Vehhabilik

Mahiyeti acz, fakr ve zaaftan yoğrulan insan, dünyaya gelişinden itibaren büyük bir maceraya atılır.Çevresinde olup bitenlerle alakadar olur. Yakın çevresiyle alakadar olduğu gibi yıldızlarla, kainatla ve en önemlisiyaraticisiyla alakadar olur. Yaratıcının vahyiyle hayatı, değer yargıları değişir. "Otuzuncu Söz"dekianlatımla enenin hayır ciheti hayata rehber olur. İnsan Hz. İbrahim gibi hakikat ilmine de talip ise "La uhubbil âfilin"diyerek adım adım tevhide ulaşır. Onu için de içinde bulunduğu sosyal ortam ve yaşı onu bu maksadından alıkoyamaz.

Ancak vahyin anlaşılabilmesi için Yaratıcı, insana akıl bahşetmiştir. Vahiy üç killi muarrifi(Kitap, Resul ve Kainat) çözebilmek için verilen bir ilahi ikramdır.

Vahyin pratiğe dökülmesi: Sünnet-i seniyye

Hira mağarasında vahyin gelmesinden itibaren Hz. Peygamber hal, hareket ve tavırlarıyla insanlığa örnekolmuş, hakikat ilmini insanlara öğretmiştir. Nübüvvetin feyziyle ve in’ikasıyla inanılmaz kalp katılığına sahipşahıslar erişilmez yıldız olmuşlardır. İmam-ı Rabbani’nin dediği gibi Sünnet-i seniyyeyi esas tutan, Habibullahınzılli altında makam-ı mahbubiyete mazhar olur. Makam-ı mahbubiyete ulaşan insan için sırr-ı kainat çözülmüş,aczin kuvvet, fakrın Rahman ismine ulaştırıcı bir güç olduğu, her şeyin mana-i harfi ile bir değer ifade ettiğianlaşılmıştır.

İslam tarihinin genel seyrine baktığımızda Hz. Peygamber dönemi ve özellikle Hz. Ali dönemine kadarkidevirde Kur’an’ın anlaşılmasında, kulluk prensiplerinde bir anlaşılamazlık, bir yorum farklılığı yoktu. İslam sınırlarınıngenişlemesi neticesinde, özellikle farklı dinlerin, kültürlerin İslam sınırlarına dahil olmasıyla ve siyasetfitnesinin İslam’a bulaşmasıyla bid’a tabir edilen ve İslam’ın aslında olmayan hurafeler dine girmiştir. Bu noktada enönemli iki etken, Yunan Felsefesi ve İran milliyetinin ayrılmaz parçası olan Mecusiliktir. Özellikle Yunan Felsefesininetkileriyle İslami olmayan İslami ekoller ortaya çıkmış ve Kur’an’ın aslına, özüne aykırı bir çok fikir ortayaatmışlardır. Bunlardan Mutezile ve Cebriye Allah’ın sıfat ve şuunatında, kader ve cüz’i irade gibi mesellerde hatayadüşmüş, nurlu Sünnet-i seniyye yolundan çıkarak batağa saplanmışlardır.

Vehhabiliğin fikri altyapısı

Sünnet-i Seniyye çizgisinden sapmalar sadece o yıllara mahsus kalmamış, sonraki yıllara da sirayet itmiştir.Böyle olunca da bid’a ve dalalet mezhepleri sona ermemiştir. Zaten illetin yerine hikmetin ikame edildiği, ahiret yerine dünyanınasıl maksat yapıldığı bir ortamda sona ermesi de beklenemezdi. Nitekim 18. yüzyılda ortaya çıkan ve Sünnet-iseniyye çizgisiyle bağdaştırılması imkansız olan Vehhabilik de böyle bir mezheptir.

Vehhabiliğin kökü İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el Cevzi’ye dayanır. Kurumsal olarak ortaya çıkışı buimamlardan yaklaşık 400 yıl sonradır. Yani Vehhabilik, Teymiyye ve Cevzi’nin yorum ve aksiyonları temel alınarak ortayaatılmıştır.

İbn Teymiyye, Abbasi Devletinin Moğollar tarafından ortadan kaldırılmasıyla Müslümanların siyasiotoriteden yoksun hale geldiği, başta kültür ve medeniyet şehri Bağdat olmak üzere pek çok yerleşim biriminin tahripedildiği, Haçlı saldırılarının devam ettiği, bid’a ehli veya sapık fırkaların iç isyanlara giriştiği ve ümmetiçinde bir çok yeni tartışma ve temayülü alevlendirdiği, mezhep taassubunun son derece yaygın olduğu, dini ve siyasiher fırkanın kendi görüşlerinin üstün gelmesi için muhaliflerini yok etmeyi göze aldığı ve hurafelerin alabildiğineyayıldığı bir ortamda yaşamıştır.

