Yaratmak İçin Baba Şart Değildir

Varlığın işleyişinde "kanun" olarak algılanan ve adlandırılan unsurlar, aslında tarzın tekrarınınifadesidir. Yani varlığın işleyişinde bir tarz vardır ve bu tarzın bilimlerce ifade edilmesi ve bilim adamlarının gözlemlerisonucu ortaya konması kanun adını almaktadır. Tarzın anlaşılması gözlemle ve gözlem sırasındaki tekrarlarla olur.Mesela, yerçekimi kanunu şu ana kadar bırakılan her şeyin yere düştüğünü gözlemek ve bunun tarzını ifadeetmekten öte bir anlam taşımaz. Yani elmayı yere düşüren çekim kanunu değildir; yalnızca düşüş şeklinin hep işleyentarzının ifadesinden ibarettir.

Aslında varlık ve insan arası ilişkiler, kurallar hep kartezyen bir yapı arz derler. Yani kuralları sınırlı bir alanıilgilendiren dar bir sahada geçerli yapıdadırlar. Mesela, "iki kere iki dört eder" gibi kesinliğin ifadesiolmuş hüküm bile bu tarz kartezyen bir ifadedir; nesnelere onlu sayma düzeninde verilen rakam karşılıklarının, bu düzeniçinde tanımlanmış çarpma işlemi çerçevesinde birbirine göre durumunu ifade eder. Başka bir sayma düzeninde ikininkarşılığı farklı olabilir ve o düzende çarpma işlemi başka bir şekilde tanımlanmış olabilirdi. Yani varlıklaolan ilişkilerimiz aslında bizim tanımlamalarımızdan ibarettir. Aynen bir oyunun kurallarını tanımladığımız gibi.Satrançta atın bir ileri bir çapraz gitmesi satranç oynayanların ortaklaşa kararı sonucu ortaya çıkmış bir kuraldır.Yoksa atın düz ilerletilmesine dıştan bir engel yoktur. İki kişi satranç taşları ile kuralları farklı olan başkabir oyun tanımlasa ve o oyunda at düz ilerlese buna engel bir durum yoktur. Atın ve diğer taşların ilerleme tarzısatranç oyunu içinde tanımlanmıştır.

Varlık ve insan arası ilişkileri düzenleyen ve varlığın başlangıç anı olan Büyük Patlama’dan günümüze kadaren ince detayları ile planlanmış ve safha safha o plan üzerinde yürüyen mülk içinde insan, aslında işleyişin birparçasıdır. Algıları ile muhatap olduğu varlığın onun algı sınırlarına giren kısmındaki işleyişleri tanımlamışve varlıkla olan ilişkilerini bu tanımlar üzerine oturtmuştur. Kâinatta cari olduğu düşünülen kanunların insanınalgı alanında kalan kısımda geçerli olduğu, bu alanın dışında geçerliliğini korumasının gerekli olmadığı veçoğu zaman korumadığı varlığı anlamaya çalışan bilimler tarafından da ortaya konmuştur.

Ancak insan, garip bir şekilde varlık içinde işleyen kuralların ya da kanunların bir yaptırımı olduğunu düşünür.Oysa bunlar yaratıcının kâinat kitabı ile bize hitabındaki üslup ya da adeti olarak ifade edebileceğimiz tarzınınadlandırılmasından başka şeyler değildir. Bediüzzaman bunu "yeknesak istimrar" terim ile ifade etmektedir.Yani işleyiş tarzında bir süreklilik ve hep aynılık hali vardır. Bu hali ifade eden cümlelerin bir hüküm halini alıp,varlık üzerinde etkinliğini ve yaptırımı olduğunu düşünmek büyük bir yanılgı olmalıdır. Üstelik varlığınalt yapısını teşkil eden mikro alemde her şeyin olasılıklarla yürüdüğünü, her an her şeyin olabileceğini, birsonraki anda ne ile karşılaşacağımızın kestirilmesinin mümkün olmadığını fizikçiler ifade etmektedir. Yani varlığınüzerinde kesinlik, netlik, kararlılık, yeknesaklık yoktur. Bu haller varlığın yalnızca algılanan, insanlara hitapeden alanında ya da makro alem olarak ifade edilen alanda geçerlidir.

