Temel Hedef Birleştirmek

İnsanlık tarihi hakkın ve doğrunun temsil edildiği nübüvvet yolu ile, nefis ve hevanın ön planda tutulduğu felsefe yolunun şekillendirdiği iki ana dal ve bunların farklı zeminlerde mücadelelerinin sahnesi olagelmiştir. Nübüvvet yolunun beslendiği menevi damar peygamberlerle başlayıp onların yolundaki alimler ve aynı davaya gönül veren dava adamları ile günümüze taşınmış ve nübüvvetin günümüze uzanan dalları bu manevi damar üzerinden beslenmiştir. Varlık aleminin genel işleyişinden anlaşılmaktadır ki, bu kainatın yaratılmasındaki esas neden, nübüvvet dalında ortaya çıkacak meyveler ve alemi anlamlandıracak olan küçük alemlerdir.

Manevi pek çok işaretle ortaya çıkan bir sonuç da varlıkta işleyen hak ve hakikat yolunun ve nübüvvet manasının günümüze taşınmasının en önemli araçlarından birinin Risale-i Nur olduğudur. Kur’an’ın günümüze bakan bir yorumu ve bu asırda Kur’an’ı rehber ederek yaşama şekli olan bu dava, bütün kainatı ve varlık adını alan her şeyi ilgilendirmektedir. Bu davaya gönül verenlerin oluşturduğu şahs-ı manevi helaket ve felaket asrında nübüvvet davasını temsil ediyor olması nedeni ile Nebi-i Ekrem’in (a.s.m.) ve Sultan-ı Kainat’ın yakın alakasına mazhar olmalıdır. Kainatı bu derece ilgilendiren bu büyük davanın mensubu olabilmek, nübüvvetin bu önemli dalında bir meyve olabilmek çok büyük bir şeref ve üstün bir insanlık noktasıdır. Bu nedenle, bu dalda ortaya çıkacak meyveler çetin bir imtihandan ve ağır kış şartlarından sonra varlığını sürdürebilenlerden, sağlamlardan teşkil edilmelidir ve hakikat-ı halde de öyle olmuştur. Nübüvvet yolunda ortaya çıkan Bediüzzaman tomurcuğu da şekillenip Risale-i Nur tarzında insanlık aleminde dal budak sararken zor şartlardan, çetin kışlardan ve fırtınalardan sonra asli ve safi şeklini almaktadır. Günümüze uzanan bu dal da yine daha ince dallara ayrılarak bu şekilde büyüyüp gelişmekle fıtri seyrini tamamlamaktadır.

Evet, başta Üstad ve sonra onu takip eden ilk saflarda yer alanlar çetin kış şartlarını yaşadılar, adeta fıtri alemde sağlamlık imtihanından geçtiler ve artık Üstadın müjdelediği “Cennetasa bir bahar” manevi zeminleri kaplamaya başladı. Tomurcuklar yeşerdi ve ter ü taze meyveler bu zeminleri donatmaya başladılar. Yeni tomurcuklar, yeni meyveler ve nübüvvet dalının insanlık alemini sarması noktasında hızlı bir gelişim ve canlılık günümüzün en belirgin özelliği olarak gözleniyor.

Gelişen dünya şartları, varlık aleminin farklı algılanır hale gelmesine, maddi yapının ötesinde duygular ve inanç boyutunun da artık dünyayı algılamamızda önemli bir konuma gelmesine neden olmuştur. Gelecek dönem maddi alemden çok ruhlar ve duygular boyutunda önemli gelişmelere sahne olacağa benzer. Bu anlamda, maddi alem algısı iyice belirginleşmiş insanlığın manevi dünyaya uyum sağlaması ve mülk algısının melekuti boyut ile uyum içinde bir zemine oturtulmasına ihtiyaç var. Bu zemin ancak harfi bakış ile oluşabilir ve şartlar da bu konuda Risale-i Nur’un vazifedar olduğunu ortaya koymaktadır.

Herkesin kendine göre bir gelecek algısı olmalıdır. Ancak şartlar gelecek dönemde insanların maddi boyutundan çok manevi boyutunun öne çıkacağını ve bu alandaki gelişmelerin fertlerin ruhlarını ve insanlık şahs-ı manevisinin ruhunu derinden etkileyeceğini ortaya koyuyor. Bir yaratılış kanunu olan tevhid, yani birliğe dönüş, bundan sonraki dönemde sosyal hayatda ve madde algısında da belirgin şekilde hissedilecek gibi. Bu fıtri kanunun gereğine uygun davranmak isteyen herkesin temel gayesi birleşmek, birlik duygusu ile hareket etmek ve birleştirmek olmalı.

Zaten varlığın insanın alemine ulaştırılmasından ve her an çok küçük zaman dilimlerinde tekrar tekrar kesret içinde ulaştırılmasından sonra beklenen temel sonuç “bir”leştirmek değil mi? Karmakarışık ve kesret içinde yaratılan varlıktan Vahid ve Ehad olana ulaşmak, ancak bu şekilde mümkün olsa gerektir. O yüzden Ezeli Kelam’ın ve onun bu asra yönelik tefsiri olan Risale-i Nur’un temel konularının zeminini tevhid oluşturmaktadır.