Evvelce de belirttiğimiz gibi Felsefe ve Tabiat Bilimlerinin İslam aleminde son derece yaygınlaştığıbir ortamda yetişen İbn Teymiyye, İslam toplumunda sosyal ve dini ıslahatlar gerçekleştirmek için büyük gayretsarfetmiştir. Kendisini Selefi olarak tanımlar. Örnek aldığı kişiler Selef-i salihindir. Diğerlerini şiddetlereddeder.

Kendine rehber edindiği bir düstur vardır: Kur’an ve Resulün dışındaki her şeye sırtını döner.

İbn Teymiyye Tasavvuf, Panteizm (Vahdet-i Vücut), Kelam, Felsefe ve tüm batıl itikadların İslam’ı aslındanuzaklaştırdığını savunmuştur. Nebilerin ve velilerin türbelerinin ziyaretini engellemeye çalışmıştır. Şahsıitibariyle radikal ve aksiyonerdir. Ancak ilmi birikimi inkar edilemeyecek kadar derindir.

İbn Teymiyye, Kelam ve Felsefenin İslam dışı olduğunu; Cüveyni, Gazali ve Şehristani gibi hayatlarınıbu ilimlere adamış kelamcıların, neticede eksikliklerini fark ederek Kur’an’a yöneldiklerini söyler.

İbn Teymiyye özellikle Mutezile imamlarına karşı çıkmış, onlarla mücadele etmiştir."Rasyonalist İslamcı" olarak bilinen Mutezilelerin "akıl her şeyi bulabilir" şeklinde kabaca tasviredebileceğimiz fikirlerine şiddetle karşı çıkmıştır. Bununla kalmayan İbn Teymiyye, Eşarilik akımıyla bile müzakereleregirişmiş, görüşlerine karşı çıkmıştır. (İbn Teymiyye-Eşari çekişmesi konumuzun dışındadır. Burada bunlarınbelirtilme nedeni, Vehhabiliğin ilmi alt yapısını göstermektir.)

İbn Teymiyye’nin Mutezilelerle giriştiği müzakereler, genelde, Allah’ın Zat ve sıfatı, akıl-vahiy ilişkisi…gibi konularda gerçekleşmiştir.

İbn Teymiyye’ye göre kelamcılar sistemlerini sadece akıl, hadisçiler nakil, sufiler ise irade üzerinekurmuşlardır. Kendisi akıl-nakil ve iradeyi bir bütün halinde uzlaştırmaya ve bunlar arasında bir ahenk kurmaya çalışmıştır.

İbn Teymiyye, Vahdet-i Vücut anlayışına şiddetle karşıdır ve İslam’a aykırı bulur. Muhyiddin-iArabi’ye Füsusu’l Hikem’i okuyuncaya kadar ilgi duymuş, bu eseri okuduktan sonra bunların İslamla bağdaşır fikirlerolamayacağını ileri sürmüş ve şiddetle karşı çıkmıştır.

Teymiyye, tasavvufun zühd ve ahlak boyutunu kabul eder. İlk dönem mutasavvıflarına olumlu yaklaşır.Ancak tasavvuf felsefesine, özellikle hulul, ittihad, vahdet-i vücud gibi kavramlarla ifade edilen görüşlere çok serttenkitler yöneltmiştir.

İbn Teymiyye vahdet-i vücudcuları, "Allah’ın, nebilerin ve velilerin kaplarıyla insanlara küfürve sapıklık şarabı içiren, gerçek velilerin ifadeleri içine münafıkların ve kafirlerin sözlerini yerleştirip Müslümanlarasunarlar" diye anlatır.

Tasavvuf ehlinin kendine özgü kıyafet giymelerini de eleştirir.

Kitap ve Sünnetin dışına çıktığına inandığı mutasavvıflara "Şeytanın Velileri" adınıvermiştir.

Vehhabiliğin çıkışı

İbn Teymiyye’nin alt yapısını oluşturduğu Vehhabilik, yıllar sonra ortaya çıkmış olan bir akımdır.Kurucusu Teym kabilesinden olan Muhammed bin Abd al Vahhab’dır. 28. Mektub’ta işaret edildiği üzere Vehhabilik, Necid Bölgesindeortaya çıkmıştır. Necid Bölgesi Haricilerin Hz. Ali tarafından bozguna uğratıldığı, Müseylime-i Kezzab’ınyalancı Peygamberliğini ilan ettiği, bu nedenle Halid Bin Velid’in kılıcıyla Necid Havalisinin bozguna uğratıldığıbir mekandır. Ayrıca 9-12. asırlarda İslam alemini sarsan başka bir heterodoks hareket olan Karmatilik de bu çevredençıkmıştır.

