Bediüzzaman Ve Tasavvuf

Bediüzzaman Ve Tasavvuf
Gelenek Yayıncılık
İstanbul, Kasım 2002
160 sayfa

İslam tarihinin en önemli olgularından olan tasavvuf-tarikat kavramları, geçen yüzyıl Türk- İslam düşüncesinde en çok tartışılan konular arasında yerini almıştır. Bununla birlikte Bediüzzaman’ın tasavvuf ve tarikata yaklaşımı, Nurculuğun bir tarikat, Bediüzzaman’ın da bir tarikatın kurucusu olup olmadığı, Bediüzzaman’ın tasavvuf düşüncesindeki yeri vb. meseleler, tartışılan ve sorgulanan önemli hususlardandır.

Gelenek Yayıncılık tarafından yayımlanan “Bediüzzaman ve Tasavvuf” adlı eser, bu konuları ele alan kapsamlı bir çalışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Eserde, çeşitli sempozyumlarda tebliğ olarak sunulmuş, konuyla ilgili sekiz makale bulunmaktadır. Eserde Bediüzzaman’ın tasavvuf anlayışı ayrıntılarıyla ele alınmış, araştırmacıların hizmetine sunulmuştur. Yazar biyografileri, İçindekiler, Makaleler ve İndeks’le birlikte 160 sayfadan oluşan eser, Bediüzzaman’ın tasavvuf anlayışını ayrıntılarıyla ortaya koyması bir yana, İslam dünyasında, fikir adamları tarafından Bediüzzaman’ın fikirlerinin her yönüyle incelendiğini ve onun fikirlerinin kabul edilip Bediüzzaman’a İslam tarihinde müstesna bir yer verildiğini göstermesi bakımından önemlidir.

Birinci Makale: Bediüzzaman’ın Hayatı ve Eserlerinde Tasavvuf ve Tarikat (Prof. Dr. Hamid Algar)

Hamid Algar makalesine, Risale-i Nur hareketinin tasavvufi cemaatlerle aralarında benzerlik olduğu iddiasının doğru olup olmadığını sorgulamakla başlar. Yazar makalesinde, tasavvufi unsurların Said Nursi’nin hayatında ve eserlerindeki önemini değerlendirme çabasındadır. (s.11) Yazara göre dikkat çekici bir husus, Said Nursi’nin kendisine şeyh olarak tarikat şeyhlerinden birinin yerine Kur’an’ı seçmesidir. Bu itibarla yazar, Risale-i Nur’un doğrudan Kur’an’dan mülhem olduğunu ve Risale-i Nur’un kendine has bir Kur’an tefsiri olduğunu vurgular. (s.19) Yazar, Bediüzzaman’ın ve Risale-i Nur’un tarikatın ve hakikatin en son noktasını anlamak noktasında da yeterli olduğunu belirtmekte, Risale-i Nur’un, kendi içersinde bütün tarikatların özünü barındırdığını vurgulamaktadır. (s.27)

İkinci Makale: Bediüzzaman Said Nursi’nin Tasavvuf Değerlendirmesi (Doç. Dr. Bilal Kuşpınar)

Makalesinde Bediüzzaman’ın felsefe, mistisizm gibi konulara vakıf olduğunu vurgulayan yazar, Bediüzzaman’ı, zamanın ihtiyaçlarına karşı çareler sunan kuşatıcı bilgi sahibi bir alim olarak tasvir eder.

Yazara göre, tasavvufi ekollere karşı her ne kadar hürmetkar bir tavır sergilemiş olsa da Said Nursi onlardan hiçbirini temsil etmemektedir. (s.38) Nursi’nin tasavvuf tarikinin daha deruni boyutlarını ve psikolojik mertebelerini tahlil ettiğine dikkat çeken yazar, burada dikkat çekici hususun, Nursi tarafından bu zamanda bu yolun tehlikeli, zorlu, zararlı ve dar olduğunun ortaya konulmasıdır.(s.42)

Özetle, Nursi’nin yürüdüğü yol tamamen Kur’an’a dayanır, diğer tarikatlere nisbetle daha kısa, daha geniş ve selametli ve evrenseldir. Ayrıca Risale- i Nur’un olgusal (mana-i ismi) ve varoluşşal (mana-i harfi) şeklindeki yaklaşımı onu vahdeti şuhud ve vahdeti vücud ekollerinden kesin çizgilerle ayırmakta ve farklı kılmaktadır.

Üçüncü Makale: Mevlana Celaleddin Rumi’de ve Said Nursi’de İnsan Kavramı (Doç. Dr. Bilal Kuşpınar)

Yazar, Nursi ve Mevlana’da insanın, merkezi bir varlık olarak dünyaya konulduğunu vurgular. İnsan her ikisinde de tüm kainâtta kendine özgü ayrı bir yerdedir.(s.56) Her ikisi de insana verilen emaneti ‘ene’ olarak tarif etmiştir. İnsan ene sayesinde kainât tılsımını açar.

