IV. Masa “Bid’alar ve Sünnet-i Seniyye” Erkekler Grubu

Burada ise bid’a, bid’a çeşitleri, istibdad-ı ilmi, istibdad-ı siyasi gibi başlıklar çerçevesinde “Bid’alar ve Sünnet-i Seniyye” konusu masaya yatırıldı. Katılımcılar; İbrahim Said Ergenekon, Enes Yüksel, Fatih Topaloğlu, Ömer Faruk Kuranlı, Kenan Şirin.

Bid’atın zıddı Sünnet-i Seniyye’dir
1.Bid’at, ahkâm-ı ubûdiyette yeni icatlar çıkarmaktır. Sünnet-i Seniyyeye muhalefet ve Sünnet-i Seniyyenin farzlar, vacipler ve nafileler kısmına dahil olan sünnetlerde tebdil/değiştirme, tağyir ve tahrifata İslâm literatüründe bid’a denir.
2.Bid’a, yalnızca dine sonradan giren şeyler anlamında kullanılması mânâyı kısıtlıyor. Nafilelere dahil olan âdâb-ı Nebevîye cinsinden olan -yemek, içmek, yatmak âdâbı gibi- sünnete muhalefet ise bid’a sayılmaz. Fakat âdâb-ı Nebevîye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakikî edepten istifade etmemektir.
3.Tarikatteki evradlar, zikirler ve meşreplerdeki birtakım hususi hallerin asılları kitap ve sünnetten alınmak şartıyla Sünnet-i Seniyyeye muhalefet etmemek ve Sünneti tağyir (değiştirme) etmemek şartıyla bid’a değillerdir.
4.Bir kişinin Sünnet-i Seniyyeye uyması; Allah’ın (cc) koymuş olduğu kurallara da uyması demektir (…)
5.Bid’alar geniş dairede her ne kadar bizi ilgilendirmeyip; daha çok âlimlerin ve İslâmî kurumların tartışma ve savunma alanları olmaktan çıkarıp, küçük ve enfüsi dairede bize taallük eden bid’aları Sünnet-i Seniyye ittibaının ferasetiyle bulamalı ve temizlemeliyiz (…)
6.İslâmiyetin, iman ve Kur’ân hizmetinin yayılmasında, -kulluğun ve İslâmiyetin esaslarına ters bir durum değilse- kolaylaştırıcı bazı unsurları eklemeye bid’at demek yanlış olur.
7.’’Tekke ve zaviyelerin ve medreselerin kapatılması ve lâikliğin kabulû, İslâmiyet yerine milliyet esaslarının konulması, şapka giyilmesi, tesettürün kaldırılması, Lâtin haflerinin huruf-u Kur’âniye yerine cebren kabulü, Türkçe ezan ve kamet okunması, mekteplerde din derslerinin kaldırılması, kadınlara erkekler derecesinde irsiyet ve hak tanınması ve teaddüd-ü zevcatın kaldırılması gibi inkılâp hareketlerini İslâm âlimleri bid’at olarak değerlendirmişlerdir.
8.Bütün bu yukarıda sayılan maddelere karşı, Said Nursi’nin tavrı müsbet herekettir. Öncelik olarak bu bid’alara karşı önce nefsini, sonra da ihtiyaç hisseden din kardeşlerini bu bid’aların mesuliyetinden muhafaza etmektir (…)
9.Fesad-ı ümmet ve ahir zaman kavramları birlikte düşünüldüğünde zamanın dehşetine binaen Bediüzzaman Hazretleri Barla Lahikası’nda ‘’Kebâir çoktur; fakat ekberü’l-kebâir ve mûbikat-ı seb’a tâbir edilen günahlar yedidir: Katl, zina, şarap, ukuk-u vâlideyn (yani kat-ı sıla-i rahim), kumar, yalancı şehadetlik, dine zarar verecek bid’alara taraftar olmaktır.’’ diyerek bid’alara taraftar olmanın ne kadar mesuliyetli bir davramış olduğunu göstermiştir.
10.İbn Mes’ûd’dan (ra) sahih olarak nakledildiği gibi, ‘’Tâbi olun bid’at çıkarmayın! Muhakkak size yetecek olan (fazlasıyla) verildi; zira her bid’at bir sapıklıktır.’’ (…) Bid’ate lüzum yoktur. Çünkü Sünnet vardır.
11.Müslüman olan bir kimsenin karşılaştığı bir durumun bid’a olup olmadığını anlaması için farzları, sünnetleri, nafileleleri ve vacipleri iyi bilmesi gerekir (…)
12.Bediüzzaman Hazretleri insanları bu konuda çok fazla evhamlandırmamak için; ‘’Sakın hocaların Cuma ve cemaatlerine ilişmeyiniz. İştirak etmeseniz de, iştirak edenleri tenkit etmeyiniz(…)