Şeffafiyet

Günlük yaşantımızda yüzleştiğimiz pek çok olay, farklı özelliklerdeki nesneler hayatımızın özünedair güzellikler ve ipuçları sunarlar. Meselâ, evimizin pencereleri, etrafımızdaki hava, içtiğimiz su. Hayatımızınher anında, geçirdiğimiz her dakikada bir şeffaflık sırrı yaşatan bu güzellikler aynı zamanda eşyanın melekûttarafına yakınlaştırır. Varlıkların aynı anda içinde bulundukları mülk ve melekût daireleri bütün varlıklarıniki özellikli olma neticesini doğurur. Mülk dairesinde katı, melekût dairesinde lâtiftirler; mülk dairesinde"kendi" özelliklerini gösterirler, melekût dairesinde "O’nun" yani Halık’ın, Yaratıcı’nın özelliklerinigösterirler; mülk dairesinde renkli, melekût dairesinde şeffaftırlar. Melekûttan mülke doğru kudretin varlıklarairtibatı bir kanun şeklinde olduğu için her yerde, her fertte geçerlidir. Yani, Kudretin varlıklarla ilgilitasarrufunda işleyen kanunlar cihan-şümuldür, diğer bir deyişle evrenseldir. "Kanun, evrensel olmalıdır" hükmününbozulmadığı tek alan belki de budur. Varlığın her şeklinde, mülk aleminde gözlenen her farklı ismin ve cismingerisinde ve melekûtunda gözlenen bir kanundur, şeffafiyet.

Şeffaf nesneler latif, kendi özelliklerinden sıyrılmış adeta varlıkları içinde erimişlerdir. Mülkdairesinde bulunduğu halde "şeffaf" sıfatını alan nesnelerde bile "melekût" boyutuna bir yakınlıkgözlenir. Bunlarda mülk içinde melekûtu yaşarız. Meselâ su letâfetin, berraklığın, duruluğun timsâli olmuştur.Dünyanın ve içindeki her şeyin derununa nüfuz etmiştir ama hissettirmeden, kendinden bir şey katmadan. Çünkü mülkboyutunda şeffafiyete en yakın varlıklardan biridir. Dünyanın, canlı ve cansız varlıkların, bedenimizin önemli biryüzdesi su olduğu halde sadece bunlardan tecerrüt ettiği, ayrıştığı yerlerde kendi özelliklerini sergiler. Bunun dışında,tamamen bulunduğu yerin özelliklerini alır. Ayrıştığı yerlerde ise perdesiz bir ayinedir. Yani üzerinde en ufak birleke olmayan renksiz ayna gibidir. Kendinden bir şeyler katmadan aynen yansıtır. Denizin damlaları gibi küçük parçalaraayrıldığında ise her bir parça aynı özellikleri gösterir. Güneş, denizin her bir damlasında aynı özellikleri iseyansır. Suyun gözümüzle alakalı mazhar olduğu bu şeffafiyete hava, kulağımızla alakalı olarak ön planda mazharolmuştur. Bütün sesleri, elektromanyetik dalgaları ve görüntüleri, kokuları iletir. Ancak kendinden yok denecek kadaraz özellik katması şeffafiyete yakınlığından, bu ilahi kanuna daha ön planda mazhar oluşundandır. Dolaştığımızher yerde var olmasına rağmen ancak suya düştüğümüzde ve ağzımızı kapadığımızda farkına varırız. Dakikadaortalama yirmi kez vücudumuza girer-çıkar, ancak akciğerlerimiz hastalandığında girip-çıktığını fark ederiz. Çıkarkenbile kendini geri çeker ve O’nu ön plana çıkarır. En isyankâr insanları dahi her gün binlerce "Hû" ilezikrettirir ve en aşağılık ruhun cesedini de abesiyetten kurtaracak bir iş görür. Ama kendinden katmaz, kendini önplana çıkarmaz, hep "O"nun için var olduğunu hissettirecek tavırlar sergiler. Çünkü, şeffafiyete dahabelirgin şekilde mazhardır. Havanın kokusu yoktur ama çok güzeldir, suyun tadı yoktur ama hiçbir şerbet onun yerinitutamaz. Bu özelliksiz güzellikler belki de onların şeffafiyetle melekût boyutuna daha yakın oluşlarından kaynaklanır.Kendi özellikleri olmadığı için Yaratıcı’nın isimlerini daha berrak ve pürüzsüz yansıtırlar. Evlerimizinpencerelerinin temizliği ölçüsünde dış alemi aynen yansıtması gibi, şeffafiyet sırrına mazhar olan varlıklargirdikleri her yerin özelliklerine uyum sağlar ve bütün isimlerin tecellisine ayine olabilirler. "Hiç" olma eğilimlerionları "Hep", "Her şey" haline dönüştürür. Bu zerrelerde de, atom ve onun içinde var olduğu düşünülenvarlıklarda da gözlenir. Her bir varlıkta, onun özellikleri ile uyumlu tavra girmekle, oradaki esmaya mazhar olup, cüz’ive külli her şeyin Kudret’e nispeten bir olduğu hükme bir imza olurlar.

Bütün varlıklar kendi özellikleri ile esmaya ayine olurken, onlarda gözlenen katılık, kendi özellikleriniön plana çıkarmaları, çoğunlukla perde olmaları neticesini doğurur. Varlıkların ve mülk aleminin kendi iç özelliklerindenkaynaklanan mülke ait çirkinlikler, abeslikler, zulümler de bunu gerektirmektedir. Çünkü "izzet ve azamet" öyleister. Ancak inşa boyutu ile varlık çarklarının dönüşünde kendilerini geri çekmiş, bu çarklar içinde dönen veçok önemli hizmetlere mazhar oldukları halde bunu hissettirmeyen hava, su, zerreler gibi varlıklar mülk içinde melekûtubir nebze yaşatırlar. Çünkü melekût boyutunun en temel kanunlarındandır, "şeffafiyet".

İnsanlar içinde bu sırra mazhar olanlar ise bir buz parçası gibi olan benliklerini eriterek hava, sugibi şeffaflaştırır, "Ben"i şahs-ı manevi içinde "biz"e ve "melekût" boyutuna doğru"O"na dönüştürürler. Böylece, gizlilik toprağı altına girdikleri halde kâinat kadar esmanın yansımasınınve idrakinin mercii olurlar. Kainat Ağacı’nın tohumu olup çürümekle bir ağacı netice verirler.