Nur ve Hazret-i Muhammed (asm)

Genel olarak olayların değerlendirilmesinde ölçüyü kaçıran ifrat veya tefrit şeklindeki yaklaşımlardır. Kâinat ve feleklerin Hazret-i Muhammed (a.s.m.) için yaratıldığı mânâsı ve o olmazsa varlığın ve kâinatın anlamını yitireceğine dair olan kudsî hadis, sahih midir, değil midir noktasında araştırma yapılabilir, sıhhati açısından tetkik edilebilir. Ancak bu mânânın yanlış olduğunu iddia etmek Mi’raç yaşatılmış bir zâtın gerçek konumunu bilmemek anlamına gelir. Nuraniyet sırrı Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) zaman ve mekânlar ötesi etkisi tam olarak kavranamaz.

Bir sahne hayâl edelim. Çok geniş olsun. Bir tarafından lüle taşı ile yapılmış bibloların sahneye çıktığını ve sahneye çıkan biblonun aynen canlı semazenler gibi dönmeye başladığını düşünelim. Her biblo geliyor, selâm veriyor, dönmeye başlıyor. Sürekli sahnenin bir tarafından bu cansız biblolar gelmeye başlıyorlar. Sayı arttıkça artıyor. Yüz, bin, milyon, milyar, trilyonlarla ifade edilen rakamlar ve artık saymaya takatinizin kalmadığı sayıda Mevlevî biblosu sahneyi dolduruyor. Sahnenin sizden uzaklaşmaya başladığını görüyorsunuz. Bu uzaklaşma esnasında fark ettiğiniz pek çok şeyden biri; Mevlevî biblolarının bir biri ile uyum içinde döndüğü ve ilk gelen ile en son sahneye çıkanın hep birbirini kolladığı ve hareketlerini birbirlerine göre ayarlayıp konumlarını bütün Mevlevî biblolarının durumuna göre belirledikleri. Sahneye çıkan her semazen biblosu, sanki daha önce sahneye çıkmış sayısız Mevlevî biblolarının her birinin konumunu biliyorcasına hareket ediyor ve daha önce sahneye çıkmış olanların hepsi de yeni geleni fark etmiş olmanın gereği olan konum değişikliğini gerçekleştiriyorlar. Aralarında muhteşem bir uyum ve çok süratli bir haberleşme ve intikal hali gözleniyor. Hayretler içinde karşı karşıya bulunduğunuz tabloyu anlamlandırmaya çalışıyorsunuz. Taştan yapılmış bibloların bu hayretler uyandıran tabloyu oluşturmaktan uzak olduğunu, haberleşme için gereken idrakin onlarda bulunmadığını ve bütün Mevlevî figürlerini kuşatarak kendi konumunu bütüne göre belirleyecek özelliklerin hiçbir semazen biblosunda olamayacağını düşünüyorsunuz. Bütün ihtimalleri gözden geçiriyorsunuz. Nihayetinde akla en yatkın olan izah; görünmeyen bir serzakir olduğunu, onun hem zikri yönetip, hem de her bir bibloyu kukla gibi eli ile çevirdiğini ve bu zâtın bütün Mevlevî biblolarını kullanarak bütünde bir tablo oluşturmayı murat ediyor olabileceğini düşünüyorsunuz. Dönmekten acizler, o halde çevriliyorlar. Bilmekten acizler, o halde bilen birinin bilgisi ile hareket ettiriliyorlar. Kuşatacak idrakleri yok, o halde sahnenin bütününü kuşatan birinin belirlediği konumlarda bulunuyorlar ve her an onun yeniden belirlediği konuma geçiyorlar.

Sonra sahnenin gittikçe uzaklaştığını fark ediyorsunuz. Sahne uzaklaştıkça Mevlevîler karıncalanan noktalara dönüşüyorlar. Aynen yükselen bir uçakta yeryüzündeki insanların küçük siyah noktacıklar şeklinde görülmesine benzer şekilde. Zamanla bu noktacıkların bir görüntüye dönüştüğünü, uzaklaştıkça görüntünün daha net fark edildiğini görüyorsunuz. Noktalardan bir bilgisayar ya da televizyon ekranındaki gibi görüntüler fark ediyorsunuz. Az önce içinde bulunduğunuz muhteşem zikrin, yukarıdan bakıldığında nasıl muhteşem bir tablo oluşturduğunu yeni fark ediyorsunuz. İlk önce kendi suretinize benzer bir şekil algılıyorsunuz. Sanki sahnedeki Mevlevî bibloları sizin bedeninizi çiziyorlar. Biraz daha uzaklaştıkça sahnedeki tablo şu an içinde bulunduğunuz ortamın görüntüsüne dönüşüyor. Biraz daha uzaklaşınca içinde bulunduğunuz mekânın yukarıdan görüntüsü oluşuyor. Sonra köyünüze, ilçenize ya da şehrinize yukarıdan bakıyorsunuz. Sonra uzaklaşma devam ettikçe sahnedeki tablo dünyanın uzaydan çekilmiş fotoğraflarına dönüşüyor. Daha sonra yıldızları, galaksileri içeren muhteşem bir uzay fotoğrafına… Uzaklaşmaya devam ediyorsunuz ve biraz daha yukarıdan bakıldığında nasıl bir tablo ile karşılaşacağınızı merakla bekliyorsunuz.

Şimdi şöyle bir çevrenize bakın. Kendi bedeninize, çevrenizdeki nesnelere, çiçeklere, şelâlelere, okyanuslara, gökyüzünü donatan yıldızlara, aya, güneşe… Sonra hepsinin dönen zerrelerin oluşturduğu şekiller olduğunu hatırlayın.

İşte tam şu an, milyarlarca yıldır kâinat sahnesinde durmaksızın devam eden ve sayısız semazen ile sergilenen ve durmadan dönüşün harikalığı ile birlikte, uyumla dönüşün oluşturduğu muhteşem bir tablo oluşumuna şahit olduğunuz, bir Mevlevî zikrini izliyor olduğunuz duygusu ile bu sayfaya, harflere, bedeninize ve çevrenize bakın. Bu tarif edilmez duyguyu iliklerinize kadar hissetmeye çalışın. Hayatı bir de bu yönden algılayın. Haberleri bu bakış ile izleyin. Trafiği Mevlevî ayini gibi izleyin. Arka planda dönen Mevlevî biblolarını aklınızdan hiç çıkarmayın. İnanın hayat çok daha güzel, her şey çok daha güzel düşünülebilir olacak. Hepsinin serzakiri konumunda olan Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) her şey ile irtibatı çok daha belirgin şekilde anlaşılacaktır.