Bediüzzaman ve Tecdit

Gelenek Yayıncılık tarafından, 'Nursî Kitaplığı' serisinin ilk kitabı olarak çıkan 'Bediüzzaman ve Tecdit' adlı eser ilk baskısını Eylül 2002, ikinci baskısını Ekim 2003'te yapmış. Yazar biyografileri, içindekiler, makaleler ve indeksle birlikte 187 sayfadan oluşan eserde, başta California Üniversitesi'nde tefsir, tasavvuf, Şiilik vs. dersleri veren Prof. Dr. Hamid Algar olmak üzere, çeşitli üniversitelerde görev yapan dokuz ilim adamının makaleleri yer almaktadır. Bu makalelerin çoğu, Bediüzzaman'la ilgili çeşitli sempozyumlarda tebliğ olarak sunulmuş, bazıları da konferanslarda konuşma metni olarak biçimlendirilmiştir.

Bediüzzaman ve Tecdit adlı eser, bu konuda çalışmalar yapan, Batı ve İslam dünyasından ilim adamlarının makalelerini ihtiva etmektedir. Bir çoğu dünyanın seçkin üniversitelerinde görev yapan bu ilim adamlarının ortaya koydukları bu çalışmalar, Bediüzzaman'ın ve Risale- Nur'un tüm dünyada, özellikle akademik alanda tanınmaya başlandığının, Risale-i Nur'da serdedilen fikirlerin ilim aleminde de kabul gördüğünün göstergesidir.

Birinci Makale: Yüzyılın Müceddidi: Bediüzzaman Said Nursi ve Tecdid Geleneği (Prof. Dr. Hamid Algar)

Risale-i Nur'un en olumsuz şartlar altında oluştuğunu ve Risale-i Nur'un baskılara ve iç bölünmelere direnerek günümüze kadar gelen bir hareketin temelini oluşturduğunu ifade eden yazar, Nurcu hareket hakkındaki çalışmaların, Risale-i Nur'un Türk kültür ve toplumuna etkisi üzerinde yoğunlaşmaya meyilli olduğunu belirtir (s.14.)

İkinci makale: Yirminci Yüzyılın Ortasında Tecdit ve Islah: Bediüzzaman Said Nursi ve 1950'lerde Din (Prof. Dr. John O. Voll)

Voll yazısında din ve modernite arasındaki etkileşimlerin en kritik devirlerinden birinin yirminci yüzyılın ortası olduğu saptamasını yapar. Bir çok gözlemci tarafından Türkiye'nin 1950'ler boyunca dini bir uyanışın bazı türlerini tecrübe eden bir ülke olarak görüldüğünü ifade eder. Said Nursi'nin hayatı modern Türkiye'nin tarihinin büyük bir kısmını kapsamaktadır. 20. yy'ın ortalarını 'Modern Aydınlanma' olarak geliştirilen paradigmadan post-modern paradigmaya geçiş dönemi olarak vurgulayan yazar, Bediüzzaman'ın bu geçişin bir yansıması olduğunu ifade eder. (s. 58)

Üçüncü Makale: İhya Geleneğinde Said Nursinin Yeri (Prof. Dr. Oliver Leaman)

Modernite ile din arasındaki iman ve dünyayı yorumlamanın alternatif biçimleri arasındaki aşikar çatışmasının bir çok İslamî teorik eserin temasını teşkil ettiğini ifade eden yazar, dinin nasıl ihya olunacağı meselesinin de sık sık ele alındığını bildirir. (s. 59) Yazarın bu çalışmadaki hedefi, Bediüzzaman'ın eserlerine İslam'ı ihya teşebbüsü bağlamında bakmak ve onu Gazali ve Muhammed İkbal ile kıyaslamaktır.

Dördüncü Makale: Hüccetü'l İslam İmam Gazali İle Kur'an Hadimi Üstad Nursi Arasında Bir Fikri İletişim (Abd-el Hamid Fettah)

Yazar tarih felsefesinin programını ihya için üç odak nokta üzerine inşaa ettiğini belirtir.

1- Süreklilik: İhya ve sürdürme projesinin milletin soylu köküne paralel olarak ortaya çıkmasının gerekliliği.