Her iki alime göre de insanın tekamülü için üç aşamalı bir görevi tamamlaması gerekir. A) İnsan firavunlaşmış nefsini zabtetmeli. B) Akıl-kalp, akıl-nefis mücadelesinde orta noktayı bulmalı. C) Zahiri ve batınî bütün hassalarını gerçek sahibinin hizmetine vermeli. (s. 62) Said Nursi’nin kalp ve akıl arasındaki dengeye verdiği aşırı öneme karşılık, Rumi’nin kalbi aklın üstüne yerleştirdiği izlenimi ikisi arasındaki farklılıktır. (s. 64) Her iki alim de akıl ve kalbin alt bölümlerini irade ve aşk olarak tanımlamıştır. Her ikisinde de muhabbet kainâtın varoluş sebebidir ve bu muhabbet kainâtın en cami meyvesi olan insanın kalbine dercedilmiştir.

Dördüncü Makale: Bediüzzaman Said Nursi ve Tasavvuf Geleneği (Muh Machasin)

Yazar, yazısına Bediüzzaman’ı kesin bir şekilde bir ekole mâl etmenin mümkün olmadığını vurgulayarak başlar. “Nursi tasavvufa karşı mıdır, yoksa taraftar mıdır, tasavvuf karşısında onun yeri nedir?” sorularına cevap arayan yazar, Risale-i Nur hareketinin tasavvufi bir hareket olmadığını vurgular. (s.71)

Said Nursi’nin Vahdet-i Vücud ehlini masivayı terk etme sırrıyla Allah’tan başka her şeyin vücudunu inkar ettikleri için eleştirdiğine değinen yazar, onun bütün mevcudatı ‘pencere-i tevhid’ olarak gördüğünü belirtir. (s.76)

Bediüzzaman’ın İmamı Gazali Abdülkadiri Geylani ile olan ilişkilerine de değinen yazar, bireysel ve toplumsal düzlemde hastalıkları tedavi etmede Said Nursi’nin Gazali’den farkını ortaya koyar. Yazara göre Nursi daha çok toplumsal kaygılarla hareket etmektedir. [Burada, Said Nursi’nin her bir ferdin imanını kaybetme tehlikesi üzerine duyduğu büyük endişeleri de hatırlatmak gerekir. Ayrıca, eserin bu bölümü (s. 81) büyük ihtimalle çeviri hatalarından dolayı anlaşılamamaktadır.]

Beşinci Makale: Said Nursi ve Tasavvuf, Velinin Birliğinden Sofinin Birliğine (Prof. Dr. Cafer bin el-Hac es-Sulami)

Yazısında, Said Nursi’nin İslam tasavvufunun, vahdeti vücuda karşı aldığı tavır, tarikatlarla tasavvufa karşı olanlara karşı takındığı tavrı incelemek istediğini bildiren yazar bu makalesini vahdeti vücut anlayışı ile sınırlamaktadır. Bu makalede Nur risaleleri ile tasavvufun Kur’an hizmetinde birleştikleri ve ayrıldıkları noktalar ve bunların sebepleri incelenmektedir.

Bediüzzaman’ın İbni Arabi’yi nasıl ve neden ele aldığını ve onun ekoline karşı takındığı tavrın ne olduğunu sorgulayan yazar her şeyden önce Said Nursi’nin amacının onu aşağılamak veya bazılarının yaptığı gibi onu dinden aforoz etmek olmadığını vurgular. (s. 88)

Yazar Risale-i Nur’un birçok yerinde vahdet-i vücut söylemine dayalı tasavvufi bilginin eksikliğinin vurgulandığına dikkat çeker ve Bediüzzaman’ın Kuranî ve imani bilgiyi tercih ettiğini ifade eder. (s. 91). [Bu makalede çeşitli eserlerden ve Risale-i Nur’dan yapılan alıntılar dipnotla gösterilmemiş. Bu durum, makaleyi inceleyenlerin, kaynağın doğruluğuna ulaşmasını engellemektedir.]

Altıncı Makale: Said Nursi’nin Vahdet-i Vücuda Bakışı (Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay)

İslam düşüncesindeki vahdet-i vücut ve Batı düşüncesindeki panteizm terimlerini kısaca açıklayan yazar, genel olarak panteizmin tanrının şahsiyetini, istiklalini, iradesini ve insanın hür iradesini ortadan kaldırdığı hususunda kanaat olduğuna dikkat çeker. (s.98).

