Barış İçinde Bir Dünya

Baris içinde yeni bir dünya her kimligin kendini çatismalara gerek kalmaksizin ifade edebilecegi bir zemin olmali. Böyle bir zemini hazirlayacak olan ise ancak bütün dinleri kusatan ve barisi en net sekilde temsil eden ve insanlik âlemi içinde etkileri en derin, söylemleri en güçlü olan Islâmiyet olabilir. Bu anlamda dünyanin günümüzde en çok ihtiyaç duydugu sey bir baris dini olarak Islâmiyet'in sunulmasidir.

Sosyal düzenin isleyisi biyolojik yapilara pek çok noktada benzerlikler gösterir. Bütün farklilasmalar ve baskalasimlar büyük bir yapinin sekillenmesine yöneliktir. Bu baskalasimlar içinde genel gaye hep gözetilmekte ve bütünün muhafazasi ve faydalari hep nazara alinmaktadir. Bir beden içinde çok farkli yönlerde degismeler ve süreçler olmasina ragmen beden bütünlügü hep muhafaza edilir. Sosyal yapilardaki degisimlerde de bu durumun hep nazara alinmasi ve genel yaklasimlarda topyekûn kâinat bütünlügünün hep akilda tutulmasi çok önemlidir. Zihinlerdeki baris kavraminin kâinati kusatici olmasi bu anlamda çok önemlidir. En yakin çevreden baslayip kâinatin bütününe uzanan bir baris tarifi ve algisi gelecegin fertlerinin varliga bakisinda merkezi bir konumda olmalidir.

Varlikta aslolan termodinamikte ifade edildigi gibi dagilma meyli mi yoksa biyolojik yapilarin canlilik emaresi olan bütünlesme, bedenlesme meyli midir? Canli unsurlarin en temel özelliklerinden biri olan entropiye karsi koyma pek çok yönü ile sosyal süreçlerde de kendini hissettirmekte ve toplumlarin canliligini devam ettirmesi için önemli bir sart olarak ortaya çikmaktadir. Avrupa Birligi ve küresellesme gibi arayislar farklilasma sürecini ve ardindan organlasma sürecini tamamlasmis insanligin bedenlesme talebini ifade ediyor gibidir. Bunlar varlik içinde yer alan fitrî meyillerin sosyal alanlarda yansimasina benzemektedir. Avrupa Birligi ile ilgili düsünce ve duâlarimizi dile getirirken siyasî ve ekonomik parametrelerin yaninda maddî dünyadaki isleyisin madde ötesi boyutu da dikkate alinmalidir. Insanligin gelisim seyri içinde ortaya çikan farkli kültür ve medeniyetler varlik âlemini kendi iç dünyalarini sekillendiren deger yargilari çerçevesinde, yani ayinelerinin rengine ve özelligine göre anlamlandirmaktadirlar. Bu noktadan bakildiginda ferdin varlik âleminin içinde sekillenen dogrular hiç bir zaman mutlak dogruyu ifade etmeyecektir. Yani zaman ve mekânin sinirliligi ve her yönü ile izafi olan varlik âleminde hiç kimse mutlak dogruyu, her seyin gerçek hakikatini buldugu iddiasinda olamayacak ve dogrular varlik geregi hep izafi olacaktir. Yani her hüküm, elde bulunan veriler ve dogruya götürdügüne inanilan yollar çerçevesinde dogru olduguna inanilan konumda kalacaktir. Mutlak dogruya ulasabilecek güç insanlarda olmadigina göre, “her meslek sahibinin baskasinin meslegine ilismemek cihetinde hakki ise, 'meslegim haktir', yahut 'daha güzeldir' diyebilir. Yoksa, baskasinin mesleginin haksizligini ve çirkinligini ima eden 'hak yalniz benim meslegimdir' veyahut 'güzel benim mesrebimdir' diyemez olan insaf düsturu” herkesçe rehber edinilmelidir. Isin hakikatinde bu dünya ve insanin özellikleri mutlak dogruyu bulmanin rahatligini yasatacak özellikler barindirmamaktadir. Elde olan tek sey ihlâs ve samimiyet, dogru olduguna inandigini bulana kadar aramak, bulduktan sonra da bu dogrulari anlayip anlatmaya çalismak olmalidir.

Günümüzün en temel problemlerinden biri belki de maddî âlemin yapi ve kurallari disina çikamayan düsünce sigligidir. Olurlar ve olmazlar seklinde hükümler çok aceleci ve çok sinirli verilerle çok net olarak ortaya konabilmektedir. Bu, dogruluk konusundaki hassasiyetin zayiflamasinin da bir yansimasi olabilir. Oysa, her insanin, özellikle de vahye dayanan din mensuplarinin ve bilhassa Müslümanlarin hayatini sekillendiren kavramlar içinde dogruluk en merkezi konumdaki degerler ve kavramlardan olmalidir. Bu, kâinatin ve insan hayatinin en degerli meyvelerinden olmalidir. Dolayisi ile olur ya da olmaz seklinde bir hüküm ortaya koyarken çok ihtiyatli davranmali, hiç bir ifade ve insanî hüküm mutlak olamayacagi için ifadelerimizde bir esneklik hep bulunmalidir.

Baris içinde yeni bir dünya her kimligin kendini çatismalara gerek kalmaksizin ifade edebilecegi bir zemin olmali. Böyle bir zemini hazirlayacak olan ise ancak bütün dinleri kusatan ve barisi en net sekilde temsil eden ve insanlik âlemi içinde etkileri en derin, söylemleri en güçlü olan Islâmiyet olabilir. Bu anlamda dünyanin günümüzde en çok ihtiyaç duydugu sey bir baris dini olarak Islâmiyet'in sunulmasidir. Dünya barisinin bozulmasinda saldirgan ve emperyalist güçlerin savunma konumundaki Müslümanlardan çok daha fazla etkisi oldugu muhakkaktir. Baris içinde yasamak isteyen herkes karsi tarafa da ayni hakki tanimalidir. Aksi takdirde köseye sikismislik psikolojisi ile hak ölçüleri kaybolabiliyor ve acilarini tüm insanlik birlikte yasiyor. Ancak akildan çikarilmamasi gereken bir sey var ki, o da geldigimiz sartlar içinde Islâm'in yücelmesinin ve ila-yi kelimetullahin esas olarak tüm insanligi kusatan ve barisi hakim kilmaya çalisan boyutunun ön plana çikarilmasi ile olacagidir.