Rububiyet

Risale-i Nurdan Bir Kavram

Rububiyet, sözlük manası olarak, Cenab-ı Hakkın bütün zaman ve mekanlarda her türlü varlığa muhtaçolduğu şeyleri vermesi, tedbir, terbiye, malikiyet ve besleyicilik keyfiyeti olarak tanımlanmaktadır.

Rububiyet hakikati, Cenab-ı Hakkın Rab isminin cilvesinden kaynaklanır.1 Rab ismi ise, her birparçası ayrı bir alem olan kainatta, bütün varlıkların terbiye edilmesini ve zerrelerden yıldızlara kadar bütünalemlerin mükemmel bir düzenle hareket ettirilmesini sağlar. Cenab-ı Hak, herşeye bir kemal noktası belirlemiş ve onihai noktaya ulaşmak için o şeye bir meyil vermiştir. Bütün varlıklar da, o kemal noktalarını kazanmak için şevklehareket etmektedirler. İşte, kainatta zerrelerden galaksilere kadar her varlık taifesinin tek başına ve toplu olarak,hedefleri olan kemal noktaya olan hareketleri esnasında, Cenab-ı Hakkın onlara yardım etmesi ve manileri def etmesi, onunterbiyesinden, Rab isminden kaynaklanmaktadır.2

Risale-i Nur’da rububiyetin geçtiği yerleri incelediğimizde, dikkatimizi çeken şu olacaktır: Rububiyetkelimesi çoğunlukla saltanat kelimesiyle tamlama halinde kullanılmıştır.3 Demek ki, Rububiyetin Kur’an’dakive Risale-i Nur’daki terimsel anlamını akla yaklaştıran mana saltanatın hakikatında saklıdır. Saltanat ne kadar iyikavranırsa, Rububiyet gerçeği de bir o kadar iyi anlaşılacaktır.

Kur’an-ı Kerim’de en derin meseleler, ilmi tahsili olmayan basit düşünceli insanlara bile benzetmeler veörnek olaylar verilerek onların seviyelerine göre anlatıldığı gibi, bu Kur’anî metod Risale-i Nur’da en müşkülatlımeselelerin anlatılmasında kullanılmıştır. Bunlardan biri de Cenab-ı Hakkın Rububiyetinin saltanat örneğiyle ve birsultanın tahtında oturup hükümetinin işlerini yürütmesi hakikatiyle akla yaklaştırılmasıdır.4 Yani,bir padişah hükümetinin herbir dairesinde, adliye dairesinde hakim-i adil, mülkiye dairesinde sultan, ilmiye dairesindehalife ve askeriye dairesinde kumandan-ı azam gibi birçok farklı isimlere sahiptir. Kendisi tek olduğu halde, saltanatınınve hükümetinin bütün dairelerinde özel telefonuyla ve emirlerinden kaynaklanan kanunlarının uygulanmasıyla perdearkasında tasarruf ve idare eder.5 Eğer bu padişah abdal tabir edilen velilerden olsa, bütün makamlarda şahsıylabulunabilir ve icraatını bizzat kendisi yapar. Bunun gibi, Ezel-Ebed Sultanı olan Rabbü’l-Alemin, en küçük varlıktabakası olan zerreler aleminden, ta semavatın ve semavatın birinci tabakasından, ta Arş-ı Azama kadar birbiri üstündekifarklı alemlerde tasarruf eder ve geniş bir hakimiyete sahiptir.6

Cenab-ı Hakkın rububiyetinin saltanatında yardımcıları yoktur. Bir padişah, aciz olduğu için hükümetinindairelerinde, mesela askeriye dairesinde paşalardan, binbaşılara, hatta çavuşlara kadar hakimiyetinde yardımcılaramuhtaçtır.7 O memurlar, padişahın saltanatına ortak olmasalar da, icraatında bir nevi ortaklardır vegerektiğinde herkesin padişahın huzuruna çıkmasına engel olurlar ve kendilerine müracaat edilmesini isterler. Fakat,Cenab-ı Hakkın rububiyetinde, icraatında ve varlıkları yaratmasındaki tasarrufunda hiçbir ortağı ve yardımcısıyoktur.8 Bütün varlıklar ve her türlü sebepler, onun saltanatında birer perde mahiyetindeki memurlarıdır.Vazifeleri ise, o rububiyetin saltanat kanunlarına itaat etmek, kendi dilleriyle onun büyüklüğünü kainata ilan etmekve zahiren çirkin görünen birtakım işlere perde olmaktır.9

Cenab-ı Hakkın hakimiyeti rububiyet-i amme derecesindedir.10 Risalelerde rububiyet teriminintamlama olarak saltanattan sonra en fazla kullanıldığı kelime hakimiyettir.11 Demek ki, rububiyetin kainattatasarrufunu anlamaya çalışmak demek, onun saltanatını ve hakimiyetini anlamaktan geçer demektir.

