Kıyametin Yüzleri: Kaf Dağı ve Dabbetül Arz

Risale-i Nurdan Bir Kavram

Kıyamet, Cenab-ı Hakk’ın ve Peygamber efendimizin kesin işaretleriyle mutlak, iman edilmesi farz olan birkavrama delalet eder. Mahiyeti ve zamanı hakkındaki ifadelerin "yorum"dan öteye gidememesi, kıyametin insanlarnazarında oldukça önemli bir mevki kazanmasını adeta zorunlu kılmıştır. Bir kısım insanlar tarafından kıyametin"yok oluş"u akla getirmesi ise ayrı bir konudur.

Kainatın oluşumuyla ilgili olduğunu zannettiğimiz "Kaf Dağı" ve kainatın yok oluşuylailgili "dabbetü’l arz"ın Risale pencereleriyle değerlendirildiği yazının amacı, bu kavramların israiliyatgibi kisvelerden arındırılarak daha net ve doğru bilgilere ulaşılmasını sağlamak, belki, kıyametin keyfiyetineRisalelerin nuruyla bir parça ışık tutabilmektir.

Kaf Dağı

Kaf Dağı, her hangi bir ayette ya da bilinen hadis-i şeriflerde geçmemektedir. Fakat "KafSuresi"nin başında bulunan "Kaf" harfinin, bu muhayyel dağ olduğu rivayet edilmektedir. Bu gibi harflerin(huruf-u mukataa) manasını yalnızca Allah’ın bilebileceğini ifade eden ehl-i sünnet alimleri, harflerin Cenab-ı Hakkile peygamber arasındaki şifreler olduğu şeklindeki yorumu da göz önünde tutmuşlardır. Fahreddin Razi bu harflerleilgili olarak şöyle demiştir: "…Göz, güneş ışığına tahammül edemediği gibi, akıl da bu sırlara tahammüledemez."

Bediüzzaman’ın, Kaf Dağı meselesine "Bir şeyin mahiyetinin keyfiyetini bilmek başkadır, o şeyinvücudunu tasdik etmek başkadır." diyerek girmesi, bu konudaki rivayetlere temkinli yaklaştığını göstermektedir.Nitekim Bediüzzaman, Kaf Dağı ile ilgili şahsi görüşünü şu cümleyle özetlemektedir: "Kaf’ın vücudunacezmederim, keyfiyyetini havale ederim."

Bu özet cümleden Bediüzzaman’ın da Kaf Dağı’nın var olabileceğini kabul ettiğini anlayabilmekteyiz.Mahiyetini ise Bediüzzaman, Muhakemat’ta şu şekilde açıklamaktadır:

-Çamurların annesi, Himalaya silsilesidir.

-Ahirette olması muhtemel Kaf Dağı’nın yalnızca çekirdeği bu alemdedir.

-Kaf Dağı’nın şeffaf olması da caizdir ve bu şekilde semaya temas edebilir.

-Bizzat ufuk, Kaf Dağı olabilir. Zira ufuk, nereye bakılsa yeryüzüne bitişik olarak görünür.

Bediüzzaman’ın bu açıklamalarından, Kaf Dağı’nın bir gerçek olarak bu kainatta olduğunu çıkarabiliriz.Ancak, bu mesele bir iman meselesi değildir. Kur’an ve hadislerde de geçmemektedir. Ama İslami düşünce içerisinde barınanbir muhayyiledir. Bediüzzaman’ın bu konudaki açıklamalarını da halkın inandığı "israiliyyat"lara atfenanlayabiliriz.

Hayatı boyunca Bediüzzaman, İslam’a sonradan sokulmak istenen düşüncelerin, bid’atların karşısındaolmuştur. Çünkü bu gibi düşünceler, nesillerin değişmesiyle dinin bir parçasıymış gibi algılanabilmektedir.Nitekim Kaf Dağı ile ilgili bir inanışın sıra dışılığına dikkat çekmek istiyorum: "Kaf, yerküreyi kuşatmışolan yeşil zebercedden bir dağdır ve semanın etrafı onun üzerindedir; kökleri, dünyanın üzerinde durduğu ‘kaya’yaulaşır ve zelzelenin kaynağı bu dağdır.'(Tefsirde İsrailiyyat, Doç. Dr. Abdullah Aydemir, Ankara 1979, s. 312.) Buinanışın dinin bir parçası olarak kabul edilebileceği gerçeği, Bediüzzaman’ın da böylesi meseleler üzerinde fikirbeyan etmesini gayet güzel açıklıyor sanırım.

Dabbetü’l Arz

Üzerinde anlam kargaşaları olan bir başka kıyamet alameti de dabbetü’l arzdır. Kur’an-ı Kerim’de biryerde, Sebe Suresinde geçen dabbe kelimesini müfessirler, "ağaç kurdu" şeklinde anlamlandırmışlardır. BeşinciŞua’da geçen "dabbe" kelimesine Bediüzzaman da benzer bir anlam vermiştir.

Hayvan taifelerinden birisi olarak anlaşılan dabbenin ne şekilde olduğu ve nasıl bir kıyamet alametiolabileceği ise Beşinci Şua’da şöyle açıklanmıştır: "Nasıl ki, kavm-i Firavun’a çekirge afatı ve bit belasıve Kabe tahribine çalışan kavm-i Ebrehe’ye ebabil kuşları musallat olmuşlar, öyle de Süfyan’ın ve deccallarınfitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana ve Ye’cüc ve Me’cüc’ün anarşistliğiyle fesada ve canavarlığa giden vedinsizliğe, küfür ve küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle arzdan bir hayvan çıkarıpmusallat olacak, zir ü zeber edecek."

Görüldüğü üzere, kıyametin birbirinden değişik ve farklı mahiyette pek çok yüzü bulunmaktadır.Cenab-ı Hakk’ın bu tür alametlerle, küfür çukuruna düşmüş insanların dikkatini çekerek, kainatın son anlarındabile olsa, akıllarını başlarına toplamaları gerektiğini göstermektedir.

Fakat burada önemli olanın, alametlere karşı bir Müslümanın takınacağı tavır, onu yorumlamadakiobjektif bakış açısıdır. Zira bilmeyen ya da inanmayan insanlara ulaştırılması gereken bu tür nişanelerin en doğruve akla uygun bir biçimde iletilmesi, tebliğ açısından da oldukça önem taşımaktadır.