Bediüzzaman Said Nursi ve Nurculuk

Bu hafta Kitaplık köşemizde, İhsan Işık tarafından kaleme alınan "Bediüzzaman Said Nursi veNurculuk" isimli eseri inceleyeceğiz. Kitap, daha önce Ünlem Yayınları arasında çıkmıştı. 1995 yılındaBeyan Yayınları tarafından yeni baskısı yayınlandı. Kitap, Said Nursi ve eserleri üzerine yapılan bir çok çalışmadaolduğu gibi, Said Nursi’nin hayatını anlatan bölümle başlıyor ve daha sonra eserleri hakkında bilgilerin yer aldığıbölümün ardından Bediüzzaman ve Nurculuk hakkında değişik görüşlere yer verildikten sonra, 1960 sonrası Nurtalebelerinin faaliyetlerini değerlendiriyor. Kitabın son bölümünde ise Risale-i Nurlardan seçmelere yer verilmiş.

Biz kitabı incelerken bu bölümleri kitaptaki başlıklar altında ele alıp değerlendireceğiz.

I. Bölüm: Hayatı/Mücadelesi

Hayatı ve Eserleri isimli alt başlıklı birinci bölümüyle kitap, Bediüzzaman üzerine yazılmışbiyografik çalışmalar içerisinde, gerek içerdiği ayrıntılı bilgiler, gerekse kurgulama açısından en derli topluolanlarından biri. Ancak, bu bölümde bir çok eksikliklere ve yanlışlıklara rastlamak mümkün. Şöyle ki;

Bundan sonraki yazılarımızda bıkmadan eleştireceğimiz ve her fırsatta tekrarlayacağımız kronolojikyanlışlıklar ve özellikle bu yanlışlıkların sebebi olan doğum tarihi hatası—ki, yazar doğum tarihini Miladi1876, Rumi 1293 olarak göstermiştir. Doğrusu Miladi 1878, Hicri 1295, Rumi 1293’tür.

Biyografinin ilk sayfasında Tahir Paşa ile Said Nursi arasındaki ilişkinin yalnızca misafir ilişkisiolduğu ve Said Nursi’nin sık sık Paşa’nın evine davet edildiği bilgisi yer alıyor. Bu bilgi biraz eksiktir. Çünkü,Tahir Paşanın konağı sadece rahat bir mesken değil, aynı zamanda her türlü bilgi kaynağına en iyi şekilde ulaşmaimkanını sağlayan bir ilim-irfan merkezidir. Büyük bir kütüphaneyi bünyesinde barındıran Vali konağı yöreninilmiye mensuplarının sıklıkla bir araya gelerek ilmi meseleleri aralarında münazara ettikleri bir mahfeldir. Van ValisiTahir Paşa Bediüzzaman’a konağında bir oda tahsis etmiş, onun bölgenin alimlerinin yaptığı ilmi münazaralara katılmasınayardımcı olmuştur. Said Nursi Van’da kaldığı on yıl boyunca bu konakta ikamet ederken tarihi kalenin yakınında kurduğuHorhor Medresesinde kendine mahsus metodu ile eğitim faaliyetini sürdürmüştür. Bu konağın Bediüzzaman’ın hayatındaki en önemli rolü ise Paşa’nın kütüphanesinde yer alan fen ilimlerine dair bir çok kitabı mütalaa ederek okumasıolmuştur. Ayrıca yine konağa gelen süreli yayınları takip etme imkanını da bulmuştur. Burada Van Valisinin ona okuduğubir gazetede yer alan İngiliz Sömürgeler Bakanının ‘Kur’an’ın söndürülmesi veya Müslümanların elinden alınması’gerektiğini ifade eden sözleri üzerine hayatının en önemli kararlarından biri olan ve uğruna ömrünü harcamaktan kaçınmayacağı"Kur’an’ın sönmez bir güneş gibi mucize olduğunu bütün dünyaya ispat" etme kararını almıştır. Bütünbunların dışında, Tahir Paşa Said Nursi’nin İstanbul’a gitmesini teşvik etmiş ve Said Nursi’yi Abdülhamit’e tanıtanbir mektup yazarak kendisine yardımcı olunmasını rica etmiştir. Görüldüğü üzere Tahir Paşa’nın Said Nursi ileolan ilişkisi sadece sık sık ziyarete gelen bir misafir ile konak sahibi ilişkisi değildir.

