Tahavvülat-ı Zerrat Şerhi-33

"İkinci Nokta:

Her bir zerrede, Vâcibü’l-Vücudun vücuduna ve vahdetine iki şâhid-i sâdık vardır. Evet, zerre, acz ve cümûduyla beraber, şuurkârâne büyük vazifeleri yapmakla, büyük yükleri kaldırmakla, Vâcibü’l-Vücudun vücuduna katî şehâdet ettiği gibi, harekâtında nizâmât-ı umumiyeye tevfîk-ı hareket edip, her girdiği yerde ona mahsus nizâmâtı mürâât etmekle, her yerde kendi vatanı gibi yerleşmesiyle Vâcibü’l-Vücudun vahdetine ve mülk ve melekûtun mâliki olan Zâtın ehadiyetine şehâdet eder. Yani, zerre kimin ise, gezdiği bütün yerler de onundur. Demek, zerre -çünkü âcizdir, yükü nihayetsiz ağırdır ve vazifeleri nihayetsiz çoktur- bir Kadîr-i Mutlakın ismiyle, emriyle kàim ve müteharrik olduğunu bildirir. Hem, kâinatın nizâmât-ı külliyesini bilir bir tarzda tevfîk-ı hareket etmesi ve her yere mânisiz girmesi, tek bir Alîm-i Mutlakın kudretiyle, hikmetiyle işlediğini gösterir. Evet, nasıl ki bir nefer, takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında ve hâkezâ her bir dairede birer nispeti ve o nispete göre birer vazifesi olduğunu ve o nisbetleri, o vazifeleri bilmekle tevfîk-ı hareket etmek nizâmât-ı askeriye tahtında tâlim ve tâlimât görmekle bütün o dairelere kumanda eden bir tek kumandan-ı âzamın emrine ve kanununa tebâiyetle oluyor; öyle de, her bir zerre, birbiri içindeki mürekkebâtta birer münâsip vaziyeti, ayrı ayrı maslahatlı birer nisbeti, ayrı ayrı muntazam birer vazifesi, ayrı ayrı hikmetli neticeleri bulunduğundan, elbette o zerreyi o mürekkebâtta bütün nispet ve vazifelerini muhâfaza edip netice ve hikmetleri bozmayacak bir tarzda yerleştirmek, bütün kâinat kabza-i tasarrufunda olan bir Zâta mahsustur."

Zerrelerden müteşekkil bir alemin varlığı; tek ve varlığının gerekliliği zerreler lisanıyla ve mülkdairesinin ölçülerinde ortaya konan bir Yaratıcı olmaksızın mümkün değildir. Gerçek ve mutlak anlamda O olmaksızınolmaz. O’nun dışında hiçbir şey için bu hüküm mutlak anlamda geçerli değildir. Yani, hiçbir varlık kâinatın vevarlık aleminin "olmazsa olmaz" şartı değildir. Bu hali zerreler iki farklı şekilde ortaya koyarlar. Adetaher zerrede "Evet,Yaratıcı vardır ve birdir!" diyen iki şahit var gibidir.

Zerre şeffafiyete mazhariyeti yönünden bakıldığında belki varlık aleminin en aciz, en zayıf vekudretsiz, en ihtiyarsız elemanıdır ve "kendi"leştirdiği özellikleri yani "teşahhusat"ı yokgibidir. Yani onda gözlenen özelliklerden ve kabiliyetlerden hiçbiri ona ait ve kendinden kaynaklanıyor olarak düşünülmez.Zerrede hangi özellik varsa, Yaratıcı’sına ve sahibine aittir. Çünkü zerre maddenin, iradenin, mülkün, tabiatın vebenliğin sıfırlandığı noktadır. Bu "acz ve cümud", yani kendinden kaynaklandığı düşünülen hiçbir özelliktaşımaması, zerreyi tam bir Vacib’ül-Vücut ayinesi yapar. Bu acziyet bir taraftan zerrenin kendi başına var olamayacağınıortaya koyarken, diğer taraftan bu derece acziyet içindeki zerreyi var kılacak olanın mevcudiyetinin vacip olduğunun işaretidir.Enfüsi boyut diyebileceğimiz tek zerrede gözlenen bu hal Vacib’ül-Vücud’un var olmasını "olmazsa olmaz" şeklindeortaya koyan birinci şahittir. Diğer şahit ise zerrenin bütün kâinatta cari olan genel geçer kanunlara uyumu ile yinezerrelerden oluşmuş bir alemin, onu teşkil eden unsurların hiçbirinde var olmayan sonsuz ve mutlak bir kudretingerekliliğini ortaya koyar. Bütün zerreler arasındaki muhteşem irtibat her birinin diğerine göre anında konum değiştirmesive hepsinin her birinin haline uygun bir konum içine girmesi tek kaynaktan emir aldıklarının, bütün nizamı bilip herbirine o nizama uygun bir konum için emir verebilecek tek Zat’ın yönetimi altında olmaları gerekliliğinin işaretidir.Bu ise zerrenin vahdete delil oluşudur. Afaki olarak kabul edebileceğimiz bir şahididir. Tek zerrenin hali, enfüsi birdille, "O, vardır ve birdir" derken, ehadiyet şeklinde birliği ortaya koyarken, bütün zerreler hep bir ağızdanaralarındaki sıkı irtibatla aynı kaynağa işaret ederek vahidiyet şeklindeki birliğin delili olurlar. Bütünzerreleri kâinat şeklinde tek vücut haline getiren ve böyle tutan Vacibü’l Vücut vahit olmalıdır. Ancak o şekilde, oher zerresini kâinatın her yerinde ve her bir yerinde takıntısız ve aksaksız gezdirebilir. Tek zerre varlık aleminin mülkve melekutunda gözetilen maksatlara uygun bir hal sergilemek ve her anın yeni ifadelerine anında uyum sağlamakla herzerrenin, zerrelerden müteşekkil olan ve olmayan her varlığın tek tek o Zat’ın bir olduğuna işaretidir, yaniehadiyetin ifadesidir.

