V. Masa “Mezhepler ve Doğru İslâmiyet”


Mezhepler ve Doğru İslâmiyet

Yrd. Doç. Dr. Cüneyt Gökçe
Mehmet Ali Kaya
Prof. Dr. Mevlüt Uyanık
Yard. Doç Dr. Hüseyin Yılmaz
Yard. Doç. Dr. Faruk Soylu
Dr. Cafer Kaysıcı
Dr. Hüseyin Yılmaz
Şemsettin Çakır
Ali Ferşadoğlu
Mehmet Aynacı
Recep Tosun

1 – Mezhep, yol, usul demektir. Peygamberimizin vefatından sonra ortaya çıkan siyasi, sosyal olaylar ve değişen şartlar karşısında Kur’ân ve Sünnetteki hükümleri doğru anlama ve yaşamayı hedefler.

2 – Hak mezhepler İslâm toplumunun dini, içtimai, siyasi, iktisadi, hukuki ve benzeri ihtiyaçlarına cevap vermek üzere Kur’ân ve Sünnet temelli olarak ortaya çıkmıştır.

3 – Mezhepler doğru hedefe götüren birer araç olarak görülmelidir; dolayısıyla din olarak algılanamaz.

4 – Kur’ân’a göre insan mükerrem yani, saygın, onur ve hür irade sahibi olduğu için varlık olarak reşittir. İslâm’a göre devlet de insanın bu özelliklerini dikkate alarak Anayasal düzenini buna göre tesis etmelidir.

5 – İslâm yöneticilerin gücünü sınırlamak, için “adalet, hürriyet” ve “meşveret” presiplerini getirmiştir. Mezhepler bu prensipleri uygulamak ve devlet gücünü hukuki güce dönüştürmek için gerekli altyapıyı hazırlar. Bediüzzaman bu hususu “Hakimiyet kanunda olmalı, yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır” cümlesi ile bunu ifade eder.

6 – “Herbirinize bir şeriat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı…” (Maide, 5:48.) mealindeki ayeti, “Ümmetin ihtilafında rahmet vardır” ilkesi ve mezheplerin varlığı, İslâmda çoğulculuğun ve yapıcı muhalefetin varlığının meşru olduğunu gösterir. İslam hürriyeti esas alır, bu nedenle taassup ve radikalizm İslamda yoktur.

7 – Asr-ı Saadetten sonra ortaya çıkan ve İslamın saf ve ihlaslı yorumunu benimseyen ilk kuşağa “Selef-i Salihin” denir. Günümüzde Selef adıyla ortaya çıkan radikal akımların “Selef-i Salihin” ile bir ilgisi yoktur. Bu tür oluşumların sebebi istibdattır. Bediüzzaman itidal ve istikametin “müspet hareket” yaklaşımı ile sağlanacağını belirtir.

8 – İslâm’ın iman esaslarını tasdik eden ve Peygamberin sünnetini ve Kur’ân’dan ibaret olan ahlakını yaşamayı amaç edinenlerin tamamı “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat” olup “Fırka-ı Naciye”dir.

9 – Tekfir konusu İslam dünyasında önemli bir problem olma özelliğini korumaktadır. Oysa Allah’ın hükümlerini tasdik edenlerin uygulamada eksiklikleri olsa dahi tekfir edilmeyeceği temel bir prensiptir.

10 – Bediüzzaman Kur’ân-ı Kerim’de “Ey ehl-i kitap! Sizin ile bizim aramızda müşterek kelimeye gelin. Allah’a şirk koşmayalım” (Âl-i İmran, 3: 64.) ayetine dayanarak “Ehl-i Kitabın” tevhidi ve Hz. Muhammed’in (asm) nübüvvetini kabul etmeleri halinde ehl-i necat olabileceklerini ifade etmiştir.

Bildirgelerin okunmasının ardından Bizbize Musıki Topluluğu Dr. Bahri Güngördü yönetmenliğinde bir müzik ziyafeti verdi.