Fıtratın Gereği, Güneşin Doğmasıdır

Din hem ferdin hem de sosyal yapıların hayatı konumunda kuşatıcı bir kavram olmalıdır. Bu açıdan ele alındığında sosyal yapılara ruh katan bütünleştirici bir çimento gibidir.

Dinin siyasî bir yapı şeklinde ele alınması ve insanların gruplaşma ya da kimlik oluşturma vesilesi olarak kullanılması belki hayata en mahsurlu şekilde yansıtılması anlamına gelecektir. Dine zarar gelmesi gibi bir risk varsa o da ancak bu noktada yaşanabilir. "Dine zarar gelmesin, ne olursa olsun" düşüncesinde olanlar bu düşüncelerinde samîmî iseler onu belirli bir topluluğun ya da coğrafi bölgenin malıymış gibi ele almamalıdırlar.

Farklılaşma, yaşadığımız âlemin fıtri bir sürecidir. Vücut bulan her şeyde bir farklılaşma ve kimlik oluşturma süreci gözlenmektedir. Bu canlı ve cansız bütün varlıklarda konumuyla bağlantılı bir şekilde hep vardır. Bütün varlıklar, fıtrî olarak bu farklılaşma sürecinin ardından bütünleşme ve organizasyon süreci yaşarlar. Mülk boyutunda, kâinatın yaratılışı, gezegenler ve ve yıldızlarla galaksilerin oluşumu, dünyanın oluşumu ve dünyadaki bütün canlı bedenlerin vücuda gelmesi hep farklılaşmayı takip eden bütünleşmeler ve organize oluşlar şeklinde yaratılmaktadır. Dünya coğrafyasını oluşturan farklı ırklar, kültürler, millî kimlikler, coğrafyalar ve dinler bu farklılaşma sürecinin sosyal hayata yansıması olmalıdır. Aynı şekilde bu günlerde dünya gündeminin başlarında yer alan Avrupa Birliği ve küreselleşme gibi olaylar sosyal hayatta artık farklılaşma sürecinin yerini organize olma ve bütünleşme sürecine bıraktığının işaretleri olmalıdır.

Farklılaşma aslında bir tür kimlik oluşturmadır. Kimliğini sağlam bir şekilde oluşturmuş ve özgüven kazanmış fertler diyalog ve bütünleşmeye karşı olmayan, bilâkis taraftar olan bir tavır sergilerken, kimliğini netleştiremeyen her unsur diyaloglara kapalı, muhafazacı ve marjinalleşme eğiliminde bir tavır ortaya koyar. Diğer unsurlarla bir araya gelince kendi kimliğinin zarar göreceği veya kaybolacağı endişesi ile içe kapanmış ve kendi içinde tanımlanmış bir kimlik oluşturma eğilimindedir. Bu halin psikodinamik alt yapısını güvensizlik, kendinden emin olamama, benliğini zayıf görme gibi haller oluşturuyor olmalıdır. Oysa iyi tanımlanmış kimlikler bir bütünün ve organizasyonun parçası olmaya aday ve kendi kimlikleri ile bütünün içinde yer alabilecek kadar kimliklerini netleştirmiş, kaybolma, bütün içinde yok olma endişesi taşımayan bir haldedirler. Kısacası, kimliğini iyi ve sağlıklı tanımlamış her unsur artık diyalog ve bütünleşme şeklindeki fıtrî sürece adaydır. Bundan sonra, kaybolma ve yok olma endişeleri ile kendi alanını iyice belirginleştiren ve içe kapanan bir sürece girme ihtiyacı hissetmez, sağlam bir benlik oluşturmanın verdiği emniyet hali vardır.

