V. Masa “İnanç ve Gençlik Masası”


KATILIMCILAR: Ayhan Tartar, Harun Yaşar Alyüz, İbrahim, Mehmet Ali Rüzgar, Mehmet Çetinkaya, Mehmet Furat, Metin Şencan, Nurullah Kösmene, Yunus Özişçi.

1.) Din bir imtihandır. Bu imtihan vasıtasıyla iyi ve kötü ruhlu insanları birbirinden ayırmak murad edilmiştir. “Her doğan kişi fıtrat üzere doğar.” (Keşfü’l-Hafa, II, 125) hadisinden anlaşılacağı üzere din duygusu fıtrî, yani yaratılıştan gelen; yeme, içme, barınma, sığınma ve kendini güvende hissetme gibi tabiî duygulardan biridir. Dinin kaynağı da Yüce Allah’tır.

2.) Kemalin cemali dindir. Hem, din saadetin ziyasıdır, hissin ulviyetidir, vicdanın selâmetidir. Din mükemmelliğin güzelliğidir. Yani insandaki çekirdek hâlinde bulunan mükemmel sıfatlar ancak din ile hayat bulup güzelleşebilir. (Münâzarât)

3.) İman, Allah’ın istediği kulunun vicdanına, cüz’i ihtiyarını kullandıktan sonra bıraktığı bir nurdur. İman nuru vicdanın içyüzünü bütünüyle aydınlatır. İman nuru insanı aydınlattığı gibi, yaşadığı dünyasını da aydınlatır. Vicdanın aydınlanmasıyla varlıklara karşı bir tanışıklık, dostluk ve emniyet husûle gelir. İman insanın vicdanında öyle bir güce dönüşür ki, o güçle her musîbete karşı dayanabilir. Temel güven duygusunun en sağlam şekli imandır. Ve iman nuru, hayat alanını, şimdiki zamanın darlığından kurtarıp, geçmiş ve gelecek zamanları kuşatacak şekilde genişletir.

4.) İnsan sadece bedenden ibaret olmadığı gibi, diğer yaratılmışlardan farklı bir ruh ve akıl yapısına sahiptir. Bu ruh yapısı insanın oksijen, su, yemek gibi maddî ihtiyaçlarının yanında manevî ihtiyaçlarını da kaçınılmaz yapmıştır. Bu açıdan insan inanma, güvenme ihtiyacı hisseder. Dağdağalı dünya hayatında çok aciz ve fakir olduğunu idrak eden insan kendisinden daha büyük, daha güçlü, daha zengin bir varlığa inanma ihtiyacı duyar.

5.) Ahirzaman tahribatının en büyük muhatabı olan gencin akıl, kalp, vicdan, ruh ve hissiyatlarını istikamette tutacak olan; onu hapishanelerden meyhanelerden ve hastanelerden kurtaracak olan nur-u imandır.

6.) Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de: “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. Ancak, iman edip salih ameller işleyenler müstesna. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır.” buyurmuştur. (Tin Sûresi; 3-4) Basit bir eşyanın, bir çiçeğin, bir hayvanın zayi olmasına, perişan olmasına tahammül edemeyen insanın, en mükemmel şekilde yaratılan hemcinsinin esfel-i safiline, Cehenneme yuvarlanışına kayıtsız kalması elbette mümkün değildir. Şuur sahibi bir genç, Zübeyir Gündüzalp’in dediği gibi: “Teessür ve ıztırap karşısında kalpten bir parça kopsaydı, bir genç dinsiz olmuş haberi karşısında o kalbin atom zerratı adedince paramparça olması lâzım gelirdi” demelidir.

7.) Gençliğin alacağı eğitimin başında din eğitimi gelir. Din eğitiminin özü ve temeli ise iman eğitimidir. Zira iman dinin ruhu ve hayatıdır. Bediüzzaman: “Din hayatın hayatı, hem ruhu hem esası, ihyay-ı din ile olur, bu milletin ihyası…” diyerek buna işaret etmiştir.

8.) Gençlik yıllarında insanda akıldan ziyade his ve heves hükmeder. His ve heves ise kördür, akıbeti görmez veya görmek istemez. Bu his ve hevesat hazır lezzetleri, ileride verilecek daha büyük ve daimî lezzetlere tercih eder. Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerimesinde “Onlar severek dünya hayatını âhiret hayatına tercih ederler” buyurarak bu dehşetli hâli nazara vermektedir. Yani, elması elmas bildiği halde, bilerek camı elmasa tercih etmektir. Halbuki, Said Nursî, “Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.” diyerek hakikati göstermiştir.

9.) Her yazın bir sonbaharı ve kışı olduğu gibi, elbette gençlik yazının da bir ihtiyarlık sonbaharı ve ölüm kışı olacaktır. Bundan kaçıp kurtulmanın hiçbir şekilde imkânı yoktur. On beş yirmi senelik gençliğin taşkınlıklarıyla dünya ve âhiretini berbat etmektense, onu iman ve itaat dairesinde geçirmekle ebedî bir gençliği kazanma şansı elde edilebilir. “Dünya ve âhirette ebedî ve daimî bir süruru isteyen, iman dairesindeki terbiye-i Muhammediyeyi (asm) kendine rehber etmek lâzımdır” ikazını yapan Bediüzzaman, bilhassa gençlere “Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz” ölçüsüyle, iki cihandaki saadetin nasıl temin edileceğinin de yol haritasını göstermiştir.

10.) “İşte bu asırda İslâm ve Türk gençleri kahramanane davranıp, her cihetten hücum eden bu tehlikelere karşı Risâle-i Nur’un Meyve ve Gençlik Rehberi gibi keskin kılıçlarıyla mukabele etmeleri elzemdir. Yoksa o biçare genç, hem dünya istikbalini ve mes’ut hayatını, hem âhiretteki saadetini ve hayat-ı bakiyesini azaplara, elemlere çevirip mahveder. Eğer terbiye-i Kur’âniye ve Nurun hakikatleriyle kendini muhafaza eylese, tam bir kahraman genç ve mükemmel bir insan ve mes’ut bir Müslüman ve sair zihayatlara, hayvanlara bir nevî sultan olur.”