Vazife-i İmaniye ve Hizmet-ı Kuraniye

İmani vazife ve Kur’an hizmeti "gayet ağır ve büyük ve umumi ve kutsi." Ancak omzumuza konmuşbir insan-ı İlahi. Zaten vazifeler ve hizmetler zorluğu, ağırlığı nispetinde önem kazanmıyor mu? Kabiliyetlerininkişafı ile orantılı olarak dünyevi vazifeler de ağırlaşıyor, yapılan işin önemi artıyor ve ücretler yükseliyor.

Kişilik gelişiminde, şahsın kendini tanımladığı özellikler zamanla değişirken, insanlar genelliklekonumlarına göre benliklerine değer atfediyorlar. Üniversiteyi kazanmış bir öğrenci "Ne iş yapıyorsunuz?"sorusunu hevesle beklerken, başarısız öğrenci o sorudan nasıl kaçabileceğini düşünüp, konunun oraya gelmemesi içinelinden geleni yapıyor. Dünyevi anlamda iyi bir konumu ve işi olduğunu düşünen kişi mesleğini söylemek için canatarken, konumundan rahatsız olan yarım ağızla kendini tanıtıyor. Fıtrat gereği kendilerini değerli hissetmekisteyen insanlar benlikleri ve değerlilikleri ile ilgili bütün değer yargılarını dünyevi konumlar, maddi özelliklerüzerine oturtmanın sıkıntılarını çok zaman yaşıyorlar.

Kibirler, gururlar, kendini beğenmişlikler ya da aşağılık kompleksleri, kendini değersiz hissetmeduyguları hep bu değer yargıları etrafında şekilleniyor. Zamanın şartları, olayları kısacası hayatın akışı içindekaybolmamak, yok olmamak için tek tutamak olan benlik ve kişilik bu yönüyle büyük bir önem kazanıyor.

Evet, zaman müthiş, düşmanlar dehşetli, tazyikler şiddetli. Hepimiz bid’alar ve dalaletlerin ağırlığıaltında eziliyoruz. Bir taraftan hastalıklar, felaketler, musibetler, enflasyon, geçim sıkıntısı, diğer taraftan dünyadave ülkede kendimizi emniyetle hissedemediğimiz, sürekli hayatımıza kastedenlerin baskısını ve ruhi sıkıntısınıyaşadığımız bir ortam hep benliğimizi yaralıyor. Oysa çoğu zaman kendimizi zayıf, fakir ve kuvvetsiz hissediyoruz.Tek başımıza baş edemeyeceğimiz kadar ağır hissettiğimiz hayat yükü ve gelecek endişesi, istikbalin belirsizliğikarşısında ailemizden, milletimizden ve nevimizden güç almak ve topluluğa yayılmış bir benlik ya da"biz’lik" arayışı ile rahatlama yoluna gidiyoruz. Büyük felaketler ve makro boyutu ile kainat içindeki dünyanınmikroskobik boyutu bu kolektif benliğe de ağır darbeler vuruyor.