Rububiyetin saltanatı ve hakimiyeti, kainattaki bütün olaylara, yani, Arş-ı Azamın büyük ve genişdairesinin idaresinden, insanların kalplerinden geçen en gizli arzu, istek ve dualarına kadar herşeyi işitmesi, bilmesive idare etmesi kadar çok geniş bir dairede hükümrandır.12 Bütün bu işleri idare ederken, hiçbir iş birişe, hiç bir fiil diğer bir fiile engel olmaz, şaşırtmaz, yanlış yaptırmaz. Böyle bir rububiyete ise zerre miktar müdahaleninve ortaklığın karışması mümkün değildir. Çünkü, yardıma muhtaç insanlar bile işlerinin düzen içerisinde yürümesive her hangi bir karışıklık çıkmaması için hakimiyetlerinde dışarıdan başka birisinin müdahalesini şiddetlereddederler. Bir mahallede iki muhtarın, bir ilçede iki kaymakamın ve bir ülkede iki başbakanın olmaması, olmasıdurumunda en ufak meselenin bile sorunsuz halledilememesi, bunun en bariz delilleridir.

Allah’ın rububiyetindeki saltanatı ve hakimiyeti o kadar haşmetlidir ki, gökleri ve zemini, emrineitaatkar iki kışla ve iki düzenli ordu vaziyetine getirmiştir.13 Öyle bir ordu ki, rızıkları, silahları,eğitimleri, terhisleri ve ihtiyaç duyduğu cihazları ayrı ayrı olduğu halde unutulmaksızın, en ufak bir karıştırılmaolmadan, hatasız olarak verilmektedir.14 Sema kışlasının askerleri olan galaksiler, güneşler, aylar ve yıldızlar,korkunç büyüklükleri ve hayret verici hareketleriyle birlikte bir saniyecik, belki de bir aşire-i dakikalık bir zaman15kadar bile vazifelerini aksatmıyorlar ve emre itaatsizlik etmiyorlar. Böyle bir tablo Rububiyetteki hakimiyetin ne kadar haşmetliolduğunu kör gözlere bile gösteriyor.16

Semanın dünyamıza en yakın tabakası olan atmosferde, bulutların şekillenmesi ve yağmurun yağdırılmasındada rububiyetin hayret verici saltanatını ve hakimiyetini ap açık bir şekilde görmek mümkün. Emre itaat ve düzenlihareket etme bakımından, yıldızlar ordusundan geri kalmayacak bir tarzda, bulutların gökyüzünde bir anda toplanmaları,istirahat için dağılmış bir ordunun bir boru sesiyle toplanmaları gibi bir vaziyet gösteriyor. Sanki, gök gürültüsününsesi, "içtima için toplanınız" emrinin bir alemi oluyor.17

İkinci kışla olan yeryüzünde, özellikle de bahar mevsiminde, bitki ve hayvanların yüz binlerce türlerindeteşkil edilen ordu, rububiyetin saltanatı ve hakimiyetin ayrı bir veçhesini gösteriyor. Kış mevsiminde, bir kısmıistirahata çekilen, bir kısmı da terhis edilen yeryüzü ordusu, baharla birlikte yeniden yanlışsız, karıştırılmaksızın,sanatlı ve düzenli bir şekilde vücuda getiriliyor.18 Bu ordunun haşmeti ve büyüklüğü derecesindeRububiyetin saltanatı ve hakimiyetinin de ne kadar büyük olduğu, daha rahat bir şekilde anlaşılıyor.

Alemlerin Rabbi olan Cenab-ı Hak, herşeyi emrine ve hükmüne boyun eğdirdiği gibi, bütün varlıklarıbirbirinin yardımına koşturmasıyla da rububiyetinin merhametini gösteriyor. Elementleri ve madenleri bitkilerin yardımınakoşturuyor. Bulutları, havayı ve güneşi dehşetli büyüklükleriyle birlikte tam bir tevazu içerisinde canlılarahizmet ettiriyor. Bitkileri, kendi hayatlarını feda etmek pahasına hayvanların yardımına, hayvanları da insanlarınyardımına koşturuyor. Hatta, rububiyetin nihayetsiz şefkati, yeni doğmuş bütün bebeklere, ihtiyaçları olan gıdalarıihtiva eden sütü beklenmedik bir tarzda gönderiyor ve onun rahatı için gerekirse, hayatını feda ettirecek bir şefkatiannesinin kalbine yerleştiriyor.

