Kâinatın Ritmi ve Biyoritm

Konservatuarda bir grup talebeyi ritim tutuyor ve bir sağ bir sol ellerini dizlerine vurarak "düm,tek, düm, tek, düm, teka, düm, tek!" sesleri ile çalıştıkları parçanın ritmini yakalamaya çalışıyor olaraktahayyül edelim. Sonra icra edilen bir parçanın güzelliğinin ortaya çıkmasında her türlü duygularımızın ifadesiolarak ortaya konan nağmelerde ritmin ne kadar önemli bir yeri olduğunu düşünelim. Her şarkıda, her nağmede farklıduygular, farklı hüzünler ve farklı sevinçler ifade edilirken, tınılar ritimler iskeleti etrafında şekilleniyor veruhu kabartan estetik dolu ifadeler oluşuyor.

Aslında varlık aleminin temellerinde de ritmin önemli bir yeri var. Sanki kâinat, sonsuz nağmelerin sayısızritimlerin iç içe uyum içinde bir araya getirildiği muhteşem bir senfoni gibi. Bediüzzaman’ın Otuzuncu Söz’ünsonundaki muhteşem ifadeleri ile:

"Elhâsıl: Birinci Söz’de denildiği ve ispat edildiği gibi, Her şey, ‘Bismillâh’ der. İşte, bütünmevcudât gibi, her bir zerre ve zerrâtın her bir tâifesi ve mahsus her bir cemaati, lisân-ı hal ile, ‘Bismillâh’ der,hareket eder.

"Evet, geçmiş üç nokta sırrıyla, her bir zerre, mebde-i hareketinde lisân-ı hal ile ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’der. Yani, ‘Ben, Allah’ın nâmiyle, hesâbiyle, ismiyle, izniyle, kuvvetiyle hareket ediyorum.’ Sonra netice-i hareketinde,her bir masnu’ gibi her bir zerre, her bir tâifesi, lisân-ı hal ile ‘Elhamdülillahi rabbilalemin’ der ki, bir kasîde-imethiye hükmünde olan san’atlı bir mahlûkun nakşında, kudretin küçük bir kalem ucu hükmünde kendini gösterir.Belki her biri, mânevî, Rabbânî, muazzam, hadsiz başlı bir fonoğrafın birer plâğı hükmünde olan masnu’ların üstündedönen ve tahmîdât-ı Rabbâniye kasîdeleriyle o masnuâtı konuşturan ve tesbihât-ı İlâhiye neşîdelerini okutturanbirer iğne başı sûretinde kendini gösteriyorlar."

Sanki varlık aleminin ilk yaratıldığı andan beri ve büyük bir enerji ile patlarcasına şehadetalemine çıkan mükemmel nağmeler ve İlahi tespihleri terennüm eden neşideler, durmaksızın dönmeye başlayan zerrelerile bağlantılı şekilde şehadet alemine ulaştırılmış. Kâinatın ömründe devirler, dünyanın dönüşler veritimler şeklinde geçirdiği çağlar, asırlar, yıllar, mevsimler, gece ve gündüz deveranı hep birer ritim işaretleri.İnsanlık aleminin geçirdiği evreler ve bunların kâinat ve arz içindeki dönüşleri de bu muhteşem nağmelerin birparçası. Güneşin günlük deveranı sanki insanın ömür nağmelerinin "düm tek"leri gibi ve güneşin dönüşlerindenmümin insanların bedenlerine kablolar uzanıyormuşçasına, varlık alemi mekanik bir saatin üstünde dönen balerinmaketi gibi ahenkli bir uyum içindedir. Günlük ibadetlerin salınımları ile güneşin ve onun ritmik dönüşleri ile şekillenenperiyotların ahenk içinde uyumu, insanın ibadetler ile kâinatın umumi ritmine katılımının en açık delilidir. Belkide hakkıyla kulluğunu yerine getiren insanların ruhundaki inşirah bu fıtri ritme sağladığı uyumdandır. AlainReinberg’in "Biyolojik Saat ve Asteni" isimli makalesinde yaratılışta var olan biyolojik bedenlerdeki ritimlerşu şekilde dile getirilmiştir: "Bitki ya da hayvan olsun yaşayan organizmalardaki tüm fizyolojik ve biyolojik süreçlerperiyodik bir biçimde, yani 24 saatlik bir periyot ve tüm yıl süresince önceden bilinen bir değişim gösterirler. Buritmik değişimler birbirini takip eden düzenli çıkışlar (yada akrofazlar) ve inişlerle karakterizedir. İnsan türlerindeyaklaşık 200 ritim saptanmıştır. Bunların çıkış ve inişlerinin dağılımı tesadüfi bir olay değildir. Bu dağılımzaman içindeki bir organizasyonu ortaya koyar. Çevremizdeki, örneğin gece/gündüz, gürültü/sessizlik, sıcak/soğukgibi periyodik değişimlere karşı bir uyum sürecidir. Bu ritimler genetik kaynaklıdır ve mantarlarda, böceklerde(drosophila) ve farede bunları kontrol eden çeşitli genler saptanmıştır."

Bütün bunlardan çıkan sonuç; çevremizle, bedenimizle, kalbimizin atışlarıyla, kanımızda dolaşanhormonların ritmik salınımıyla İlahi tesbihatı dile getiren kâinat büyüklüğünde bir senfoninin nağmeleriyiz. Butesbihata uyumumuz ve bu nağmelerin ahengini bozmadığımız ölçüde ruhumuzda bir ferahlık, bedenimizde bir canlılıkhissedebiliriz. Belki de bu aslımıza döndüğümüz, ruhumuzda yabancılık hissetmediğimiz özümüzdür.

Şimdi gözlerinizi kapatın, bir an günlük kargaşanın, ekonomik sıkıntıların, kesret aleminin boğucuatmosferinin dışına çıkın ve yukarıdaki anlattıklarımızı aklınıza getirerek kendinizi kâinatın umumi ahenginekaptırın. İlk atomla, galaksilerle, siyah deliklerle, güneşle, dünyayla, canlılar alemiyle ve en önemlisi kendinizlebütünleşin. Besmeleyi haykıran muhteşem senfoninin bir nağmesi olmanın hazzını yaşayın ve bunu olabildiğince sıkyapın. En azından günde beş vakit vaktinde kılınan ve astronomik ritme sizi bağlayan namazlarınızda bu muhteşem nağmeyihissetmenin güzelliğini yaşamaya çalışın ve ibadetlerin bu anlamda da bir terbiye ve talim olduğunu düşünün. Göreceksinizhayatınız daha güzelleşecek, mutluluklarınız artacak! Bütün bunlardan sonra kâinat büyüklüğünde bir beste, bütünzamanları kuşatan nağmelerle ve zerreler adedince notalarla kendini ifade eden Kadir-i Zülcelalin, kâinat Bestekar’ınınbir nağmesi olmanın doyumsuz hazzını yaşayın. Bunu hep yapın.