İşte Muhammed bin Abd al Vahhab böyle bir çevrede, 1703 senesinde doğdu. Küçük yaştan itibaren ilimtahsil etti. Babasından-babası da bir Hanbeli Alimi-tefsir, hadis, fıkıh ve edebiyat gibi ilimleri öğrendi. İlerleyenyaşlarında İbn Teymiyye’nin fikirlerini öğrendi ve ona ittiba etti. (İttibaı onay tarzındadır, zira aralarındayaklaşık 400 yıl vardır.) Giriştiği müzakerelerde dini bilgilerin doğrudan doğruya Kur’an’dan ve hadisten öğrenilmesigerektiğini savunmuştur. Özellikle belirtilmesi gereken bir konu şudur: "İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el Cevzi’ninmemnu addettikleri bir şeyi Abd al Vahhab küfrü mucib ef’al kabul etmiş, muhaliflerini şiddetle reddetmiş, Asr-ısaadetten sonra zuhura gelen bid’aları ortadan kaldırmak hırsıyla harekete geçmiştir."

İbadetin dorudan doğruya Allah’a olması gerektiğini, vesilenin caiz olmadığını savunmuş, Allah’ıngayrine yemin ve duayı, enbiya ve evliyanın birini yad ile yardım dilemeyi, Ravza-i Mutahharayı, Kubur-u Enbiyayı veSalihinin mezarını ziyaret etmeyi haram saymıştır. Kur’an’ı bırakıp Delail-i Hayrat okumak bid’attır. Kubbeler,minareler Abd al Vahhab’a göre bid’attır.

Bediüzzaman’ın "Vehhabilerin dahi imamları" olarak tanımladığı İbn Teymiyye ve İbn Kayyimel Cevzi gibi zatlar, Muhyiddin-i Arabi’ye karşı fazla hücum etmişler, bir çok evliyayı inkar ve tekfir etmişlerdir.Şialara karşı, Hz. Ebu Bekir’in Hz. Ali’den daha faziletli olduğunu ispat için, Hz. Ali’nin-ki, ilmin kapısıdır-kıymetinidüşürmüşlerdir. Harika faziletlerini adileştirmişlerdir. Ayrıca Hanbeli mezhebinin zahiri katılığından veAlevilere karşı muhalefet eden yapısından din namına istifade etmişler ve bir kısım evliyanın türbelerini tahripetmişlerdir. 28. Mektup’ta belirtildiği üzere ortaya çıkmalarında gelir eşitsizliğini ve adaletsizliğini doğuransosyal ve ekonomik olaylar ve menfi milliyet fikri büyük rol oynamıştır. Menfi milliyetin mukaddesat-ı diniyeye hürmetkarolamaması, bahane buldukça ilişmeye yol açıyor. Vehhabiler de bu anlayıştan dolayı birçok anane-i İslamiyeye saldırıyorlar.

İslamiyet’i bid’a ve dalaletten kurtarmak saikiyle ortaya çıkan Vehhabilik, zamanla-28. Mektup’tabelirtildiği gibi-sosyal-siyasal ve ekonomik nedenlerden ve menfi milliyetçilik fikrinden etkilenmiş ve mecraını sapıtarakbid’aya müsait bir mezhebe dönüşmüştür. Vehhabilik meselesi sadece Abd al Vahhab ve yandaşlarının bir radikalhareketi değildir. Ehl-i Sünnet ve Cemaatin de Vehhabilik meselesinden çıkaracağı çok hikmetli dersler vardır.Ziyaret-i kubur (mezar ziyareti) ve makberistana hürmet-i şer’iyenin su-i istimali, yani mana-i harfi cihetiyle kalmayıp,kasden evliyanın mezarından, şahsından medet umma halleri ortaya çıkınca kader-i İlahi bu şirk kokan hallerden zalimVehhabi kılıncıyla insanları kurtarmıştır.

Ayrıca insanların esbaba yaklaşması, eşyanın melekut cihetinden uzaklaşmaları da Tevhid hakikatine zıtolduğu için kader-i İlahi bunu tadil etmek istemiş ve Vehhabi tasallutuna izin vermiştir.

Said Nursi, Vehhabilerin bunca seyyiat ve tahribine rağmen namaza çok dikkat etmelerini ve şeriatın hükümlerineuygun hareket etmeye çalışmalarını övmektedir. Onların dine karşı lakaytlıktan dolayı şeair-i İslamiyeyi tahripedenlerden ayrı olduğunu, dinin taassubu namına tecavüz ettiklerini belirtir ve köklerinin dışarıda olmadığındandolayı kolay yola gelebileceklerini ifade eder.

