ve ilmin verilerine uymakla mümkündür.

Efgani’ye göre, Batılılar Şarklılardan daha zeki, daha kabiliyetli değiller. Güç ve hakimiyetin sırlarınıkeşfeden Batılılar, Doğuluları esaretleri altına almışlardır. Batılılar, ülkelerinde okuyup ilerlemenin ve gücünsırlarını öğrenememiş Doğululardan, dejenere olmuşlardan istifade etmektedirler. Müslümanların gerilemesebeplerini de şu şekilde tesbit etmiştir:

1-Hilafetin saltanata dönüşmesi, dirayetsiz kişilerin halife olması.
2-Din ve milliyetin zayıflamasıyla birlikte halifelerin yabancıları devlet hizmetinde istihdam etmeleri.
3-9. ve 10. yüzyıllarda yayılan batıni ve zındıkların safsataları.
4-Müslümanların heyecanlarını kıran ve hamlelerini durduran cebir inancının yayılması.
5-Hainler tarafından uydurma hadis ve israiliyatın dini kitaplara sokulması, temiz inançların kirletilmesi.
6-Eğitim ve öğretime gereken önemin verilmeyerek, hurafelere karşı koyacak seviyeye yükseltilememesi.
7-Doğuda Moğolların, Batıda ise Haçlıların saldırılarının sonucu meydana gelen yıkım ve tahribatlar.
8-Müslümanlar arasındaki birliğin zedelenmesi ve meydana gelen bölünmeler.

İttihad-ı İslam konusunda, halifelik, hac ve din bağı üzerinde önemle durur. Din bağı İslam birliğiiçin gerekli olduğu gibi milli kimliklerini muhafaza etmek isteyenler için de gereklidir. Din bağı kurulamadığıtakdirde ırki manadaki birliği kurmak da imkansızlaşır. Müslümanlar din bağına sımsıkı sarılıp birbirlerini gözetirken,başka din ve inanca sahip olanlara da saygılı olmalıdırlar. İnananların manevi merkezi Mekke ve Medine’dir.

Cemaleddin Efgani ve Bediüzzaman

Bediüzzaman Hazretleri, Mardin’de Cemaleddin Efgani’nin "siyasette muktesit meslek"i ondan öğrendim(Beyanat ve Tenvirler, s. 105) dediği talebesiyle görüşüp fikirleri hakkında bilgi sahibi olmuş, İttihad-ı İslam’daseleflerini sayarken, Efgani’nin ismini de zikretmiştir. (Tarihçe-i Hayat, s. 39, 59)

Efgani’nin önemle üzerinde durduğu milliyet konusuna Bediüzzaman Hazretleri de değinerek, millikimliklerin korunmasında dinlerin rolüne değinmiştir.

Hilafet konusunda da benzer fikirleri taşırlar. Efgani, gerçek halifeliğin dört halife dönemindeuygulandığını, halifelerin, akıl ve fazilet sahibi olup idari ehliyete sahip olmaları gerektiğini söyler. Bu makamaen uygun olan şahsın getirilebilmesi için ümmetin katılımının sağlanması gerekir. Bediüzzaman Hazretleri, Hz.Hasan’ın (ra) altı aylık halifeliğini de hesaba katarak, bundan sonra halifeliğin mecrasının değiştiğini ifadeeder. Bu ilk halifelerin bir bakıma reis-i cumhur olduklarına dikkat çeker. "Hulefa-i Raşidîn hem halife, hemreis-i cumhur idiler. Sıdkîk-ı Ekber (r.a.) Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmündeidi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindarcumhuriyetin reisleri idiler." (Beyanat ve Tenvirler. s. 275)

Ellidokuz yıllık bir ömür boyanca bir çok faaliyetin içinde bulunup dünya çapında bir şöhrete ulaşanEfgani’nin görüşlerinden ve eserlerinden çok, yaşantısı tartışma konusu olmuş ve çok sert eleştirilere maruz kalmıştır.Kişiliği de önemli olmakla beraber hala fikirleri net olarak anlaşılmayı beklemektedir. Ama, İttihad-ı İslamkonusunda fikir ve eylemlerinde samimi olduğu aşikardır.