Yazar, Said Nursi’nin Vahdet-i Vücut’tan panteizmi veya maddeciliği ayırmaya özen gösterdiğine dikkat çekmektedir. Maddeler halinde bu mesele ile ilgili bazı uyarılara yer verir.

Yedinci Makale: Bediüzzaman’da Muhabbet (Prof. Dr. İbrahim Canan)

Bediüzzaman’ın tefekkürî, amelî ve tatbikî hayatında muhabbet ve sevginin müstesna bir yer tuttuğunu ifade eden yazar, onun muhabbetin sebebini, cemal, kemal ve ihsan diye özetlediğini ifade eder. (s.106) Yazar, Bediüzzaman’ın insan telakkisini ortaya koymak için, “muhabbetin mahiyeti nedir, neye karşı ve niçin bu muhabbet vardır” sorularını irdeler. (s. 109)

“Nursi Antropoloji” (Bediüzzaman’ın İnsan Görüşü) başlığı ile yazar, Bediüzzaman’ın insan tahlillerine yer verir. Buna göre; Bediüzzaman’ın muhabbet anlayışı onun insan telakkisinin bir parçasıdır. Bediüzzaman’ın muhabbet anlayışını kavrayabilmek için onun insan anlayışını da bilmek gerekir. Bu sebeple yazar, Bediüzzaman’ın insanı nasıl aldığına değinir.

Muhabbete muhabbet, adavete adavet fikirlerini de açıklayan yazar, Bediüzzaman’ın gayr-i Müslimlere muhabbet meselesini orijinal bulur. Bu fikirler, yerleşik İslam alimlerinin fikirlerinden farklıdır. Bu, küreselleşen dünyada, ehl-i kitapla diyalog ve dostluk faaliyetlerine teşvik eden bir yorumdur. Yazar Bediüzzaman’ın bu yaklaşımını bir gerilik değil, kaybolan İslamî bir düsturun ihyası olarak yorumlar. (s. 132)

Sekizinci Makale: Risale-i Nur Penceresinden Kur’an’a Göre Şefkat ve Merhamet (Dr. Abdülkadir Muhammed Ahmed)

Şefkat ve rahmet kelimelerinin anlamlarını açıklayan yazar, Bediüzzaman’ın Allah’ın rahmetini ihtiva eden Bismillah lafzına vurgu yaptığını; rahmaniyet, rahimiyet, rahmet-i İlahiye kavramlarından hareketle, Said Nursi’nin, Allah’ın rahmetinin bütün mahlukatta görülen yansımaları üzerinde durduğunu belirtir.

Yazar yazısında, insanlar arasında rahmetin en güzel örneğinin Resulullah olduğunu Risale-i Nurdan ve çeşitli tefsirlerden alıntılarla açıkladıktan sonra “Anne-Babanın Rahmetleri” ve “Şefkat Kahramanı Olarak Kadınlar” başlıkları ile, Risale-i Nur’dan alıntılarla, anne babaya nasıl davranılması gerektiğini ve Nursi’nin şefkati kadınlarla nasıl irtibatlandırdığını örneklerle ele alır.

Sonuç olarak bu yazıda, Risale-i Nur ışığında rahmetin muhtelif türleri ortaya konulmuş ve faziletli bir insan toplumunun oluşturulması için böyle bir hasletin gerekliliğine dikkat çekilmiştir.

***

Bu eser hakkında genel bir değerlendirme yapmak gerekirse şunları söylemek mümkündür? Bediüzzaman’ın tasavvuf anlayışını ayrıntılarıyla ortaya koymaya çalışan yazarların buluştukları ortak nokta, Risale-i Nur’un bir tarikat öğretisi, Bediüzzaman’ın da bir tarikatın kurucusu olmadığıdır. Bediüzzaman yetiştiği sosyal çevre itibariyle tarikatlarla ve onların kurucularıyla bir müddet irtibat halinde olduysa da, hiçbir tarikata mensup olmamış, kendine üstad olarak da Kur’an’ı seçmiştir.

Ayrıca, “tarikatların nokta-i müntehası” olan “iman hakikatlerini açığa çıkarma” vazifesinin Risale-i Nur tarafından yerine getirildiği, bu yönüyle Risale-i Nur’un tarikatların özünü teşkil ettiği, Risale-i Nur yolunun hem daha geniş, kısa, hem de daha selametli olduğu, yine Risale-i Nur’un evrensel nitelikler taşıdığı değinilen önemli hususlar arasındadır.

Sonuç olarak eser, Bediüzzaman’ın tasavvuf anlayışını ve tasavvufî ekoller arasındaki yerini, diğer araştırmacılara da kaynak teşkil edebilecek şekilde ortaya koymaktadır. Bediüzzaman’ın her yönüyle incelenmeye değer bir alim olduğu bu tür çalışmalarla açıkça gözler önüne serilmektedir.