IV. Masa “Güç, Otorite ve Bir Arada Yaşama”

“Güç, Otorite ve Bir Arada Yaşama”

Katılımcılar
Prof. Dr. Ahmet Hamdi Aydın (Oturum Başkanı)
İntizam Seyda Durgun (Sekreter)
Prof. Dr. Sacit Adalı
Doç. Dr. Kadir Canatan
Doç. Dr. Hamit Saruhan
Yrd. Doç. Dr. Veli Sırım
Mustafa Akyol
Kadir Akbaş

  1. Dünyada son yıllarda meydana gelen olumsuz gelişmeler, farlılıkları bir arada barış içinde tutabilecek çoğulcu, kucaklayıcı arayışları hızlandırmıştır. Bu bağlamda Said Nursi’nin Kur’an’i bir bakış açısıyla geliştirdiği bir arada yaşama prensiplerinin ortaya konulması önem kazanmıştır.
  2. Said Nursi’nin özellikle vurguladığı “adalet-i mahza” bir suçlunun sadece kendisinin (suçun büyüklüğü nispetinde) ceza görmesini öngörmektedir. Anayasalara da giren bu ceza hukukunun en temel prensibi, “suçta ve cezada şahsilik” diye anılmaktadır. Bediüzzaman bu prensibi (suçun başkalarına sirayet etmemesini), bir kusurlu kişinin kusurlu davranışının, diğer masum yönlerine sirayet etmemesi şeklinde daha da ince ve insani bir şekilde ifade etmektedir(suçun şahsiliği). Bu açıdan kamu düzenini korumak için masum olanların hakkı göz ardı edilmemeli, bu konuda gereken hassasiyet gösterilmelidir.
  3. Toplumsal güvenlik “toplumda düzensizliğin, anarşinin, kargaşanın, huzursuzluğun ve kaosun olmaması” halidir. Bu durumda devlet, toplum ve birey güvendedir. Devlet toplumda düzeni sağlarken vatandaşların temel hak ve hürriyetini kullanmalarını güven altına almalı; insanlar da iyi davranış örneği göstererek toplumun düzenini bozmamalı, başka insanların hakkını çiğnememelidir.
  4. Sivil toplum, birey ve kimlikle olduğu için devletten önce gelen, devletin içinde yaşayan fakat “onunla özdeş olmak zorunda olmayan, devletten ayrı”, daha da önemlisi karşı koyma hakkının bile kullanılabildiği bir toplumsal ilişkiler formudur. Bir yönüyle sivil toplum hareketi sayılabilecek dini cemaatler yerlerini konumlandırırken, siyasi iktidarla ilişkisini doğru tanımlamalıdır. Bu açıdan sivil toplum hareketi olarak cemaatler, kendi amaçlarını gerçekleştirmek için siyaset karşısında talepler üretebilir ve kendi tabanıyla yönetimler arasında aracılık yapabilirler, ancak doğrudan ve dolaylı olarak siyasi bir arayış içinde olmamalıdırlar. Siyaset, iktidar, kadrolaşma, zenginleşme, sosyalleşme, kitleselleşme gibi konular, cemaat ve tarikatlar açısından yeniden değerlendirilmesi gereken kritik alanlar haline gelmiştir.
  5. Anarşizm, sivil vesayet, otoriterizm gibi müstebit anlayışlar ve uygulamalar karşısında nasıl bir tavır takınılacağına ilişkin Risale-i Nur’daki “müsbet hareket” prensibi yol göstericidir. Said Nursi’nin fikirleri; günümüz toplumlarının yaşadığı buhranları aşabilmesi için anlaşılmayı beklemektedir.
  6. Otoritenin zulümden, haksızlıktan, tarafgirlikten uzak kalabilmesi için devletin; yetki ve görev sınırlarının daraltılması, demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla örgütlenmesi gereklidir.
  7. Bediüzzaman, demokrasinin temel ilkelerinden biri olan hukukun üstünlüğünü “kuvvet kanunda olmalı, yoksa istibdat tevzi edilmiş olur” diyerek dile getirmiştir. İstibdadın sadece şahıslarda değil, kurumlarda da söz konusu olabileceğini, komitecilikle daha da şiddetlenip çok zulümlere sebebiyet verebileceğini belirtmektedir. Hukukta “şah ve geda birdir”, “müsavatsız adalet adalet değildir” hakikatleri ışığında, dini, ırkı, makamı ne olursa olsun, herkesin kanun önünde eşit haklara sahip olduğunu dile getirmektedir.
  8. Siyasi otoriteye karşı muhalefet; adalet, hürriyet ve eşitliğin sağlanması için gerekli ve meşru bir unsurdur. Otoritenin dindar bir kimlikle tezahürü halinde bile muhalefet meşru bir hak olarak görülmeli ve dine muhalefet olarak algılanmamalıdır.
  9. Günümüz insanını derinden etkileyen etnik ve mezhep temelli sorunların çözüm sürecinde İslami ve tarihi tecrübeden yararlanılmalıdır. Ayrıca devlete düşen görev toplumun kendi yatay dinamiklerini harekete geçirecek hürriyetçi bir yapı kurmak suretiyle “nasihatçi”lerin önünü açmaktadır.