İnsanlık Tanımı Ve Küresel Asr-ı Saadet

Varlık aleminin genel kuralı, her şeyin aslına dönmesidir. Yeryüzünde her şeyin teklikten geldiğini ve tekliğe döndüğünü ortaya koyan pek çok işaretler sergileniyor. Her ayrışmanın sonucu dağılma ya da bütünleşme… Her iki durumda tekliğe dönüş sonucunu doğuruyor. Ancak alemin fıtri işleyişi içinde bütünleşme, tekamül anlamına geliyor. Bu da fıtri işleyiş içinde daha iyi noktalara gelebilmenin, ayrışmaların bütünleşmeler ile sonuçlanmasının gerektirdiğini ortaya koyuyor. Ümit ediyoruz ki, insanlık istikbal inkılapları içinde en yüksek gür sada olacak bir sesle buluşmanın eşiğinde birlik ve beraberlik içinde, 11. Söz’ün sarayına dönüşmüş bir dünyada Padişah-ı Zişan’ın emirlerine ve O’nun Yaver-i Ekrem’inin (a.s.m.) sözlerine birlikte kulak verme yolunda bir adım atar. Bu adımın atılmasının ardından bütün insanlığı kuşatacak ve vahyin ifade ettiği manaları günümüz insanlarına ulaştıracak ve tüm insanlığı aynı çatı altında birleştirebilecek esnekliği ve şeffaflığı ile Risale-i Nur’un dünya için önemi daha belirgin şekilde gündeme geleceğe benzer. Bu anlamda nur talebeliği dünya ve geleceğini ilgilendiren dünyanın selameti ile bağlantılı bir konumda algılanan yeni bir tanım kazanacak gibi… Alemlerin Rabbi geçtiğimiz on beş-yirmi yıllık süreç içinde daha belirgin gözlenebilir şekilde dava mensuplarına dünyanın farklı yöre ve kültürlerinden katılımlarla insanlık alemini bu yolda şekillendirdiğinin işaretlerini önümüze koyuyor. Bu da fıtri sürecin öze dönmek, fıtratının gereği ve aslı ile buluşmak doğrultusunda işleyeceğini ortaya koyuyor. Dualarımız bu sürecin başlangıcını oluşturacak bir gün için bu cümleleri ifade etmiş olmak yönünde. Ancak biliyoruz, bugün ya da yarın o nur bütün muhabbeti ve sıcaklığı ile insanlığı saracak ve insanlık alemi aslı olan İslamlık ile bir şekilde buluşacak. Önümüze çıkacak her tabloyu da bu açıdan değerlendirebilmenin rahatlığı ile ve her şeyin Kainat Sultanı’nın emirleri doğrultusunda şekillendiğini bilmenin güveni ile geleceğe hep umutla bakmalıyız.

Ekonomik, siyasi ve fikri akımlar açısından dünyanın bugün geldiği nokta önemli bir yol ayrımındadır. İnsanlık bundan sonraki dönemde nübüvvet veya felsefenin yolunda gitmeye karar verme durumundadır. Bu noktada nübüvvet yolunun asrımızdaki en parlak temsilcilerinden olan nur talebelerine çok önemli vazifeler düşmekte, insanlığın bundan sonraki geleceğinin belirlenmesinde hayati sorumluluklar onları beklemektedir. Işıl ışıl ve geleceğe umutla bakan nurlu gözlerin ardındaki ruhlarda da aynı duyguların var olduğu açıkça gözlenebiliyor. Geldiğimiz bu güzel noktayı kaybetmeyelim, birbirimize olumluluklar içinde teşvik edici yaklaşımlarla hep mutluluk aşılayalım. Çünkü insanlık bizim gayretlerimize, bizim gayretlerimiz ise tükenmez bir enerjiye muhtaç.

Bütün bu tablolar içerisinde istikbal inkilabatı içerisinde en yüksek gür sedanın İslam’ın sadası olacağına dair çok daha fazla ümitvarız. Allah hepimizin yolunu açık ve halis hizmetlerimizi fitnelerden emin eylesin. Bundan sonraki dönemde “İslam alemi” tanımının tüm dünya coğrafyasını içine aldığı ve insanlığın vahyin bütün alemleri kuşatan muhabbet ikliminde buluştuğu ve belki de tüm dünya insanlarının ortak ideali olan dünya kardeşliğinin, dünya refahının daha belirgin yaşanacağını gösteren pek çok emare var. Devletler, milletler, coğrafyalar, etnik farklılıklarla şekillenmiş sosyal kimlikler artık eski önemini kaybediyor. Yakın zaman içinde değerler etrafında birleşmiş ve tabakalar şeklinde yeryüzünün farklı bölgelerine dağılmış topluluklardan bahsetmemiz gerekecek. Özellikle İslam gibi kuşatıcı ve şeffaf yapısı ile her tarafa sirayet edebilme özelliğinde bir kavramı coğrafi alanlar içinde, etnik ve siyasi tanımlar çerçevesinde ele almak en büyük yanlış olur. Gerçek insanlığın tanımı olan İslam yeryüzünde ve ötelerinde insan olmak ve insanlık tanımı ile ilgili olan her şeyi ve herkesi içine alıyor. Bu anlamda insanlığın ortak malı ve ortak değeri. Hiç kimsenin himayesine de muhtaç değil. Herkesin üzerine düşen onu sınırlamayan yaklaşımlar içinde ve şeffafiyeti içinde yaşamak. Güzelliklerini öncelikle ferdi dünyalarımızda ve kendi toplumlarımızda yaşamalıyız. İslam’ı şekillendirmek ve başkalarını İslam’la şekillendirmek yerine İslam’ın şekline girme gayreti içinde olmalıyız. Bu, geleceğin bütünleşmiş, birlik ve beraberlik içindeki küresel asr-ı saadetinin en önemli adımı olmalı.