IV. Masa “Bireysel Ahlâk ve Gençlik Masası”


KATILIMCILAR: Abdullah Seyidoğlu, Ahmet Said Bulut, İsmail Cin, Mustafa Cüneyt Doğan, Mustafa Saraçlar, Osman Alan, Raşid Örenel, Sedat Kutbay.

1.) Ahlâk, yaratılış itibariyle ruhî ve zihnî hallerin tamamıdır. Din ise bu hallerin kullanım özgürlüğünün sınırlarını belirler.

2.) Fıtrata derc edilmiş ahlâkı din ve vicdan ile beslemek ahlâk-ı haseneyi, aksi ahlâk-ı seyyieyi netice verir.

3.) Ahlâk-ı hasenenin en olgun misâli Hz. Muhammed’dir (asm). Dolayısıyla onun (asm) Sünnet-i Seniyesine ittiba etmek, genç bir bireyin ahlâkının şekillenmesi için zorunluluktur. Bediüzzaman Said Nursî bu konuyla ilgili: “Herkes kendi âleminde kumandan olduğundan, âlem-i asgarından cihad-ı ekber ile mükelleftir ve ahlâk-ı Ahmediye ile tahallûk ve sünnet-i nebeviyeyi ihya ile muzavvaftır” diyor.

4.) İrade-i cüziyenin şeriat-ı Ahmediye kılavuzluğunda, sınır konulmayan üç temel kuvve üzerindeki hür tasarrufu, sırat-ı müstakim ahlâkının oluşmasında esastır.

5.) Gençlerin bireysel olarak ahlâklarının bozulmasının sebepleri olarak temelde iman zayıflığı, ölüm ve ahireti düşünmeme, nefs-i emmâresine uyup özgürlüğü istismar etmesi sayılabilir.

6.) Gençlerin taşkın ve tahripkâr fiilleri ile onlarda baskın olarak tecelli eden İsm-i Celâl’in asıl sahibinin gazabı düşündürülerek gençler rıza-i İlâhiye muhalif olmaktan alıkonulabilir.

7.) Bireyin gün içinde yapmış olduğu fiillerinde ahlâkını hadd-i vasatta tutabilmesinde namaz önemli bir otokontrol mekanizmasıdır. Pek çok hadiste namazı vaktinde tadil-i erkân ile kılmayı, Efendimiz (asm), üzerine yaratıldığı fıtrata uygun olarak ölmenin şartı şeklinde belirtiyor.

8.) Günlerin çabuk geçtiği gerçeği gençlerin akıllarına getirmedikleri cehennemin aslında ne kadar yakın olduğu hakikatini izharda kullanılabilir. (Gelmesi muhakkak olan her şey uzak da olsa yakındır. Hadis-i Şerif)

9.) İffet, edep, hayâ, sadakat, dürüstlük, merhamet, takva, celâdet, cesaret, çalışkanlık, nezaket, diğergamlık gibi ifadeler sürekli olarak nazara verilmeli ve bunların dürüst ve samimî birer timsâli olmaya çalışılmalı. Zira kendi nefsini ıslâh etmeyen, başkasının nefsini ıslâh edemez. Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadesiyle, “yapma ve sun’î olan bir şey ne kadar güzel olursa olsun, fıtrî ve tabii olan şeylerin mertebesine erişemez ve onun yerine kâim olamaz.”