Şefkat

Karşılıksız sevmek, samimi muhabbet, mecazi olmayan gerçek aşk gibi tariflerin şekillendirdiği birkavram olmalı şefkat. Anlaşılması ve anlaşıldığı kadarının dahi anlatılması zor. Leyla ile Mecnun, Ferhat ileŞirin gibi pek çok aşk hikayeleri ile kültürü yoğrulmuş insanların bu duygudan nasibi daha fazla olabilir. Buinsanlar gerçek sevgiyi, karşılık beklemeden muhabbeti daha rahat anlayabilirler. Zira, Leyla’nın Mecnun’u, Ferhat’ınŞirin’i sevmesi karşılıksız muhabbetin, gerçek aşkın örnekleri olarak iç alemlerimizde yer etmiştir. Aslında enüst düzey aşklarda, hatta yukarıda zikrettiğimiz en meşhurlarında bile sevgi tam anlamıyla karşılıksız değildir.En ulvi duygulardan olan güzele ve güzelliğe iştiyak bile güzele mana-i harfi ile bakılmadığında mecazileşir ve müştakaşığın benliğine yönelik bir hazzın arayışına dönüşür. Damlacıkta yansıyan güneş misali, sevgilide gözlenengüzellik, numunelik ve gölgelikten çıkıp, asıl ve menba hükmüne geçince, benlikler arası masum bir alış-verişin,sevgi paylaşımının zemini olur. Yani karşılıksız değildir. Çünkü varlıklar, insanlar mülk alemindekifonksiyonları gereği şeffaf değildir. Benlikler, kendilerine aitmiş gibi sergiledikleri özellikler, teşahhusat ile şekillenmiştirbu alem. Benliklerin olduğu bir ortamda sevginin karşılıksız olması beklenemez. Ya bir haz belirtisi ya da güzelliğeyönelik duyguları, güzelliğe-hakkı olmadığı halde-sahip çıkarak üzerine alma şeklinde bir menfaat ilişkisi yaşanır.Bu, ruh düzeyine göre canlı cansız bütün varlıklarda, elektronun protona, bülbülün güle, Mecnun’un Leyla’ya olanmuhabbetinde ve aşkında yaşanır. Mülk aleminde karşılıksız muhabbetin, beklentisiz sevmenin en çarpıcı örneği,annelerin yavrularına muhabbetidir. Bu da ruh düzeyine göre bütün varlıklarda karşılık beklemeksizin tezahür edenbir haldir. Yani analık ayrı bir konum, ayrı bir duygu hali, bu duyguyu yaşayanın bile kontrolünde olamayacak kadaronun dışında, benliğiyle bağlantılı olmayan bir haldir. Fıtratın iyice bozulmasından kaynaklanan bir kaç istisna dışında,bütün analar, aynı ulvi hali yaşar. Benlikle bağlantılı olmadığını şuursuz hayvanlarda bile olması ortaya koyar.Rahman ve Rahim olan Allah’ın (c.c.) en parlak ayineleridir, analar. Belki de bu yüzden cennet ayakları altına serilmiş,hürmet ve muhabbete en layık varlıklar olarak görülmüşlerdir.