Biyografi bölümünde göze çarpan bir diğer yanlışlık ise Said Nursi’nin İstanbul’da tutuklanmasınınardından Selanik’e gittiği ve II. Meşrutiyetin ilanında Selanik’te olduğu şeklindeki bilgidir. Said Nursi, II. Meşrutiyetinilanında İstanbul’dadır ve zamanının pek çok gazetesinde yayınlanan ‘Hürriyete Hitap’ adlı nutkunu ilk defa buradaokumuştur. Daha sonra İttihatçılar tarafından Selanik’e davet edilmiş ve Meşrutiyetin ilanından üç gün sonra, Hürriyetedair nutkunu Selanik Meydanı’nda tekrarlamıştır. Kaldı ki İttihatçılarla da ilk defa Selanik’te değil İstanbul’ailk geldiği sıralarda tanışmıştır.

Yazarın düştüğü en belirgin yanlış 1911 yılında gerçekleşen Şam seyahatinin ardından Van’a döndüğünedair bilgidir. Halbuki Said Nursi, Şam’dan tren yoluyla Beyrut’a oradan da deniz yoluyla İzmir üzerinden İstanbul’a geçmişve Sultan Reşad’ın cülûs-ü hümayununun ikinci yıldönümü törenlerine katılmıştır.

Kitapta yer alan bir başka yanlış ise "….Burdur ilinin Eğirdir ilçesine bağlı Barla köyüneikamete mecbur edildi." ifadesidir ki, değil araştırmacılar, bu gün artık Said Nursi hakkında sözlü kültüresahip olanların dahi bildikleri gibi Eğirdir ve Barla, Burdur’a değil Isparta’ya bağlıdır.

Biyografinin sonunda Said Nursi’nin son yolculuğunun Isparta’dan Van’a olduğu ve Van’a giderken Urfa’davefat ettiği ifade edilmiştir. Ancak, Bediüzzaman ağır hasta iken talebelerine Urfa’ya gitmek istediğini birkaç keretekrarlamış; bu yüzden onu Urfa’ya götürmüşlerdir. Kısacası seyahatin amacı Van’a gitmek değil, Urfa’ya gitmektir.

I. Bölümün, "Mücadelesi" alt başlığı altında, Risale-i Nurlardan yapılan alıntılarladaha da genişletilmiş ve detaylandırılmış bir biyografi ile karşılaşıyoruz. Bu bölümü, Meşrutiyet Dönemi,Cumhuriyet Dönemi, diye iki başlık altında inceleyen yazar, Cumhuriyet dönemini de Mustafa Kemal Dönemi, İnönü Dönemive Menderes Dönemi diye üç ayrı başlık altında incelemiş. Risale-i Nurlardan yapılan alıntılarla dönemin olaylarınıanlatmaya çalışan yazarın bu konuda başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Yalnız yazar, Said Nursi’nin hayatındaki dönemlerianlatırken, özellikle Eski Said’den Yeni Said’e ve Üçüncü Said dönemine geçişleri, kesin tarihlendirmelere tabitutmuş, bu geçişlerin uzun yıllar alan bir süreç olduğunu atlamıştır.