2- Çağın sorunlarına karşı göğüs germek ve çağa adapte olmak: Genel ahlak ilkesinde millette yabancı olan medeniyetleşme baskılarına göğüs germek

3- Yeniden yapılandırma: Milletin öz fikrinin yapısını yeniden inşa etmeye ve ona yeni bir şekil vermeye başlama.

Beşinci Makale: Allah ile İnsan Arasındaki İlişki, İki Müceddit Arasındaki Ortak Ruhani Zemin: Müceddid-i Elf-i Sani Şeyh Ahmed Sirhindi ve Bediüzzaman Said Nursi (İmtiyaz Yusuf)

"Allah ile insan arasındaki ilişki nedir?" sorusuna modern düşünce, dünyacı akılcılık ve farklı ideolojilerin cevap veremediğini belirten yazar, imanla bağlantılı olarak insanı açıklama ve buna uygun bir epistemoloji geliştirme görevinin mücedditlere yüklendiğini belirtir. Yazar bu makalesinde, Sihrindi ile Said Nursi'nin son asrın Müslüman kişiliklerini şekillendirmedeki rollerini, Allah ile insan arasındaki ilişkinin ne olduğu sorularına verilen cevapların tecdidi yönünü inceler.

Altıncı Makale: Bediüzzaman ve M. İkbal'in Fikirlerinin Mukayesesi (Prof. Dr. Celal Celalizade)

İkbal'in Afgani ve Mevlevi gibi mürşitleri yoğun bir şekilde takip ettiğini, Bediüzzaman'ın ise müstakil olduğunu ifade eden yazar onun herhangi birine talebelik yapmadığına, herhangi bir siyasi partiye bağlanmadığına dikkat çeker. Onun tek üstadı Kur'an'dır.

Yedinci Makale: Bediüzzaman'da Tecdit ve Islah Metodu (Abd-el Vedud Çelebi)

Yazar Bediüzzaman'da Tecdit ve Islah Metodu'nu 4 maddede inceler. 1 . Bediüzzaman'ın yaşadığı asra genel bir bakış, 2. Bediüzzaman'ın yaşadığı asırda yaygın olan ıslah hareketleri, 3. Bediüzzaman'ın Tebliğ metodu, 4. Bediüzzaman'ın üstlendiği hizmet.

Sekizinci Makale: Bu Asırda Kur'an'la Nasıl Amel Edilir? (Abd-l Muti Muhammed Bayyumi)

Kur'an'la nasıl amel edileceği meselesinin Bediüzzaman'ın düşüncesinde çok geniş ve çok boyutlu bir alanı içine aldığını belirten yazar, Bediüzzaman'ın Kur'an'a birçok cihetten yöneldiğine, asrın ihtiyaçlarını gözönüne almak suretiyle, Kur'an şeriatıyla Batı medeniyeti tarafından oluşturulan maddi şeriat arasında bir bağlantı kurmasının dikkat çekici olduğunu vurgular. Yazar'a göre Nursî'nin şiddetle tabiat mefhumunun üzerinde durmasının nedeni, Kur'an'la amel edebilmek için bütün hükümlerinde maddecilik gözüken Batı medeniyetinin maddeci bütün mefhumlarıyla yıkılması gerektiğini anlamasıdır.

Dokuzuncu Makale: Müceddidlik ve Bediüzzaman (Colin Turner)

Müceddidlik hadisinin sıhhati noktasında tartışmalara dikkat çekerek yazısına başlayan yazar bu hadisin Müslümanlar arasında yayıldıkça ve nesilden nesile intikal ettikçe birçok farklı müceddidlik listesinin de tanzim edildiğini söyler. (s. 179) Zamanımızda müceddide olan ihtiyacın şiddetine dikkat çeken yazar, bugün özellikle hücuma maruz kalanın iman temelleri olduğunu belirtir. Bu yüzden de müceddidin en önemli vazifesi imanı kurtarma ve dine yöneltilen şüphe ve hücumlara karşı durmaktır. (s. 180) Risale-i Nur'daki müceddidliğin tarifi üzerinde duran yazar, bu tarifler üzerine Risale-i Nur'u inceleyenlerin tecdid alametlerini teşhis etmekte ve müceddidlik mührünü görmekte zorlanmayacağını ifade etmektedir. Çünkü Risale-i Nur çağın en dehşetli hastalığının inançsızlık olduğunu teşhis eden, Kur'an'ın esas umdelelerini yine Kur'an'dan yola çıkarak tefsir eden bir eserdir. 'Risale-i Nur'un tahkiki imana öncelik vermesi onu diğer tefsirlerden üstün kılar.' (s. 181) diyen yazar, Risale-i Nur'un ebedi kurtuluş için imanın lüzumu anlayışını bize kazandırdığını ifade eder. (s. 182)