Ülkemizde özellikle ırk ve din anlamında farklı kimlik sahibi unsurların bu güne kadar farklılaşma sürecini yaşadıkları gözlenmektedir. Bu bir anlamda farklı kimliklerinin netleştirilmesi ve belirginleştirilmesi sürecidir. Bu süreç ihtiraslar, ben-merkezli, kuşatıcı ve emperyalist arzulardan uzak tutulduğu sürece birlik ve bütünlük açısından olumlu bir gelişme olmalıdır. Kendinden emin kimlikler esnek ve tahammüllü, diğer kimliklerle organize olabilme kabiliyeti de artmış bir yapı sergilerler. Her türlü diyaloğa, kimlik tanımları ile uyumlu her bütünleşmeye açıktırlar. Bu anlamda ülkede oluşan farklı ve zengin kültür mozayiğinin her unsuru artık farklılaşma ve kimlik oluşturma sürecini tamamlamış olmalıdır. Bundan sonra diğerlerini de kendine benzetmek yerine onları da kendi kimlik ve farklılıkları ile kabul edip bir organizasyon ve bütün oluşturma süreci başlamalıdır. Bunun aksi yöndeki tavır ve arayışlar fıtrî sürece uymamaları sebebiyle kaybolma ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya geleceklerdir.

Bu ülkenin farklılıkları ve sosyal mozayiği içinde önemli bir yer tutan İslâmî gruplar ve onların içinde hayatî bir konumda bulunan Nur Talebeleri de bu gidişi okumalı ve bu güne kadar oluşturmaya çalıştıkları alt kimlikleri netleştirdiklerini ya da netleştirmiş olmaları gerektiğini düşünmelidirler. Âlemin fıtrat lisanı artık bütünleşme, organize olma ve kimliğini muhafaza ile bütün içinde yer alma sürecini başladığını ortaya koymaktadır. Kâinat kitabında bu fıtri lisanı okuyamayıp kapanarak ve diyalogları keserek kendilerini muhafazaya çalışanlar fıtri işleyişin güçlü çarkları arasında ezilme ve bilâkis yok olma süreci ile yüz yüze geleceklerdir. Günümüzde ittihad-ı İslâm, ittihad-ı insan şeklini alma istidadında ortaya çıkmış gibidir. Artık kimlik oluşturma ve netleştirme yolundaki çatışmaların ve savaşların yerini insanlık zemininde diyaloglar ve her kimliğin kendi özellikleri ile bütünleştiği organizasyonlar yer almalıdır. Gelecek zamanın da bu yönde şekilleneceğine dair pek çok emare ortaya çıkmıştır. Kâinat kitabını ve fıtrat lisanını okuma dersi almış Nur Talebeleri bu durumu okumalı ve bu bütünleşme sürecinin merkezden çevreye doğru yayılımında öncü olmalıdır. Nur Talebeliği anlamında da farklı kimlikler artık netleşmiş gibidir. Bundan sonrası bu farklı kimlikleri muhafaza edildiği ve her farklı unsurun kendi özellikleri ile bütüne katkı sağladığı esneklik, tahammül ve hoşgörü içinde organize olma zamanıdır. Hatta farklılıkların bir bedene dönüştürülmesi ile güzelleşmesi adeta organların beden mükemmelliğine ve bütünlüğüne dönüştürülmesi vakti gelmiştir.

Bu anlamda hangi gruptan ve dinî inanıştan gelirse gelsin kişileri Âlemlerin Rabbi'ne yöneltme eğiliminde olan yaklaşımlar genel anlamdaki din tanımına ve maneviyata hizmet edecek ve insanlığın en temel problemi olan sebeplere ve maddeye tapmaktan kurtaracaktır. Dinin elden gideceği tasası ile maddî âlemi şekillendirme ve birilerine hayat hakkı tanımama arzusu ancak aşırı sebepçilik ile kendini de bir sebep olarak çok ön plana çıkarıp dinin de himayecisi olduğu zannından ya da vehminden kaynaklanıyor olmalıdır.

Güneşin doğacağından emin olduğumuz gibi âlemlerin Rabbi'nin de nurunu tamamlayacağından şüphemiz olmamalıdır. Birilerinin ellerindeki yırtık bez parçasını güneşin önüne perde yapacağından tasa etmek ve bunun da güneşin doğmasını engelleyeceğini düşünmek ancak güneşi hakkıyla tanımamanın bir sonucu olabilir. Önümüzdeki yıllar bir fecr-i sadıka gebedir ve fıtrat gereği güneş doğmalıdır. Bu durumda arayışlar güneşin doğup doğmaması ile ilgili değil bu esnada herkesin kendi tavrını doğru belirlemesi ile ilgilidir. Geleceğin aydınlık olduğundan şüphe yoktur.