Hazret-i İsa’nın bir baba olmaksızın yaratılması olayına itirazlar da bu ölçüler çerçevesinde değerlendirildiğinde;zahirperestliğin, her şeyi algıladığından ibaret zannetmenin, varlığın gerçek konumundan haberdar olmamanın, onukendi tarifleriyle yönlendiriyor olmak gibi algılama yanılgısının ve buna benzer hallerin bir sonucu olmalıdır. İnsanınyaratılmasındaki "yeknesak istimrar" ya da Yaratıcı’nın genel adeti, anneden gelen 23 kromozomlu hücre ilebabadan gelen 23 kromozomlu hücrenin insandaki normal hücrelerin kromozom sayısı olan 46’yı oluşturacak şekilde, zigotadı verilen hücre birleşmesi şeklinde bir başlangıçtır. Sonra bu hücre kendini kopyalamaya başlar. Zigot benzeri 16adet hücrenin bir top yumağı benzeri bir arada bulunduğu hale marula denmektedir. Bu hale gelince hücreler ana rahmiduvarına, toprağa gömülen tohum misali gömülür. Daha sonra ardı ardına gelen kendini kopyalamak maksatlı bölünmeler,yani prolijerasyon olarak adlandırılan mitoz bölünmeler yaşanır. Bir sonraki safhada ise -garip ve şu an mekanizmalarıbilinmeyen şekilde- hücreler görecekleri vazifelere göre, vücudun hangi organında görev yapacaklarsa o organın şartlarınauygun şekilde başkalaşır. Bu da diferansiyasyon olarak adlandırılmaktadır ve bir bedenin teşkilinde, yaratılışsafhalarında plan ve programın açık bir göstergesidir.

Aslında bu plan ve programın tezahürleri Büyük Patlama ile enerjisinin açığa çıktığı söylenen ilk atomda da varolmalıdır. Sonuçta ortaya çıkan muhteşem ahenk ve ince sanat dağılma ve yayılmaların maksatsız, plansız, kontrolsüzolamayacağını açık ortaya koymaktadır. Aslında iki hücrenin birleşmesi belki de milyonlarca yıldır devam eden birsürecin sonucudur. Bir yönüyle insan bedenin yaratılmasına başlangıç olan bu durum, bir yönüyle de son noktadır.Çünkü anne ve babada hazırlanmış hücrelerin oluşumu dünyanın pek çok yerinden farklı elementlerin, proteinlerinve değişik unsurların bir araya getirilmesi ile olur. Bu unsurların biraya gelebilmesi için dünyanın, şu şekliyleoluşmuş jeolojik dönemlerin yeterli miktarda mineral ve diğer unsurları sağlayacak şekilde bir işleyişle cereyanetmiş olması lazım. Dünya içinde başlangıcından beri yaşanan süreçlerin olabilmesi, kâinatın başlangıcındanberi birbirini izleyen süreçlerin, patlamaların, dağılmaların, yoğunlaşmaların, katılaşmaların aksaksız ve bu hücreninoluşumunu da gözeten bir şekilde işlemesine bağlı.

Yani annede oluşan ovum ya da yumurta hücresinin ve babada oluşan sperm hücresinin oluşumu kâinatın ve dünyanın başlangıçtanberi yaşadığı bütün süreçlerle alakadardır. O hücre açısından bakıldığında ilk atomdan beri işleyen süreçlersanki ona yöneliktir. Hangi unsuru merkeze koysanız, sanki her şey onun için işliyor gibi bir hal vardır. Yani varlıktaher şeyin her bir şey için olduğu bir düzen işliyor. Bu bağlamda asıl izah edilmesi geren, Hz. İsa’nın bir babayabağlantısız olarak vücuda gelip gelemeyeceği değil; böyle bir varlık yapısı içinde kâinatın ilk yaratılış anındanbugüne kadar yaşanan her bir safhayı en ince ayrıntılarına ve en küçük zaman dilimlerine kadar kontrol edip, idareeden sonsuz bir ilim, sonsuz bir hikmet, sonsuz bir kudret sahibi olmaksızın, Hz. Meryem’in ve normal süreçlerin takipedilmesi ile dünyaya getirilen milyarlarca insanın varlığının ve bedenlerinin işleyişinin mümkün olup olamayacağıdır.Eğer bu sonsuz sıfatlara sahip bir Zât-ı Zülcelâl’in eseri olduğunu kabul ettiğiniz bir alemde yaşadığınızıkabul ediyorsanız, sonsuz kudretin sahibi nasıl isterse öyle yaratır. Çünkü yapabileceklerine sınır olmayan biriancak kâinatı ve insanları şu anki özellikleriyle yaratabilir. İnsanlara düşen, ancak Onun tarzını izlemek, ifadeetmek istediklerini anlamaktır. Hz. İsa’yı bir baba olmaksızın yaratıp yaratamayacağını tartışmak gibi birkomiklik içine girmek yerine, bu tarz değişikliğinin, adeti uygulamamanın gerisindeki hikmeti araştırmak gerekir. Hz.İsa’nın yaratılışı öyle bir zata verilmediği ve varlıkta işleyen kanunlara tabi kılındığı takdirde kâinatınakıl almaz işleyişi içinde ilk canlının yaratılışı, ilk insan olan Hz. Adem’in yaratılışı daha müşkül ve içindençıkılması çok daha zor problemler olarak karşımıza çıkacaktır. Her şeyin bir sebebe bağlandığı sebep-sonuçsilsilesi içinde zincirin ilk halkası, hep büyük bir problem olacaktır. İnsan yaratılışının sadece anne ve babayabağlantılı mekanik bir işleyiş şeklinde izah edildiği alemde ilk anne ve ilk baba ne ile izah edilecektir. Silsileninen başındaki yokluk halinden vücut haline geçiş nasıl anlaşılabilecektir. Bu tarz bir yaklaşım ile getirdiğinizizahlar bulunduğunuz mekânla ve alanla sınırlı kalmaya mahkûmdur. Ancak lokal alanda ve dar sınırlar içinde sebep vesonuç bağlantılı izahlar yapabilirsiniz. Bunda da olayın detayları bulunmamak kaydıyla.