Zerreler arasındaki akıl almaz irtibat ve mükemmel uyum Bilim ve Teknik dergisinin Ekim 2000 sayısında"Parçacıklar Telepati Yapar mı?" başlıklı makalede felsefenin bakış açısı ile ortaya konmuştur."Telepati mi?" Başlıklı bölümde şu ifadelere yer verilmektedir: "Kuantum kuramının bakış açısıylaolaylar şöyle gelişiyor: Ölçümden önce her iki parçacık bir çok farklı momentumda birden bulunur. Bu anlamdamomentum belirsizdir. Birinci parçacığın momentumu ölçüldüğünde olası sonuçlardan birisi rastgele seçilir, çökmedediğimiz olay gerçekleşir ve belirsizlik ortadan kalkar. Artık her iki parçacığın momentumu bellidir. Bundan sonraikinci parçacığın momentumu ölçüldüğünde birinci ölçümle uyumlu bir sonuç verecektir.

"Ölçümün sonucu ilk ölçüm yapıldığı anda belli olduğu için (daha önce değil) ve ikinciparçacık bunu o anda öğrendiği için iki parçacık arasında sonsuz hızla bir mesaj gidiyor olmalı. Bu olaya kuantumtelepatisi deniyor. Parçacıklarımızı kişiselleştirirsek, birinci parçacık ikincisine ‘beni şimdi ölçtüler vemomentumumu şu şu buldular, aman senin üzerinde bir ölçüm yaparlarsa sen de benimkine uyumlu bir sonuç ver, olmaz mı?’diyor gibi görünüyor.

"Bu telepatinin özelliği parçacıklar arasındaki uzaklıktan bağımsız olarak sonsuz hızdailerliyor olması. Biz parçacıklarımızı galaksimizin karşı uçlarına göndersek de, dolanıklık sürdüğü sürece,telepati sonsuz hızla gerçekleşiyor."

Felsefenin bakış açısını ortaya koyan ve daha önce hikmetsizliğini, akla dayanmadığını ifade ettiğimizsonuçlardan birinin "rastgele" seçilmesi hükmü varlık hakikatini tamamen anlaşılmaz hale getirmektedir. Bütünzerrelerin birbirine bağımlı olduğu bir alemde hangi zerrenin ilk konum belirleyici olduğu ve ardından zerreleradedince "rastgele"liklerle şu kâinat tablosunun ortaya çıkabilmesi hiçbir akıl ölçüsünün ve idrakkriterinin kabul edebileceği bir yaklaşım değildir. Zerrelerin birbiri ile sonsuz hızda haberleşmeleri ile ilgiliolarak kabul edilenler, bütün zerrelerin aynı anda ve her birinin diğer tümüne "benim konumum şu, sizler de bunagöre tavır alıp, pozisyonlarınızı belirleyin!" dediklerini kabul etmek apaçık bir şekilde aynı kaynaktan emiraldıklarını gösteren ve tam bir vahidiyet ayinesi olan bu hali Yaratıcı’ya vermemek için zerreler adedince muhaliyetikabul etmek şeklinde akılsız ve hikmetsiz bir yaklaşımın ifadesi oluyor. Yazının devam eden kısmındaki hükümlerde günümüz felsefi yaklaşımının çelişkilerini ortaya koyması bakımından ilginç hükümler içeriyor: "Acababu olayı sonsuz hızda haberleşmek için kullanabilir miyiz? Örneğin iki dolanık parçacıktan birini kendimiz alalım,diğerini de haberleşmek istediğimiz arkadaşımıza verelim. Kendi parçacığımız üzerinde yapılan bir ölçümün anındaarkadaşımızın parçacığına iletileceğini biliyoruz. Bu doğru, ama ne yazık ki, yaptığımız ölçümün sonucunuseçemiyoruz. Kuantum kuramına göre ölçüm sonucu, kontrol edilemeyen bir süreç sonunda rastgele oluşur. Dolayısıile arkadaşımıza ancak rastgele bir değer iletebiliriz. Göndermek istediğimiz mesajı kodlamamız imkansız! Doğa, buen hızlı iletişim aracını bizim kullanmamızı engelliyor.

