II. Masa “Farklılıklar ve Bir Arada Yaşama”


“Farklılıklar ve Bir Arada Yaşama”

Katılımcılar
Prof. Dr. Nurettin Abut (Oturum Başkanı)
Hakan Yalman (Sekreter)
Prof. Dr. Ertan Efegil
Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz
Prof. Dr. Mustafa Alıcı
Prof. Dr. İsmail Latif Hacınebioğlu
Doç. Dr. İshak Torun
Doç. Dr. Osman Özkul
Yrd. Doç. Dr. Levent Bilgi
Yrd. Doç. Dr. Abdulnasır Yiner
Nevzat Bayhan

  1. Farlılıklar; fıtratın, sosyal hayatın, kâinat kanunlarının ve varlık hikmetinin en belirgin ve vazgeçilemez bir sonucudur. Eşyanın Esma-i İlahiyenin yansıması olduğu düşüncesinden hareketle, varlıktaki farklılıklar, Allah’ın isimlerindeki zenginliğin bir göstergesi ve her ilahi ismin çok farklı yönlerinin varlığa yansıması olarak anlaşılmıştır. Bu zenginliğin sosyal yansıması ise farklı inançları, farklı kültürleri ve farklı etnik yapıları doğurur.
  2. Farklılıkları barındıran toplumlarda insanın benliği ve serbest iradesi ile hâkimiyet arayışları sonucunda ortaya çıkan çatışmaya sebebiyet veren şartların ortadan kaldırılması ve bir arada yaşama formüllerinin geliştirilmesi günümüzün en önemli meselelerinden biridir. Bu anlamda pek çok sosyal disiplin çözüm yolları arayışı içine girmiştir.
  3. Farlılıklar konusunda bireylerin ortaya koyduğu ötekileştirici davranış modelleri temelde kimlik anlayışından ortaya çıkmaktadır. Halbuki kendini, kainatı en ince detayına kadar dizayn edip şekillendiren sonsuz güce kul olarak tanımlayan bir fert, varlığı bu anlayış içinde anlar ve dış dünya ile doğru ilişkiler kurar. Bu anlayışla hareket eden fert; hükmetme, dayatma, ötekileştirme gibi davranışlarda bulunmaz.
  4. Başta Kürtler olmak üzere, ülkemizde yaşayan farklı etnik ve dini grupların bir arada yaşamasının en temel şartı hepsinin kendi değerlerinin muhafaza ve yaşama zemini bulduğu ortak bir üst kimlik ile mümkündür. Bu anlayışla devlet tüm alt kimlikleri kucaklayıcı bir yaklaşım içinde olmalıdır. Bir tabip konumunda olan devlet mekanizması, bölgedeki insanların sesini dinleyip, sıkıntılarını anlamaya çalışmalı bu çerçevede çözüm yolları ortaya koymalıdır.
  5. Bediüzzaman tarafından tanımlanan “tabiat-ı meşrutiyet perverane” kavramı, bölge insanın özelliklerini tarif etmek için kullanılmış ve problemlerin çözümü açısından dikkate alınması gereken bir terimdir. Bu a anlayışa göre insan fıtratında bir hürriyet arayışı vardır. Bu arayışı sınırlandırılması çatışmaların temel sebebidir.
  6. Katılımcı demokrasi, insandaki bu arayışa cevap verecek en uygun zemindir. Bu zeminde, milletin temel ha ve özgürlüklerine sahip çıkması ve baskıcı anlayışlara geçit vermemesi de önemlidir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “bir millet cehaletle hukukunu bilmezse ehl-i hamiyeti dahi müstebit eder”. Dolayısıyla dayatmacı bir anlayışla toplumu şekillendirmeye çalışan elitlere karşı, hür ve medeni bir tavır ile karşı koyabilecek kişilikteki fertler, özgür ve demokratik bir ülkenin temel teminatıdır.
  7. Bediüzzaman, çatışmadan ve aynı zamanda ezilmeden hak arama taleplerini ortaya koyma ve hür olma kültürünün öncüsü olmuştur. Bu anlamda; o, Türkiye’de sivil itaatsizlik hareketi başlatmıştır.
  8. Türkiye’de yaşayan Gayri Müslimlerle de problemli olan noktaların belirlenip çözümlenmesi, herkesin eşit hak ve hürriyetlere sahip olduğu bir hukuk düzeninin gereğidir.
  9. Dini çoğulculuk açısından Medine Vesikası, kuşatıcı sosyal anlayışın başlangıç metni olabilir. Dinlerarası yaklaşımlar da, bu anlamda ele alınmalı ve İslam’ın hepsini kuşatan konumu dikkate alınmalıdır. Ancak Bediüzzaman’ın vurguladığı gibi dünya gelenindeki ateizm ve ondan daha tehlikeli olan agnostizm gibi akımlara karşı semavi dinlerle özellikle de Hristiyanlarla ortak hareket etmek insanlığın selameti için gereklidir.
  10. Risale-i Nur’dan hareketle, farklılıklar da birlikte barış ve huzur içinde yaşamanın anahtar kelimeleri, “müsbet hareket” ve “insaf ile muamele” olmalıdır. İnsan; kendi nefsinin, enaniyetin veya grubunun izzetini değil İslam’ın izzetini ve insanlığın onurunu öne çıkaran bir hamiyet duygusunu esas almalıdır. Buna göre, muhabbet, varlığın asını teşkil ettiği algısının bütün fertlerde yerleştiği ve tüm varlık âlemiyle dost, kendi ile barışık fertler oluşacak eğitim modelinin temel hedefi olmalıdır. Bu eğitim modelinde, hak kavramının öne çıkması ve galip olması esastır. Zira ona göre “hakkın hatırı alidir, küçüğüne büyüğüne bakılmaz”. Bu doğrultuda birlikte yaşama kültürü, ancak bu bakışla mümkün olabilir.
  11. Bediüzzaman, şahıs, zümre, grup, sınıf hakimiyetine ve her türlü keyfiliğe karşıdır. Birlikte yaşamanın gereği olarak hukukun üstünlüğüne vurgu yapar. “Herkes harekatı meşruasında şahane serbest olmalıdır” der.