II. Bölüm: Fikirleri

Yazar bu bölümde, Risale-i Nur Külliyatında yer alan eserleri incelemiş ve bu kitapların içeriklerinitespit etmeye çalışmış. Kitapların içindeki bölümleri de ele alan yazar, her bölümün hangi konuyu incelediğinive bölümün hangi kavramlarla ilgili olduğunu araştırmış ve kısa tanıtım yazılarına yer vermiş. Yazar bu çalışmasıyla,benzer kitaplardan ayrılarak bir yenilik getirmiştir. Ancak tanıtım yazılarının kısa, bazen bir cümle oluşu amacaulaşmak için yeterli olamamıştır. Bu bölümün, Risale-i Nurlarda hangi kavramların ve meselelerin yer aldığını göstermesiaçısından faydalı bir çalışma olduğu tartışmasızdır. Bölüm başlıkları ile beraber incelenen kitaplar şunlardır:Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar, Şualar, Sözler ve Mektubat.

Yine kitabın bu kısmında yer alan "Çeşitli Konulardaki Görüşleri" alt başlığı altında,Said Nursi’nin Şeriat, Kur’an, Sünnet, Cihad, Hac, Tarikat, Deccal, Kafirler, İslam Birliği, Ehl-i Şia ve Aleviler,Milliyetçilik ve Irkçılık, İslam ve Batı Medeniyeti, Kadın, Siyaset, Halk, Meşrutiyet, Cumhuriyet, Laiklik,Kapitalizm, Komünizm vb. konulardaki görüşlerini ortaya koyan Risale-i Nur Külliyatından alıntılara yer verilmiş.

III. Bölüm: Bediüzzaman ve Nurculuk Hakkındaki Görüşler

Said Nursi Kimdir ve Risale-i Nur Nedir? sorularına cevapların arandığı bu bölümde yazar, Bediüzzaman’ınve Nur Talebelerinin görüşlerine yer vererek Said Nursi ve Risale-i Nurlara içeriden bir bakış yakalamayı denemiş.Ayrıca, Risale-i Nur camiası dışında yer alan ‘siyasal islamcı’ yazarların ve ‘Batıcı’ yazarların görüşlerine deyer vererek, dışarıdan bir bakış gerçekleştirmeye çalışmış, bununla—sözde—objektifliği sağlamayı ve toplubir bakış sunmayı amaçlamıştır.

IV. Bölüm: Bediüzzaman’ın Vefatından Sonra

Yazar bu bölümde, 1960 sonrasında Nurcular hakkındaki davalardan ve tebliğ hizmetlerinden bahsetmiş,ardından Nurcuların çeşitli konulardaki görüşlerini eleştirmiştir. Bu konunun ele alındığı 175-217. sayfalararasındaki 42 sayfada davalara ve hizmetlere ilişkin yalnızca dört sayfa yer ayrılmıştır. Diğer 38 sayfa gerek yazarınkendisinin gerekse diğer yazarlardan alıntıladığı siyasi eleştirilerden meydana gelmektedir. Bu başlık altında yeralan "Bazı eleştiriler" bölümünde, Ali Bulaç’tan yapılan alıntılar, iddiadan öteye geçmeyen demagojiktartışmalardan oluşmaktadır. Özellikle, Said Nursi adına geliştirilen evren anlayışının "mekanik evren anlayışı"olduğu iddiası dayanaksızdır. Bu iddia tamamen yanlış ve tutarsız bir yorumun sonucudur. Çünkü, Nur Talebeleri,Allah’ın kainatta her an yaratmaya devam ettiğini, Halık sıfatının tecellilerinin en küçük mikro organizmadan,uzaydaki galaksilere kadar her alanda her an gerçekleştiğini bizzat Risale-i Nur’dan ders almışlardır. Dolayısıylayayınladıkları eserlerde mekanik bir evren anlayışını değil, kainattaki mükemmelliğe ve güzelliğe dikkat çekerekülfet perdesini kaldırarak, eserden müessire geçişe yardımcı olan bir anlayışı hedeflemişlerdir. Dayanaktan yoksunböyle bir iddiaya yer vermek objektifliği yakalamak amacından daha çok, yazarın yaftalama düşüncesiyle hareket ettiğiizlenimini vermektedir. Ali Bulaç’ın mesnetten yoksun bir diğer iddiası ise, Amerika ve NATO’nun ve dolayısıyla Batılıemperyalist güçlerin Ehli-i Kitap oldukları için Nur Talebeleri tarafından desteklendiğidir. Sayın Ali Bulaç, çokorijinal(!) bir akıl yürütme örneği vererek, ‘Ermenilerin de Ehl-i Kitap olması sebebiyle Ermeni Terörüne de göz müyumalım’ diye soruyor. Tabii bu tarz bir akıl yürütmeyi ancak Ali Bulaç yapabilir ve bu demagojinin ancak onun mantığındabir izahı olabilir. Nur Talebelerinin Hıristiyan milletlere Ehl-i Kitap oldukları için yakın durdukları doğrudur.Ancak olayın devletler arası ilişkiler ve uluslar arası politikadaki boyutunda ise komünist Sovyetler Birliği’nindinsizliği bir devlet politikası yapmasına karşılık anti komünist devletlerin de dine önem vermeleri ve dini önplana çıkarma tavsiyesinden öte bir taraftarlık ve destek anlamı taşımamaktadır.

