Kulluk Psikolojisi

İnsan psikolojisini, ruhunu oluşturan alt yapıda şekillenen yaklaşımlar, kabuller ve kimlik algıları belirliyor olmalıdır. Kendini sağlıklı, zengin, arzularına ulaşmış olarak algılayan insan mutlu olmaya daha yakın; hasta, fakir, arzularının uzağında hisseden insan ise mutsuzluk adayı gibi gözleniyor. Oysa insanın aslı ve özünü oluşturan fıtri alt yapı acizlik ve fakirlik üzerine şekillenmiştir. Bu alt yapının üzerinde mutluluğun ortaya çıkabilmesi ancak, güçlü bir algı ile bağlantıların sağlam olduğu, acizliğin ve fakirliğin çaresi olabilecek bir güce dayanmakla mümkün olabilir. İnsanlık tarihi içerisinde de öyle bir bağlantının ancak, kulluk ile mümkün olduğu gözlenmiştir.

Her şeyin aslına rücu edeceği, yani işleyişin belli bir noktadan sonra başlangıçtaki orijinal haline döneceği gerçeğinden hareketle farklılıkların buluşmasının varlık aleminde kaçınılmaz ve önünde durulmaz bir işleyiş olduğunu söyleyebiliriz. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri varlık aleminin en vazgeçilmez hakikati olan ölüm olmalıdır. Her canlı, ölümü ile tek hücrenin vahdetinden bedenin kesretine ve oradan acbüzzeneb misali tekliklere tekrar dönüşün örneklerini ortaya koyuyor diyebiliriz.

Sanki, sona eren ruh ve beden birlikteliğinden hasıl olan ve hayatı netice veren bir ahenk… Aslında, ruh ve beden ayrı dünyalara ait unsurlardır. Melekut alemine ait ve kayıtsız olan ruh, mülk alemine ait bedenle bir tür kayıt altına giriyor ve sonsuzluğun sınırlandırılmış yapılar içinde ifade edildiği manalara, hayat denen işleyişle muhatap oluyor. Bu anlamda varlık alemindeki işleyiş hayat etrafında dönüyor ve sanki hayatı merkeze koyan bir plan var. Çünkü varlığın yaratılmasındaki asıl gaye olan esmanın görülüp, idrak edilmesi ve ardından takdir edilmesi ancak, hayat ve şuur ile mümkün gözüküyor. O halde alemi anlamlandıracak olan hayat ve hayatın merkezine yerleştirilmiş olan şuurdur. Şuur ise özde ruhun bir fonksiyonu ve ruha ait bir işleyiş şeklinde gözleniyor. Hayatın bütün hasılatını ruha yansıtan ve beden içinde kayıtlanmış şekilde aleme muhatap olan ruha manaları yansıtan işleyiş olmalıdır. Bu anlamda ruh, başında şuur olan bir kanun gibi bedeni ayakta tutuyor. Aslında, varlığın genelini kuşatan bir ruh da bulunmalı. Aksi halde hayat ve şuurun gözleme ve anlama alanı dışında kalan varlıkların yaratılışın asıl gayesini yerine getirme anlamında bir önemi kalmazdı. Bu ise, her işleyişi hikmetle gerçekleşen şu alemin genel işleyişine uymuyor. İşte hayat ve ruh sahibi olan varlıkların diğer varlıklara olan yatay üstünlüğü buradan kaynaklanıyor olmalıdır. Bu yüzden küçük bir arı hayata mazhar oluşu ile bir dağdan daha konsantre ve belirgin şekilde isimleri yansıtıyor ve müekkel melekleri vasıtası ile melekuti alemlere daha yoğun bir esma ve mana oluşturma imkanı buluyor.

Hayat, bir işleyiş ve mülk aleminde her şeyde olduğu gibi bir ismin yansımasıdır. Bu yansıma ancak ruh ile gerçekleşebiliyor ve devam edebiliyor. Ölüm bu işleyişlerin maddi boyuttaki yansımalarının sona ermesi anlamına geliyor. Ruh ise sonsuzluğa ve bekaya mazhar bir kavram. Onda yansıyıp anlam hasıl eden ve esmaya dönüşen her şey de bir tür beka kazanıyor. Hayat ve diğer bütün işleyişler ruhta yansımalardır. Baki-yi Hakiki’yi bulmakla gerçek sonsuzluğa kavuşan ruhta bütün bu işleyişler asıllarına dönmüş ve gerçek anlamlarını bulmuş şekilde bir tür sonsuzluk kazanacaklardır. Ruhta bu manaları hasıl etmedeki merkezi rolü ve melekuti alemlerden ve ruhtan mülk alemine en parlak yansıma olduğu için hayat bu denli önemli olsa gerektir.

Ferdin psikolojik anlamda en sağlam konumu ise her an yanında olan ve her şeye gücü yeten sonsuz bir kudrete dayanmaktır. Sahip olduğu konum algısı kişinin duygu durumunu ayarlayan ibre gibidir. Bu konum, ferdi, kainatın yaratıcısı ile irtibat halinde tutan bir algı oluşturuyorsa en ideal duygu durumuna ve gerçek mutluluğa da namzet hale getiriyor demektir. Bu anlamda en sağlam psikoloji ve kimlik algısı zeminine kulluğun yerleştirildiği bir algı dünyası ve oryantasyonla mümkün olabilir. Kul Rabbine karşı bir acz ve fakr hissederken, varlığın işleyişine ve olaylara karşı sonsuz bir gücü arkasına almış olmanın güvenini ve gücünü kazanır. Bu da hayatla ve benlikle barışık olabilmenin en sağlıklı yolu olmalıdır.