Madde Mânâ Bütünlüğü

Maddeye bakışımız ve onun hayatımıza kattığı anlam insanlık aklının ortak ürünü olan çalışmalarla gittikçe daha genişliyor. Madde ve mânâ ayrımı daha azalıyor ve daha bütüncül bir bakış gelişiyor. Küreselleştiği ifade edilen bir dünyada kavramlar arasında da bir bütünleşme süreci yaşanıyor, her şeyin her şeyle irtibatlı olduğu ve ahenk içinde işlediği bir varlık tanımı daha belirgin şekilde algılanır hale geliyor.

İnsanın yeryüzüne gönderilmesinde ve varlık âleminin yaratılmasında gözetilen temel maksadın sonsuz bir güzelliğin varlıklar şeklinde ifade edilmesi ve şuur boyutunda yansıtılması sırrı olduğu yine varlık ve şuur arası iletişimden anlaşılıyor. Bu anlamda ferdin ve ferdin de bir parçası olarak içinde var olduğunu algıladığı varlığın anlamlandırılması ve yine bu ikili bağlantının temel meyvesi olarak ortaya çıkıyor.

Bu cümleden olarak tarihin farklı dönemlerinde farklı varlık algıları ve kimlik tanımları ortaya çıkmıştır. Bir dönemler kendini tepsiye benzer bir zemin üzerinde algılayan insan şu an uçsuz bucaksız bir uzay boşluğunda küçücük bir kürenin içinde yer aldığının farkına varmıştır. Muhtemelen bu da yolun sonu değildir ve algıların genişlemesi ile doğru orantılı olarak algılanan âlemin şeklinde de değişiklikler olacaktır. Algıların sınırlılığı devam ettiği sürece bu durum hep yaşanacaktır. Her yeni adım ve her yeni durum insanın varlık ve benlik tanımını değiştirecek gibidir. Değişmeyecek tek tanım alanı ve kimlik tanımı ise vahiy eksenli olanıdır. Yani kâinatın bir kitap olduğu ve insanın da o kitabı okuma konumunda bir kul olduğu tanımı tarih boyunca hep geçerli olmuş ve bundan sonra da geçerli olacaktır.

Son zamanlarda sıklıkla modern tıbbın bütün teknolojik gelişmelere rağmen yetersiz kaldığı noktalar ve buna karşılık gelişen alternatif metotlar gündeme gelmektedir. Bütün tartışmalarda ortaya çıkan sonuç pozitif bilimlerin ve varlığı sadece maddî boyutu ile algılayan yaklaşımların eski hükümranlığını ve tartışmasız hakimiyetini kaybetmesidir. İnsanlık artık daha kuşatıcı madde yanında mânâyı ihmal etmeyen bütüncül (holistik) varlık izahı arayışı içine girmiştir.

Tarihi boyunca insanlık, varlık âlemini ve kendi benliğini anlamak ve anlamlandırmak konumunda ve çevresindeki işleyişlerle iletişim halindedir. Varlık âlemi ile ilgili farklı zamanlarda ortaya konan farklı yaklaşımlar insan hayatı ile ilgili her şeyi ve tabiî olarak kendi canlılığı, hayatı ve sağlığı ile ilgili problemleri çok yakından etkilemektedir. Kendini algılama şekli varlığı algılama şeklini ve varlığı algılama şekli bedeni ile ilgili problemleri algılama şeklini etkileyecektir. Bu anlamda sağlık problemleri varlık probleminden bağımsız olarak ele alınamaz ya da alınmamalıdır. Modern çağlara ve Rönesans sonrasına kadar tıp, felsefe ve dinlerin iç içe oluşu ve birbirlerini yakından etkilemeleri bu yönüyle olumlu bir uygulama olarak kabul edilmelidir. Ancak yaşanan bazı problemlere getirilen radikal çözümler bunların arasının iyice açılmasını ve olumlu ve olumsuz bütün etki alanlarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurmuştur.