Kainatı saray gibi yaratan Cenab-ı Hak, herşeyi insanın yardımına koşturuyor. Öyle ki, güneşi aydınlatıcıbir lamba, yemeklerini pişirici ve evini ısıtıcı bir ocak özelliğinde yaratmış. Yeryüzünü, 23 derece, 27 dakikalıkeğimiyle sarkaç gibi hareket ettirip beşik gibi sallayarak mevsimleri yaratmış ve insan için her türlü ihtiyacınıniçinde bulunduğu konforlu bir ev haline getirmiştir. Dağları her türlü değerli madenlerin içinde bulunduğumahzenler ve sarsıntılardan koruyucu direkler mahiyetinde yaratmıştır. Bulutlara su arıtma cihazı gibi bir süzgeçlikve grostonluk yükleri en uzak memleketlere ulaştırma kabiliyetindeki nakliye gemileri gibi özellikler vermiştir.19Bütün bunların insanın menfaatine bakan tarafıyla zikredilmesi, Cenab-ı Hakkın merhametinin büyüklüğünü hatırlatmak,rahmetinin genişliğini nazara vermek ve insana verilen değerin, kazandığı şerefin farkına varmasını ihtar etmektir.20

Niçin insana bu kadar ehemmiyet veriliyor? İnsana bu kadar ehemmiyet verilmesinin sebebi, rububiyetinsaltanatına karşı tesbih, tazim ve şükür vazifesi gibi çok önemli üç vazifeyi yapabilecek, geniş ve sınırkonulmayan istidatlara sahip bir muhatap olmasındandır. Yani, rububiyetin kusursuzluğu ve noksansız icraatı, insanınkendi kusurunu görerek bağışlanmasını istemesini ve Rabbinin de bütün kusurlardan yüce, kainatın bütün noksanlıklarındanuzak olduğunu "Sübhanellah" kelimesiyle ilan ettirmek ister. Rububiyetin sınırsız kudreti, insanın sınırsızzayıflığını ve acizliğini hissedip, kendisini terbiye ve herşeyi kendisine itaat ettiren Zatın yarattığı eserlerekarşı hayret etmesini, şaşkınlık geçirmesini ve "Allahüekber" diyerek Onun büyüklüğünü ilan edip,yalnız Ona iltica ve tevekkül etmesini ister. Rububiyetin tükenmeyen rahmet hazinelerinin varlığı ise, insanın kendiihtiyacıyla birlikte, bütün canlıları besleyip, büyüten Rabbinin ihsanlarını ve nimetlerini düşünerek"Elhamdülillah" deyip şükür vazifesini yapmasını gerektirir.21

Şimdiye kadar geçen hakikatlerden şu anlaşılıyor, birbirine mukabil iki makam var. Birincisi, muhteşembir saltanatla hükmeden Rububiyet makamının dairesi, diğeri de saltanatın kanunlarına ve amaçlarına uygun hareketetmekle büyük bir şeref kazanan ubudiyet makamının dairesidir. Rububiyetin dairesi, saltanatının en önemli gayelerive maksatları olan, kendi gizli güzelliğini ve mükemmelliğini göstermek ve kıymetli sanatlarını sergilemesiyle hünerleriniizhar etmek için kainatı bir fuar merkezi gibi düzenlemiştir. Ona karşılık ubudiyet dairesinde olan şuur ve akılsahibi varlıklar ise, o gizli güzelliği ve mükemmel sanatı görerek, Sanatkarına sevgi beslemek, nimetlerinden istifadeetmekle teşekkür etmek gibi vazifeleri yerine getirmekle, tamamıyla birinci daire olan Rububiyet hesabına çalışmalarıgerektiğidir.22

Madem kainatta zerre miktar, Cenab-ı Hakkın saltanat ve hakimiyetinden hariç bir nokta yoktur. İnsan ise,akıl, kalb ve birçok hassas duygularıyla rububiyet dairesinin en önemli muhatabı olma özelliğini kazanmıştır. Öyleise, bütün varlıkların halleriyle ve dilleriyle istedikleri bütün dualarını kabul etmesiyle ve cevap vermesiyle onlarındillerini bildiğini gösteren Cenab-ı Hakkın şuurlu bir kısım varlıklarla konuşması ve onların konuşmalarına müdahaleetmesi rububiyetinin gereğidir. Onun en mükemmel bir tarzda konuşması ise, Alemlerin Rabbi olma sıfatıyla hitap ettiğiKur’an-ı Kerim’idir. Kur’an’ın iki temel gayesi vardır. Birincisi, rububiyetin kainattaki işleyişinden ve mükemmelliğindenbahsetmek, ikincisi de insanın kulluk vazifesini nasıl yerine getireceğini tarif etmektir.23

İnsana, bütün kainat hizmet ettirilmesiyle terbiye edildiği gibi, Kur’an vasıtasıyla ona hidayetinverilmesi de rububiyetin neticesidir.24 Hatta, insanın başına gelen hastalıklar ve musibetler, insanın menfibir şekilde terbiye edilmesi demektir.25 Eğer insan, rububiyetin haşmetli saltanatına karşı iman veubudiyetle mukabele etse, daimi olarak, O Sultanın büyüklüğüne layık bir tarzda mükafat alacağını, küfür ileRabbine isyan etse ve saltanatını tanımazsa ebedi bir cezayı hak edeceğini, O Rabbü’l-Alemin Kelam-ı Ezelisinde tekrartekrar vadetmiştir.