Herkes gibi bütün bu şartlar içinde yaşayan bir grup insan, bir vazife üstlenip "Kur’an hizmetkarlığı"gibi bir konumda kendini tanımlamaya çalışıyor. İnsanlıkla aynı konumda, aynı şartlar içinde ve aynı sıkıntılarıyaşayıp benzer üzüntüleri paylaşırken, Nebi Aleyhisselamın ve nübüvvet yolunun çözüm yollarını onlara ulaştırmagayretinde. Gerçek gücün benlikten sıyrılıp Kainat Sultanı’na dayanmakla bütün özelliklerin ve güzelliklerinO’ndan bilinip O’nunla irtibatlandırılmasından kaynaklanacağını anlatmaya çalışıyor. Kutsi, fedakarane umumu gözeten,umuma çare olacak çözüm yollarının sözcüsü olma konumunda. Bu kutsi ve umumi vazife aynı zamanda çok büyük ve çokağır. Çünkü imani hizmetin ve Kur’an vazifedarlığının yanında toplum içinde ve toplumun değer yargıları ile şekillenmişbir dünyada yaşayan vazifedarların mücadelesi çift yönlü sürüyor. Fıtrat gereği benliğe bir yer arayışındaolan her insan gibi Kur’an hizmetkarları da-en azından olgunlaşma döneminde-ben ve dünyaya yönelik kaygılar taşıyabiliyor.Bu durum, onların işini en fazla zorlaştıran kaygan zemin. Çünkü güzel, yakışıklı, çalışkan gibi sıfatlarlaanılmak isteyen ve "Ne kadar…!"ın ardından gelen olumlu sıfatlardan hep hoşlanan insan ruhu, aynı kaygılarıkutsi hizmete de taşıma riski ile karşı karşıya. Kur’an’a hizmetin, imani vazifenin geçer akçe olduğu zeminlerde"Ne kadar ehl-i hizmet!", "Ne kadar ihlaslı!", "Ne kadar fedakar!" gibi anılmalarla imanihizmeti dünyevi kaygılarla yapma riski doğuyor. Topluluk içinde benliğine bir değer atfetmek, uhrevi vasıtalarla dünyevimakamlar peşinde koşmaya bir meyil oluşabiliyor. Halbuki bu şahıslar, "ben"i ve "dünya"yı O’nunyolunda terk edip, katılaşmışlıktan ve teşahhusattan sıyrılıp, madde ve kılıflardan manaya dönüşmenin sözcüsüolma konumundalar. Bu noktadan bakıldığında, yapılan iş benlik hesabına geçiyorsa, bir konum edinme tasası önplandaysa, ben ve onunla irtibatlı özellikler ucuza satılmış, "az bir dünya menfaati ile" değiştirilmişoluyor. Güzelliklere ayine olması gereken, esmayı ifade etmesi gereken bir değer, yansıttıklarını kendine mal edip,onlarla kendi güzelliğini ifade etme çabasına giriyor. Oysa, İlahi nehiy var. Sani-i Zülcelal şuur sahibi ayinelerinibu durumdan şiddetle men ediyor. Çünkü bu durum küçük bir çocuğun, elindeki büyük bir sanat eserini, antika birbibloyu, şekerleme karşılığında vermesi gibi bir hal. Anlık bir lezzet, bir zevk karşılığında çok kıymetli birsanat eserini verebilmek, ancak akli melekeleri gelişmemiş küçük bir çocukta mazur görülebilir. Ancak, ulvi birhizmetin gerisindeki niyet de Kur’an hizmetkarlarını aynı konuma düşürebilir. Rızayı kazanma, İlahi muhabbete mazharolma ve bunu karşılıksız yapma gibi ulvi hedefler dışındaki her niyet, "Benim ayetlerimi az bir dünyamenfaatiyle değiştirmeyin" (Bakara Suresi, 41) ayetinin tehditlerine muhatap olma ve hedef kitlesine katılma riskinide beraberinde getiriyor. Dünyevi bir makam, basit bir övgü veya geçici bir maddi menfaat uğruna ebedi ve sonugelmeyecek bir mutluluğu vermenin gerisindeki ölçüsüzlük, şekerleme karşılığı sanat eserini vermekten daha mıazdır? Hiçbir anlamı olmayan, gereksiz, dünyevi ve uhrevi anlamda zararlı ve mutluluk vermeyecek bir ticaret değilmidir? Bu yaklaşımla kişi, benliğini bir dünya menfaati, basit bir lezzet karşılığı satmaktadır. Sırf kendinitatmin, olduğundan farklı gözükme anlamını taşıyacak olan süfli ve çirkince bir his karşılığında İlahimuhabbeti kaybetmek kadar büyük bir zarar olabilir mi? İşte imani vazifede ve Kur’ani hizmette ihlassızlık yani İlahirıza dışında bir hedefle vazifeleri ifaya kalkışmak bu anlamlara gelmektedir. Üstelik Risale-i Nur şahs-ı manevisi içindeyer alan herhangi bir ferdin bu türden bir tavrı, cemaati ve şahs-ı maneviyi töhmet altında bırakacağından bütüncemaat fertlerinin hukukunu çiğneme keyfiyeti ortaya çıkacaktır. Bu, Kur’an hizmetine yönelik kanaatlerini değiştirecekve insanları bu hizmete taarruz ettirmekle iman hakikatlerinin kutsiyetine bir hürmetsizlik zemini hazırlayacaktır.

Yani vazife zor, hizmet sıkıntılı ve dünyada iken "ben"in terkini gerekli kılmaktadır.Benlik arayışı bu hizmette, "ben"i kuvvetlendirmekle değil O’nun uğrunda terk etmekle hakikatini bulacaktır.Cennet sevdasını ve cehennem korkusunu dahi bir tarafa bırakan, Allah’ın rızasından başka hiçbir maksat gözetmeyenüstün bir ruh halini gerekli kılmaktadır. Sultanlar Sultanı’na kölelik, şahsiyetin zirvesi, kişiliğin kainata meydanokuyacak güçlülükte en üstün düzeyidir.