Aslında ne Mecnun’un aradığı Leyla, ne de Ferhat’ın aradığı Şirin’dir. Hepsi, seven her aşık,muhabbet taşıyan her şuur sahibi, kendilerini karşılıksız seven yani onlara şefkatle muamele eden ve her hadisede,her anda kendisini varlıklar lisanıyla sevdiren Rahman ve Rahim’dir. O kendini Leyla’nın, Şirin’in, gül demetlerinin, gökyüzünüyaldızlayan yıldızların diliyle sevdirir. Her ihtiyaçlarında, en ufak işlerinde kullarının imdadına yetişip, şefkatiyleellerinden tutar. Her işe başlarken zikredilen Besmele, "Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile başlama" bu şefkatin,bu yardımın farkında olduğumuzun ifadesi ve o anda imdadımıza yetişmesinin talebi olmalıdır. Bu iki isme ulaşmanın,Rahman ve Rahim’i idrak etmenin en önemli vesilesi ise fakr ve aczdir. Fakr, şükrün vesilesidir ve onunla birlikte zuhureder. Acz ise şefkate vesiledir, o büyük sevginin zeminidir. Evet, Rahman olan Allah (c.c.), küçük dağların yaratıcısıedasıyla dolaşan, burnu havalarda ve cisimleşmiş benlik haline dönüşmüş Firavunlar ve Firavun ruhluların daacziyetini, gerçek anlamıyla parmağını bile oynatacak gücün onda bulunmadığını bilmektedir. Ama dindar-ateist, güçlü-zayıf,büyük-küçük her varlığın ihtiyacını karşılamakta, rızkını ona yetiştirmekte ve bedenindeki en küçük hücrelere,en ücra köşelere ulaştırmaktadır. Aynı sevgi, aynı yardım, elinde kadehi ile meyhanede Yaratıcısına isyan eden,galiz tabirler kullanan bir insan sureti için de geçerlidir. Çünkü o Rahman’dır, karşılıksız sever, şefkatlemuamele eder. Yine O, şefkatle kullarının isyandan, günahtan uzak kalmasını ister. Çünkü O, Rahim’dir. Hz. Yakub’uRahim ismine kavuşturan his yine şefkattir. Aşk ise Vedud ismine kavuşmanın vesilesi, Züleyha’nın Hz. YusufAleyhisselama duyduğu his yada hissettiği muhabbettir. Sekizinci Mektup’da bu konu anlatılırken Üstad Bediüzzaman:"Şu mesele münasebetiyle hatıra gelen ve muhakkikine, hatta bir üstadım olan İmam-ı Rabbaniye muhalif olarakdiyorum ki: Hz. Yakub Aleyhisselamın, Yusuf Aleyhisselama karşı şedid ve parlak hissiyatı muhabbet ve aşk değildir;belki şefkattir." demektedir.

Üstadın mecazi mahbublara yani masivaya yani yaratılmış her şeye şiddetle muhabbet ve aşk duymanıninsani ve arızi bir hal almasından dolayı endişe duyduğu anlaşılmaktadır. Bu, cennet için kulluk gibi Cenab-ı Hakk’ıdolayısı ile sevmek, gerçek sevgilinin önünde mecazi, farazi bir sevgiliyi görmek gibidir. İşte bunun nübüvvet gibibir makamla bağdaşmayacağına inanır. Sonra şu latif muhavere geçer: "Üstadım İmam-ı Rabbani, aşk-ı mecaziyimakam-ı nübüvvete pek münasip görmediği için demiş ki: ‘Mehasin-i Yusufiye, mehasin-i uhreviye nevinden olduğundan,ona muhabbet ise mecazi muhabbetler nevinden değildir ki, huzur olsun.’ Ben de derim: ‘Ey Üstad! O tekellüflü birtevildir. Hakikat şu olmak gerektir ki: O, muhabbet değil, belki yüz defa muhabbetten daha parlak, daha geniş, daha yüksekbir mertebe-i şefkattir.’ Evet, şefkat bütün envaiyle latif ve nezihtir. Aşk ve muhabbet ise çok envaına tenezzüledilmiyor."

Evet, şefkat karşılıksız, masivayla bağlantısız, benliğin kayıtlılığından sıyrılmış birhistir. Üstelik acz ve fakr ile iç içe, biri diğerinin zemini olduğundan üçü de Risale-i Nur yolunun ana çizgilerindendir.Bu yolda bütünlüğün, ihlasın, kardeşliğin şekli tarifi, fena fil ihvan. İhvan ise ancak kardeşler arasında şefkatlemümkün olur. Karşılıksız, sırf Allah rızası için birbirini sevmekle yani birbirine şefkatle fena fil ihvan olur.Ancak bu şekilde benlik buzluktan çıkıp havuz içinde erir ve bir annenin evladına beslediği sevgi benzeri şefkatlebirbirlerini severler. Kendi arzularını, hislerini bir tarafa bırakıp kardeşlerinin hisleri ve meziyetleri ile yaşarlar.Kur’an’ın "kardeş" diye tarif ettiği mü’minler sınıfına girmeleri, ancak şefkat düsturunu hissetmeleri veyaşamaları ile olur. Kullarını şefkatle seven ve Rahman ve Rahim isimlerinin tecellisi ile hem sevdiğini gösterip hemkendini sevdiren zatın şefkatine mazhar olurlar.