Bir satranç tahtasındaki atın biran şuurlu bir varlık olduğunu düşünelim. Satranç oyuncusunun kendisi ile hep birileri, bir çapraz, fille çapraz, kale ile düz oynadığını gözlemlemiştir. Bu gözlemden, oyuncuyu bu şekildeoynamaya mahkum eden bir hal olduğunu ve başka türlü oynamasının mümkün olmadığını vehmeder. Bir gün herhangibir sebeple satranç oyuncusu fili düz olarak bir kare ileri koyduğunda at buna kendi dar bakışı ile izahlar bulmaya çalışırve aslında düz ilerleyenin piyon olduğunu ve yanlış gördüğünü ifade eder ya da benzer sınırlı izahlara girişir.Oysa bu ilerleme şekilleri sadece kuraldır ve satranç oyuncusu istediği an herhangi bir taşı satranç tahtasınınistediği karesine yerleştirebilir.

Kâinatta da benzer bir yapı içinde ele alındığında, zerrelerin adedince, belki her bir zerrede zerreler adedincekareler vardır ve Sultan-ı Kâinatın bunlar üzerinde yaptığı değişiklikler, yalnızca adetini ifade eden kurallardır.Hiçbir bağlayıcılığı olamaz. Bir insanı herhangi bir sebebe bağlı olmaksızın vücuda getirebileceği gibi, yalnıztoprağı ona vesile kılabilir ya da baba olmaksızın yalnızca anneyi vesile kılarak yaratabilir. Anne ve babanın çocuğavesileliği yalnızca genel olarak işleyen kural ya da adettir. İkisinin de hiçbir dahli olamayacak ölçüde muhteşembir işleyişin sonucudur insanın yaratılışı.

Hz. İsa’nın babasız olarak yaratılmasını akla sığıştıramamak, ancak aklın darlığının bir sonucu olabilir.Hele anne ve babadan yaratılmış olanları aklına sığıştırdığını, yalnızca Hz. İsa veya Hz. Adem’in yaratılışınıanlayamadığını ifade etmek gerçek anlamıyla aklın ve algıların darlığına işarettir.

Hz. İsa’nın baba olmaksızın yaratılmasını aklına sığıştıramayan, bunun olabilmesi için Yaratıcı’nın kelamını(KÜN) yeterli görmeyen insanın hali, en hafif ifade ile komiktir ve dar akıllılıktır. Çünkü, bir ferdi ve bütüninsanları varlık çarklarının akıl almaz döngüleri içinde halk eden ve ilk atom patlamadan önce şu anın planlarınıyapmış ve ona göre yönlendirmiş olan ve o itiraz cümlelerini ortaya koyduğu esnada bile rahmaniyeti ile muamele edip oşahsı gözeten sonsuz kudret sahibi Rahman-ı Zülkemal’e itirazdır. Bu itiraz ise sonsuz uzay boşluğunda görülemeyecekküçüklükteki bir gezegende uçaktan bakıldığında bile cismi kaybolan, cirmi ile sinek kanadı kadar önemi olmayanaciz, fakir ve dar akıllı bir varlık tarafından yapılmaktadır.