"Bu anlamda kuantum telepatisi, ışık hızının aşılamayacağını söyleyen nedensellik ilkesineaykırı değil. Garip ama gerçek."

Birincisi, zerrelerin yapabildiğine inandığımız bir şeyi yine zerrelerden müteşekkil ancak, zerreleraleminin en üst düzeyinde olduğuna inandığımız insanın yapamayacağını kabul etmek tamamen dar bakışımızın vekartezyen anlayışımızın bir ifadesi. Şu anki verilere göre yapılamıyor olması, yapılamayacağı anlamınagelmemeli. Sonra bu belki de uhrevi alemlerdeki cismani hayatımızın zaman kavramı olmadan gerçekleşebileceğine dair açıkbir delil ve ipucu.

İkincisi, kendimizde var olduğunu kabul ettiğimiz bütün üstün vasıflara rağmen bizlerin ulaşamadığıbir konumda, varlık mertebelerinin en altında bulunan zerrenin var bulunduğunu kabul etmek ve bu hali de zerreninkendisinden ya da doğadan bilmek hiç bir akıl ölçüsüyle bağdaşmaz ve hikmetin kırıntısını dahi içeremez. Zerreacziyeti içinde bu hali ile bağdaşmayacak haller sergilediği için bütün bu işleri çekip çeviren ve her zerreye ayrıayrı ve bütün zerreler birlikte hükmü geçen Vacibü’l Vücud’dan haber vermekte, zerrenin ve zerrelerden müteşekkilher şeyin O’nun mülkü olduğunu, zerrenin gezdiği yerleri ve zerreyi yaratanın O olduğunu açık bir şekilde ortayakoyuyor. Kendinde bütün bu işleri yapabilecek güç yok, belki hiç güç yok ancak, kâinat genişliğinde hatta sonsuz güçgerektiren işler yapıyorsa, buradan çıkarılacak sonuç yapanın, planlayanın, düşünenin o olmayıp sonsuz gücüolan bir varlığın idaresinde olduğu ve onun emirleriyle hareket ettiğidir. Bu varlık ise mutlak ve sonsuz olabilmek içinzerrelerden müteşekkil olmamalıdır. O halde Kadir-i Mutlak’dır. Zerreyi her an var edip adeta ayakta tutan ve bütün kâinatıngenel nizamına uygun hareket ettiren zatın hem her bir zerreye hem de bütün kâinata sahip ve hükmedebiliyor olması şarttır.Zerre ve insan arasındaki mukayesede benlik ve ihtiyarın daha belirgin olduğu yani teşahhusatın arttığı hallerde gerçekanlamda yapılabilenlerin daha sınırlı olması ve insanın en alt varlık düzeyindeki zerrenin yapabildiklerine ulaşamamasıhem zerrenin meziyetlerinin kendinden kaynaklanmadığını ortaya koymakta hem de insanın ihtiyarının kendindenkaynaklanmadığını ortaya koymaktadır.

Burada bir askerin takımı, bölüğü, taburu, alayı ve ordusundaki münasebetler ve her birine olan ayrıayrı bağlantılardan kaynaklanan uyum gerekliliği ve bunun güçlüğü aslında günlük yaşantımızda hep yüzleştiğimizbir gerçektir. Hepimizin günlük sosyal yaşantı içinde meslek adını verdiğimiz bir konumumuz var. Bu konumlar içinkimi zaman yıllar süren bir eğitimden geçiyor ve mesleğe başladıktan sonra bir adaptasyon süreci yaşıyoruz. Sözgelimibir şirket içinde görevli isek, yaptığımız iş şirketin diğer bütün elemanlarını, şirketin ait olduğu piyasayıve nihayetinde ülkeyi hatta dünyayı ilgilendiriyor. Bu yüzden işle ilgili pek çok kurallar, prensipler, metotlar geliştirilmiştirve o konuma gelen herkesin bu karmaşık bağlantılar içinde gerçekleşen ahengi bozmamak için kurallara, kanunlara uymasızorunludur. Herkesin her gün farklı bir işe gittiğini ve böyle bir durumda dünyanın halinin ne olacağını bir tahayyüledelim. Hayali bile ürkütücü! Oysa aynen bu halin zerreler aleminde yaşandığı ve buna rağmen kâinat nizamınındevam ettiği, bilimin verileri ile ortaya konuyor. Her şirkette ahengi sağlayan ve şirketin bütün işlerini bilen biridareci olduğu gibi kâinatın ayakta kalabilmesi için de tümünü "kabza-i tasarrufunda" tutacak , üstelik heran değişen kadrosu ile işlerde aksaklığa yol açmayacak mutlak hakimiyet sahibi bir idare eden gereklidir. O, vardır vebirdir. Vacibü’l Vücut ve Kadir-i Mutlak’tır. Bu, zerreler adedince ve kâinat büyüklüğünde ortaya konmaktadır.