19. yüzyılın ön planda tutulan felsefi yaklaşımları pozitivizm, determinizm, sekülerleşme gibi kavramların etrafında şekillenmiştir. Bu çerçevede algılanan bir varlık âleminde bilim mutlak hükümranlığını kurmuş ve her şeyin şekillenmesindeki temel güç olarak algılanmıştır. Sanayi ve teknolojideki baş döndürücü gelişmeler ve bilimin varlığa mutlak anlamda hükmedebileceği intibaını veren uygulamalar bilimin tahtını iyice sağlamlaştırmıştır. Artık varlık, maddi plana sınırlı ve analitik yaklaşım içinde parçalara ayrılmış ve her parçanın kendi iç bütünlüğü dışında parçalar arası bağlantının göz önüne alınmadığı bir tarzda algılanır olmuştur. Pozitivist düşüncenin bu güçlü gelişi daha önceki dönemlerin bilgi birikimini bir anda silip atıvermiş ve kendi tanımladığı varlık dünyasını tanımları ile uyuşmayan geçmiş dönemlere ait bilgileri değişik suçlamalarla reddetmiştir. Bilim o kadar kendinden emin ve analiz ederek parçalara ayırarak tanımladığı madde konusundaki bilgilere o kadar güvenmektedir ki, artık son noktaya geldiği düşünülmüştür. Bu güçlü rüzgâr yirminci yüzyılda da etkilerini belirgin şekilde hissettirmekle birlikte bu yüzyılın başlarından itibaren pozitivist bakışın ve bilimsellik adı altında maddî âleme ve laboratuvara sınırlı varlık anlayışının tahtı sarsılmaya başlamıştır. Fiziğin geldiği yeni noktada her an yeni bir değişimin gerçekleştiği hiçbir şeyin kararlı ve bütünden bağımsız olamadığı bir varlık anlayışı atom içi âlemin keşfi ile maddî dünya anlayışını sarsmıştır. Parçaların bütünü meydana getirdiği düşüncesi yerini her bir parçanın ayrı bir bütün olduğu düşüncesine bırakmıştır. Her bütün, bütünlerin toplamı içinde yine onlarla da bütünleşerek yer almaktadır. Çok küçük zaman dilimlerinde çok hızlı değişimlerin yaşandığı, her şeyin her şeyle irtibatlı olduğu ve bu irtibatın akıl almaz ölçülerde kısa zaman dilimleri içinde kurulduğu yeni varlık tablosu kaos, belirsizlikler şeklinde ifade edilen kavramları âlemimize taşımıştır. Artık varlığın bütünü sebep-sonuç ilişkileri kurularak geleceğin belirlendiği determinist yaklaşımdan çok uzaklaşmıştır. Bilimin kendine aşırı güvenen bir eda ile "olmaz" ya da "olur" şeklinde ortaya koyduğu hükümlerden pek çoğunun bir anlamı kalmamıştır. Bilinemezlikler, belirsizlikler, ihtimaller daha ön plana çıkmış ve yeni dönemin varlık algısı köklü değişikliklere uğramıştır.

Bu değişim süreci tabiî olarak tıbbı da yakından ilgilendirmektedir. Ortodoks ya da modern tıbbı şu ana kadar kısmen etkilemiştir, yakın bir gelecekte muhtemelen daha fazla etkileyecektir. Modern tıbbın insan tanımında ön planda gözlenen Fizyoloji, Anatomi, Biyokimya benzeri bilim dalları yalnızca maddî boyutu ele almaktadır. Biyopsikososyal bir varlık şeklindeki insan tanımında ise bedenin dışına doğru biraz genişlemiş ancak maddî âlemin dışına çıkamamış bir bakış açısı gözlenmektedir. Bu durum insan bedeni ve sağlıkla ilgili izahların yetersizliği sonucunu doğurmuş gerek bilim gerekse tıp varlık âleminin pek çok gerçeğini izahta acziyet içine düşmüştür. Anatomi, fizyoloji ve biyokimya ile hatta psikoloji ve psikiyatri ile izah edilemeyen insan bedenine ve davranışlarına ait pek çok gerçek ortaya çıkmıştır. Parapsikoloji gibi yeni bilim dalları arayışı bu gerçeklerin izahı arayışından ortaya çıkmış olmalıdır. Yine son dönemlerde Alternatif Tıp ve bu alana giren uygulamaların tekrar ilgi odağı olması geçmişte uygulanan pek çok tedavi metoduna dönüş aynı durumun bir sonucu şeklinde algılanabilir. Artık bilimsel yaklaşım adı altında bazı uygulamaların küçümsenmesi de insanları bu sahalarla ilgilenmekten alıkoyamamaktadır.

Bütün bunlar önümüzdeki dönemlerde madde ve mânâyı birlikte alan, insanı ve hayatı bütün yönleri ile değerlendiren yaklaşımların gelecekte hakim olacağının işaretleri gibidir. Gelecekte teknoloji, silâh ve paranın değil; sevginin, inancın ve mâneviyatın hakim olacağı artık görünür hâle gelmiştir. Daha önce maddî âlemi kendi iç dinamikleri ile algılayıp bütün işleyişi bu alana ve bu alanın kendi algıladığı şekline sınırlı zanneden insanlık ve bilim eşyayı tanıdıkça önüne çıkan baş döndürücü manzara karşısında acziyetinin farkına varmış ve varlık âleminin işleyişini kendi keyfine göre şekillendirme hevesinden vazgeçmiş gibidir.

Yeni dönemde varlık ve benlik ilişkileri sadece maddî alana sınırlı ve fiziksel etkileşim ya da faydacılık etrafında şekillenmiş olmayacak arka planda olan ancak işleyişteki yeri çok önemli olan değerler de fark edilecektir. Bu çerçevede duânın gücü fark edilecek maddî gücün ötesinde çok güçlü bir inancın sonuca ulaşmak için ne denli önemli olduğu anlaşılacaktır. Bu bir yönü ile varlığın bütününde bir ruhun var olduğundan haberdar olmak ve varlıkla daha sağlıklı iletişim kurmak anlamına gelecektir. Bu iletişim daha mutlu ve huzurlu benlikler doğuracaktır.