Modern Vehhabilik: "Kur’an Müslümanlığı"

Said Nursi’nin Telvihat-ı Tis’a Risalesi’nde ifade ettiği Vahdet-i Vücut hakkında görüşlerine bakılırsa,geleneksel Vehhabi anlayışı ile Risale-i Nur anlayışının farklılıkları görülebilecektir.

Bu Risalede Vahdet-i Vücut anlayışının kökeni, ehass-ı havasla avamın anlayışının farklılığıanlatılmakta ve tabiri caizse herkese layık olduğu hüküm verilmektedir. Buraya kadar anlattıklarımızdan sonra ortayaşöyle bir gerçek çıkıyor: Vehhabilerin ortaya çıkış nedenleri bid’a ve dalaleti ortadan kaldırmak iken, evvelce desöylediğimiz gibi sosyal-ekonomik ve tarihi nedenlerden ve menfi milliyet fikrinden sıyrılamamaları onların bid’aya müsaitbir mezhebe dönüşmelerine neden olmuştur. Vehhabilerin metod hatasına düşmesini ise Said Nursi "… O muharripdahi, onları tadil etmek ve ifratlarını kırmak lazım gelirken, öyle yapmayıp, bilakis o da tefrit edip köküylekesmeye başladı" şeklinde ifade etmiştir. (Burada, Risale-i Nur mesleğinde bid’a ile mücadelenin çok önemli biryer tuttuğunu ve 27. Söz, 28. Mektup, 29. Mektup ve bazı diğer Risalelerde "ulemau’s-su" ve "ehl-ibid’a"ya yöneltilen eleştirilerin Vehhabi tasallutundan çok farklı olduğunu ve ilmi hüviyet taşıdığı için21. yüzyıl insanına çok önemli mesajlar verdiğini belirtmek isteriz.)

Resul-i Ekrem (a.s.m.) hilkaten en mutedil bir vaziyette ve en mükemmel bir surette halk edildiğinden,hareketi, ahlakı ve tavırları da istikamet üzerine gitmiştir. İfrat ve tefritten kaçınmış, her zaman vasat sınırınımuhafaza etmiştir. (11. Lem’a)

Böyle bir zatın hal ve tavırları Kur’anidir, vahyidir. Dolayısıyla İslam’ın özüne, ruhuna uygundur.Bu yüzden Sünnet-i seniyye nurdur, ölçektir. İmani ve İslami hizmet prensibiyle ortaya çıkanlarda Sünnet-i seniyyeyeuygunluk aramak aklın gereğidir.

Onun için mü’minin uyanık olması gerekir. Aynı zamanda haddini de bilmesi gerekir. İbn Teymiyye gibibir allamenin bile zaman zaman hataya düştüğü Kur’ani ve Sünnete uygun yaşam tarzlarında, ufacık ilmiyle bir Müslümanveya Müslüman adayı nasıl doğrudan Kur’an’ı anlayabilecektir!

Günümüzde popüler kavramlardan birisi de Kur’an Müslümanlığıdır. Görünüşte cazibedar görülenbu kavram aslında sloganiktir. Zira hiç bir alim Kur’an dışında Müslümanlık diye bir görüş ortaya atmış değildir.İşin acı ve kasıtlı yanı Kur’an Müslümanlığı ile tarikat ve cemaatlere yönelik bir saldırı hareketinin varlığıdır.Örneğin "bizim Said Nursi’ye ihtiyacımız yok. Biz Kur’an’dan öğreniriz." gibi modern Vehhabilik anlayışı günümüzdeyaygındır.

Bu tarz görüşler ya inanılmaz bir cahillikten, cehl-i mürekkepten veyahut Risale-i Nur mesleğineVehhabi kafalıların taarruzundan başka bir şey değildir.

Vehhabiliğin zamanla değişmesi, dönüşmesi ve Teymiyye ve İbn Kayyim el Cevzi dönemindeki halindendaha radikal olması, insanları daha hikmetli davranmaya sevk etmektedir. Zira Muhammed bin Abd al Vahhab, girişmiş olduğufaaliyetlerde, işlediği cinayetlerde hep din namına hareket ettiğini, dindeki bid’aları temizlemek için uğraştığınıbelirtmiş ve kendisine soru yöneltildiğinde de İbn Teymiyye’yi delil göstermiştir. Ne yazık ki, Teymiyye’nin-hangisaik ile hareket etmiş olursa olsun-fikirleri Vehhabilik gibi radikal ve heterodoks bir mezhebin oluşmasına yol açmıştır.Bu yüzden Risale-i Nur’un esasından birisi olan şefkatin ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermek isteriz.