Kasıt Ve İrade Yoksa Suç Ve Sorumluluk Da Yok

"Şu yaranın merhemi şudur ki:

Tedâi-yi efkâr, galiben, ihtiyarsızdır. Onda mesuliyet yoktur. Hem, tedâide mücâveret var, temas ve ihtilat yoktur. Onun için, efkârın keyfiyetleri, birbirine sirâyet etmez, birbirine zarar vermez. Nasıl ki, şeytan ile melek-i ilham, kalb taraflarında mücâveretleri var ve füccâr ve ebrârın karâbetleri ve bir meskende durmaları, zarar vermez; öyle de, tedâi-yi efkâr sâikasıyla, istemediğin pis hayalât gelip nezîh efkârın içine girse, zarar vermez. Meğer, kasden olsa veya zarar zannıyla, onunla ziyâde meşgul olsa. Hem, bâzan kalb yoruluyor; fikir, kendini eğlendirmek için rastgele bir şeyle meşgul olur. Şeytan fırsat bulur. Pis şeyleri önüne serpiyor, sürüyor."

Bu noktada dikkat edilmesi gereken ve çoğunlukla bizi yanılgıya sürükleyen husus; bir arada bulunan iki şeyin her zaman birbirini etkileyeceği ya da birbirinden etkileneceği anlamına gelmediği konusunu sıklıkla göz ardı etmemizdir. Bu problem günlük hayatımızın her safhasında ve pek çok sosyal hadisede etkili olmakta ve yanılgılarımızdan önemli bir kısmının sebebini teşkil etmektedir. Birliktelik, her zaman temas ve etkileşim gerektirmez. Metindeki örnekte de ifade edildiği gibi çok temiz ruhlu ve güzel ahlaklı insanlar ile ahlaksız, ruhu ve kalbi tamamen bozulmuş insanların birlikte, aynı mekânda bulunmaları temiz ruhlu ve güzel ahlaklı olanlara bir zarar vermez. Maddi alemde ve sosyal olaylarda çoğunlukla zıtlıklar iç içedir. Zaten her şeyin zıtları ile bilindiği şu şehadet aleminde ve hikmetler dünyasında zıtlıklar genellikle yan yana bulunmaktadır. O yüzden, bazen çok alakasız ve birbirine tamamen zıt iki şey bir arada bulunabilir. Ancak, insan zihni genel olarak bir arada gördüğü iki şeyi birbirini etkiliyor, birbirine temas ediyor olarak algılama eğilimindedir. Özellikle kişi kendi iç aleminde ve sadece sezgileri ve hayali ile irtibat kurduğu bu alanda olup bitenler ve yakınlıklar konusunda sıklıkla telaşa kapılıp, kalbindeki tertemiz ulvi manaların şeytanın fısıldadığı ve hayal aleminde çağrıştırdığı çirkinliklerle bulaştığını ve kalbinin kirlenip bozulduğunu zanneder, bu zan ile fazlası ile ilgilenir ve anlık bir yakınlığı kalıcı bir birliktelik gibi algılanmaya başlar. Bunun tek nedeni gereksiz bir korku ve telaş ile ilginin o alana yönelmesi; zihninde uçuşan çirkin ve güzel pek çok manadan çirkin olan bir tanesinin -dikkatin yönelmesi ve konsantre olmakla- adeta avlanması ve sürekli algılanır hale getirilmesidir. Bundan sonra algının korkuyu körüklediği ve korkunun algıyı belirginleştirdiği bir kısır döngü başlar ve ferdi dayanılmaz ruhi sıkıntılar içine, boğucu bunalımlar içine sokar.