Yazarın eleştiriler bölümünde yer verdiği bir başka isim ise, Hüseyin Okçu. Sayın Okçu NurTalebelerinin Üstadları hakkındaki hüsn-ü zan ve muhabbetlerinden rahatsız olduğu için olacak, bu muhabbeti aşırıbulmaktadır. Bunun kime, ne zararı olduğunu anlamakta güçlük çektiğimiz için bir takım kafaların Said Nursi’dekusur arama ve "o da bizim gibi bir insandı," "o da diğer alimler gibi bir alim" mealindeki cümleleriniye tekrarlama sevdasında oldukları sorusunun cevabını aramaktayız. Ayrıca kitabın birinci bölümündeki bilgilereyer veren yazarın, niye böyle taraflı ve art niyetli yazılara "objektif davranma" bahanesiyle yer verdiğiniise alıntı yaptığı yazarlarla aynı kafadan olmasıyla izah edebiliriz. Bir bakıma yazar kendi her nedense açıkçaifade etmek istemediği görüşlerini başkalarından yaptığı aktarmalarla ortaya koymaya çalışmaktadır.

Ayrıca Nur talebelerinin diğer İslami gruplara küçültücü ve tenkid edici gözle baktığı iddiaediliyor ki, örnek verilmediği için kimin küçük düşürüldüğünü yazıdan anlamak mümkün olmamaktadır. İslamiyetdışındaki diğer Ehl-i Kitap insanları dahi kendilerine yakın bulan ve onları diğerlerine tercih eden bir anlayışınsahiplerinin, Müslüman kitleleleri küçük gördüğü iddiası tamamen bir tarafgir kafanın ürünüdür. Kaldı ki sayınOkçu, yazısında Nur talebelerini küçük düşürmek için elinden geleni yaparak, şecaat arz ederken sirkatindenbahsetmektedir. Kitabından ve daha önceki yazdığı dergi ve gazetelerden anlaşılacağı üzere siyasal İslam taraflısıolan yazar, Nurcuları depolitizasyonla suçlamakta ve Nurcuların bütün mesailerini iman hizmetine adamayı hedefedindiklerini göz ardı etmektedir. İran’da gerçekleşen devrimi "antiemperyalist ve İslami" diye niteleyen görüşlereyer veren yazar, Nur talebelerinin bu konuda gereken hassasiyeti göstermediğini ileri sürmektedir. Elbette ki, kitabınyazarı ve yazılarından alıntılara yer verilen yazarlar gibi düşünmeyen ve tebliğ hizmetinde iktidarı hedeflemeyenNur talebeleri, bir devlette meydana gelen rejim değişikliğinde, siyasal İslamcılar gibi heyecana kapılmayacaklardı.Nitekim, aradan geçen yıllar da bu konuda heyecanlanacak pek bir şey olmadığını gösterdi.