Eserin konusu olan tecdit ve Bediüzzaman'ın mücedditliği hususunda tüm ilim adamları tarafından ortaya konulan genel yaklaşım; bu asırda da tecdidin öneminin ve gerekliliğinin kabulüyle birlikte, Said Nursi'nin tecdit vazifesini bu zamanda yerine getirdiği ve onun müceddit olduğudur. Ancak, bu hususta, Batılı yazarların meseleye daha akademik ve eleştirel yaklaşması ve ihtiyatlı davranması; İslam ülkelerinin ilim adamlarının ise yüceltici ve övücü ifadelerle Said Nursi'nin mücedditliği meselesini ele alması, iki farklı kültür ve medeniyetinin düşünce tarzını da ortaya koymaktadır. Bir taraf akılcı ve eleştirel; diğer taraf akılcılığı elden bırakmamakla birlikte hissî ve kalbî bir yaklaşım içersindedir.

Bediüzzaman'ın, İslam aleminin Afgani, M. Abduh, M. İkbal gibi diğer mütefekkirleri ile karşılaştırılması, İslam aleminde mücedditliğin farklı kimseler için de düşünüldüğü, Colin Turner'in tespitiyle her kültürün, düşüncenin ve milletin müceddit listesini kendince oluşturduğu şeklinde yorumlanabilir. Ancak, Said Nursi'nin bu zatlardan farklı üslup, metod ve düşünce tarzının, araştırmacılar tarafından örnekleriyle gösterilmesi, onun farklı bakış açısına sahip, farklı İslamî kültürler tarafından da mücedditliğinin kabûlü olarak değerlendirilebilir. Ayrıca Bediüzzaman'ın Gazali ve Rabbani ile birlikte değerlendirilip karşılaştırılması, bu iki zatın karşısında Bediüzzaman'a yüksek bir değer ve kimlik verilmesi de dikkat çekici bir husustur.

Bediüzzaman'ın mehdinin 'şahsı manevi' olduğu, tek bir şahsın mehdinin görevlerini bu zamanda yerine getiremeyeceği, Risale-i Nur'un bu görevi üstlendiği şeklindeki yaklaşımı da araştırmacılar tarafından dikkat çekici bulunmuş ve kabul görmüştür.

Eserin konusunun tecdit gibi önemli bir konu olması, onu yerine getirecek şahsın eğitiminin, kimlik ve kişiliğinin ortaya konulması zaruretini de doğurmuştur. Araştırmacılar, Said Nursi'nin bu konuda uygun kimlik olduğunu çeşitli araştırmacılardan yaptıkları alıntılarla destekleyerek kabul etmişler; medrese tarzı bir eğitimden geçen Said Nursi'nin modern felsefeyi ve Batı materyalizmini allak bullak edecek, onların Kur'an aleyhindeki fikirlerini çürütüp Kur'ânî fikirlerini ispat edecek bir modern düşünceye ulaşmasını hayret ederek dikkat çekici bulmuşlardır. Said Nursi'nin sadece Kur'an'ı rehber edinmesi onlar için diğer bir dikkat çekici husustur. Ayrıca, Said Nursi'nin, Allah ile insan arasındaki ilişkiyi net biçimde tanımlaması, modern düşünce, dünyacı akılcılık ve farklı ideolojilerin cevap veremediği bir çok meseleye aklî bir yaklaşımla çağa uygun Kur'anî yorumlar getirmesi, imanla bağlantılı olarak insanı açıklaması vs bu asırda müceddit kimliğinin ona verilmesinin uygunluğunun göstergesidir.

Sonuç olarak bu eseri, Bediüzzaman'ın ve Risale-i Nurların, yakın gelecekte sadece Batı'da değil, Arap aleminde de tecdidî hareketin bütün yönleriyle kabul göreceğinin bir ifadesi olarak yorumlayabiliriz.