Çok önemli olan ikinci bir konu; sorumluluğun doğabilmesi için ihtiyar, irade, kasıt ve yönelimin şart olduğunun kabul edilmesidir. Sonsuz bir rahmet ve adalet-i mutlak sahibi olan Rabb-ı Kerim, kendi iradesi dışında ve yalnızca yaratılışının gereği iç aleminde cereyan eden olaylardan dolayı kulunu mesul tutup cezalandırmayacaktır. O, her türlü kusurdan ve zulümden son derece uzaktır. Olan hadise, kulun yaratılışı gereği verilen hallerden dolayı kendini sorumlu hissetmesi, kendi kendini suçlaması ve cezalandırılacağı zannı ile telaşa kapılmasıdır. Aslında kul, kendi kendine zulmetmektedir. İç aleminde, hayal dünyasında farklı nedenlerden her çeşit çağrışım oluşabilir. Bunda kulun bir dahlinin ve o manalara yönelik bir meylinin olması her zaman gerekmez. Hatta bazen kaçmak, uzak kalmak arzusu bu tarz çağrışımların oluşmasına neden olabilir. Sonra güzel manaların çağrışımına ve farklı açılımlara yol açan ilham meleği ile kötü manaları fısıldayan şeytanın yayın yerleri ve frekansları kalptedir ve birbirine yakındır. Bu yakınlık nedeni ile gelen sesin şeytana mı, ilham meleğine mi ait olduğu bazen karışabilir. Bazı anlarda da ilham meleğinin çok ulvi manaların çağrışımına zemin hazırladığı bir anda şeytan da çirkin ve tiksindirici manaları fısıldayabilir. Radyoda, Kur'an okunan bir frekans ile malayani ve sefih manaları yayan bir frekansın karışması nasıl birbirini etkilemiyor ve Kur'an okuyan kanalın ulvi işi ve manalarının kutsiyeti bu durumdan zarar görmeden devam ediyorsa, aynı şekilde şeytanın fısıltıları da ilham meleğinin ruha yaydığı güzel manalara, kutsi çağrışımlara zarar vermez. Bundan rahatsızlık duyan kişinin kalben bunu kabul etmediği ve kasten bu türden çağrışımlara yönelmediği açıktır ve rahatsızlık, suçluluk duymasını gerektirecek hiçbir neden yoktur. Üstelik böyle bir durumda duyulan rahatsızlık ve suçluluk, olayı daha da çözümsüz bir noktaya ve içinden çıkılamaz bir hale getirebilir.

Diğer organlar gibi kalp de bazen yorulabiliyor ve daha hafif, daha az yorucu işlere meyledebiliyor. Bu durumda da çok stratejik bir alana yerleşmiş olan şeytan malayani ve rezil hevesleri çağrıştıran şeyleri öne sürüyor. Fikri meşguliyeti bu alana kaydırmak istiyor. Bu noktada yapılacak en akıllıca iş; hiç oralı olmamak ve bundan duyulan rahatsızlıkla olayı daha belirgin hale getirmemektir. Bundan daha kötüsü, kutsi manaları düşündüğü bir anda aklına böyle kötü düşüncelerin ve manzaraların geliyor olmasından dolayı kendini suçlamak ve Rabb-ı Rahim'in karşısında mahcup duruma düştüğünü zannetmek ve o utançla huzurdan kaçmaktır. Oysa, ilmi ile kalplerin en inceliklerine kadar nüfuz eden ve en küçük hatırat-ı kalbimizi bilen o kudret sizin duyduğunuz rahatsızlığı, bu konuda bir kastınız ve ihtiyarınız olmadığını, fıtratınızın gereği olan bazı halleri yaşadığınızı biliyor. Sizi sizden daha iyi tanıyor. Korkup, telaşa kapılıp O'nun huzurundan kaçmak sizi şeytanın kucağına atacak ve oyunlarını icra edebilmek için büyük bir fırsat verecektir. Kabiliyetlerinizin gelişmesi ve daha fazla Cenab-ı Hakk'a yaklaşmanız, daha çok O'na dayanma ihtiyacı hissetmeniz için değişik şekillerde şeytanlar musallat edilmişken, yersiz bir korku ve telaş ile ulvi maksadın tam aksi bir sonuç doğacaktır. O'ndan kaçılmaz ve O'nun dışında iltica edilecek her hangi bir merci yoktur. Hem bütün himaye ve koruma fiillerinin asıl sahibi O'dur. O'nun dışında bir sığınak ve dayanak aramak insanın fıtratı ve asli gerçekliği ile hiçbir şekilde bağdaşmayacak, akıl ve mantık dışı bir girişimdir.