Bir diğer ayıklama ve sondaj yoluyla yapılan çarpıtma ise, NATO güdümünde olan Bağdat Paktı vb.uluslararası işbirliği anlaşmalarının Nur Talebeleri tarafından desteklenmesi iddiasıdır. Her vicdan ehli kabuledecektir ki bu destek, NATO güdümünde olduğu için değil, İslam Aleminde meydana gelen yakınlaşma ve işbirliğihareketlerinin güçlenmesi ve Müslüman ülkelerin birbirine en küçük bir yakınlaşması için verilmiştir.

Yazarın diğer eleştirileri ise iç siyasete yöneliktir. Yazar, özellikle Demokrat Parti sonrasındakiAdalet Partisi ve Doğru Yol Partisi’nin Nurcular tarafından desteklenmesini yanlış bulmaktadır. Ancak satır aralarındananlaşıldığı üzere Milli Nizam Partisi’ne ve devamı partilere kendini yakın hisseden yazarın ve bu düşüncedeki diğeryazarların asıl derdi, Nurcuların niye "demokrat çizgiyi" destekledikleri değil, niye geçmişteki Milli NizamPartisi’ni ve onun çizgisindeki diğer partileri desteklemedikleridir. O kadar ki kitapta bu konunun incelendiği alt başlığınadı "Erbakan ve Partilerinin Dışlanışı"dır. Bu tavrın yazara özgü olmadığı, "biz de dindarızNurcular da dindar, niye bunların oylarını almayalım" düşüncesinden hareketle Nurcuları bir oy potansiyeliolarak gören siyasi çevreye ait olduğu herkesin malumudur. Bu konuda yaptığı alıntıların içeriği, yıllardırgerek gazete ve dergilerde gerekse kamuoyunda bir çok kere tartışılmış fikirlerden oluşmaktadır. Tekrardan kaçınmakamacıyla bunlardan söz etmeyeceğiz.

Kitabın bu kısmındaki en büyük olumsuzluk, yazarın, kendi düşüncesine ve siyasi anlayışına aykırıgelen her fikri, yanlış olmakla yaftalama kolaylığına düşmesidir. Bu kısımdaki tek olumlu unsur ise; NurTalebelerini ağır bir dille eleştirmesine rağmen Risale-i Nur ve Said Nursi’ye saygıyı elden bırakmamasıdır.

V. Bölüm: Bediüzzaman Said Nursi’nin Eserlerinden Seçmeler

Başlıktan da anlaşılacağı üzere, bu bölümde Risale-i Nurlardan seçmeler yer almaktadır. Seçme yapılaneserler şunlardır: Gençlik Rehberi davasının müdafaası, Tesettür Risalesi, Ehl-i Sünnet, Ehl-i Şia ve Aleviler hakkındabölümler, Münacaat’tan bölümler ve bazı Mahkeme kararları.

Kitabın IV. bölümü dışında diğer bölümler için yazarın objektif davrandığını söylemek mümkün.Ama yazarın bu bölümde kullandığı üslup ve yaptığı alıntılar, kitabın esas olarak bu bölüm için yazıldığı,diğer bölümlerin ise bu bölümün "hazmedilmesine" yardımcı olması için kaleme alındığı izleniminivermektedir. Yazarın ustaca kullandığı "alıntılama" tekniğinin ise, objektifliği yakalamaktan daha çok,yazarın düşüncelerinin başka yazarların ağzından söyletilmesinin aracı olduğu gözden kaçırılmayacak kadarsarihtir. Kabul etmek gerekir ki yazar, dipnot tekniğini amacına en uygun şekilde kullanmıştır. Ancak kitabına temelyaptığı kaynakça kısmının, birinci el kaynak olan Risale-i Nurlar hariç, temel eserlerden mahrum ve yetersiz kaldığınısöyleyebiliriz.

Son olarak yazarın amacının, üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu söylemek mümkün. Yaniyazarın amacı bu kitap yoluyla, Said Nursi ve Risale-i Nurların tahlili ve değerlendirilmesi değil, Nur Talebelerininsiyasi açıdan eleştirilmesidir.