Hücre, İnsanın Beslemesidir

Tek hücreyle başlayan bir yolculuğun savunma sistemi, organize işleyişi, mükemmel iletişim ağları,aksaksız işleyen lojistik desteği sayesinde insan bedeni ile sonuçlanması, her an yaşadığımız alemde ve belli yönleriile gözlerimizin önünde cereyan eden bir mucizedir. Aslında tek atomdan kâinatın oluşumu ya da tek insandan tarihiyle,kültürleriyle, ırklarıyla günümüz sosyal hayatının oluşumu, özde birbirlerine çok yakın ve hatta temelprensipler yönünden benzer olaylardır denilebilir. Bu açıdan hücrenin anlaşılması, varlığın ve hayatın anlaşılmasınabüyük katkı sağlayacaktır. Hücreden insana giden varlık prensiplerinin işleyişi insanlığın asırlardır anlamayaçalıştığı hayatın orijini, varlığın sırları, kâinatın bu güne gelişi gibi problemlere ışık tutacak vebelki de çözümü konusunda önemli adımlar atılmasına vesile olacaktır. Yani ana rahimlerindeki işleyişler, başlangıçtanbu güne varlık ve hayat kavramlarını şekillendiren kâinat işleyişlerinin, laboratuar ortamında, küçük birprototip şeklinde tekrar canlandırılmasıdır denilebilir.

Varlığın anlamlandırılması gayretlerinin bir tarafında olayların işleyiş şekillerini, yani biranlamda varlığın işleyiş prensipleri içinde "Nasıl?" sorusunun cevaplarını arayan bilim yer alır. Diğertarafında ise aynı olayların gerisindeki hikmetleri ve bu olaylarla aslında ne anlatılmak istendiğini ve gerisindeyatan iradenin maksat ve arzularını anlamaya çalışan bir gayret, insanlığın var olduğu günden beri devam edipgelir. Bu taraftaki arayışın temelinde "Niçin?" sorusu yatmakta ve bu arayışların merkezini de özünde,semavi dinler teşkil etmektedirler. Varlığı net olarak algılamanın, kendimiz, hayatımız ve madde ile ilgili sırlarınçözümü ise "nasıl"lar ve "niçin"lerin birbirini tamamladığı noktada yatıyor gibidir. Aklınnuru ile vicdanın ziyasının buluştuğu ya da buluşması gereken yer olan bu nokta, sosyal bir şizofreni şeklinde aynıbünyenin birbirini tamamlayıcı unsurlarının, bir bütünün farklı açılardan bakmaktan kaynaklanan farklılıklarınınbir çatışma sebebi olması garabetinin de ortadan kalkacağı nokta olmalıdır. Bu yönüyle atomu, hücreyi, insanı,hayatı anlamak birbirini tamamlayan ve birbiri ile iç içe kavramlardır.

Önce varlığı anlamak ve ardından anlamlandırmak… İnsanın, hayatın, maddenin ve bunlarla birlikte hücreninsırlarının yattığı nokta burası olmalıdır. Hücre adı verilen o küçücük odacıkta, mikroskobik ölçülere sığdırılmışbu muhteşem alemde akıl almaz işleyişler ve mucizevi faaliyetler varsa ve düzenli bir şekilde aksaksız işliyorsa,mutlaka bunun gerisinde bir maksat olmalıdır ve bu işleyişlere muhatap olanlardan sözkonusu maksatlara ulaşmaları ve eşyanıngerisindeki hikmetleri aramaları bekleniyor olmalıdır. Hücrenin anlaşılması, insanın ve varlığın anlaşılmasınahizmet ettiği ölçüde gerçek anlamını bulan ve yerli yerinde bir gayret ya da faaliyet olacaktır. Bu açıdan hücre,bütünün çok küçük bir alanda özetlendiği, "vahidiyet" içinde "ehadiyet"e mazhar olan, kitabınnoktaya sığdırıldığı bir alandır. Zarıyla, golgisiyle, endoplazmik retikulumuyla hikmetler dolu bir alem olan hücrenintam anlamıyla idrak edilmesi hayat, rızık ve bunların gerisindeki Rahmaniyetin ya da kâinat lisanıyla sonsuz birsevginin ifade edildiği işleyişin de başlangıç noktası olmalıdır.

Evet, ta ilk hücreden itibaren, bu varlıklar lisanıyla ifade edilen ve varlığı bütünüyle kuşatansonsuz bir sevgi ifadesi başlar. Sanki müşfik bir el, zigotu, incitmeyecek bir incelik ve itina ile rahimin, rahmetin mücessemtecellisi olan bir organın -yine incitmek istemezcesine- yumuşaklığına gömer. Sonrasında bu hücreye, rızık vasıtasıyla,müşfik bir el görüntüsünde kan gölcükleri ve damarcıklar ulaşır.

Hücrenin bu yönü ile varlıkta bir tür "Besmele" ifadesi gibidir. Rezzakiyet içinde, Rahman veRahim olan bir Yaratıcı ifade edilir. Kur’an’ın "Besmele"de özetlenmesine benzer şekilde, insan da hücrede özetlenmişve kâinat da insanda özetlenmiştir.