Kanun-u Adl

"Adalet mülkün temelidir." hükmü, Hz. Ömer’in adaletle özdeş hale gelmesinin zeminini hazırlayanmuhteşem bir ifadedir. Her güzel sözün birilerine mal edilmesi furyasından nasibini alan bu cümle farklı imzaların üzerindearz-ı endam etse de, farklı ağızlardan sahiplenilerek dile getirilse de çok derin temel anlamı, manasındaki kutsiyethep devam ediyor. Bu hükümdeki "mülk" kelimesi genellikle "devlet" şeklinde anlamlandırılıyor. Bumuhteşem ifadenin yalnızca devletle sınırlı kalması, kainatı kuşatan adalet hakikatini kuşatamayacak bir alanahapsediliyor olmasını netice veriyor. Oysa, mülk-melekût ikiliğinin varlıkları bütün kainata ve görünen alemebakan tarafının mülk şeklinde algılanması, ifadenin azametine ve adaletin varlık boyutundaki şumülüne daha uygun düşüyor.Aynı şekilde hukuk ve adaleti devletin bazı müesseselerinden, beşeri kanunlar ve mahkemelerden ibaret bir çerçeve içindealgılamak bunların manalarını da çok sınırlandırıyor. Adalet; ölçü, denge ve hak gibi kavramların şekillendirdiğibir mana ile bütün varlıkları içine alan bir kanunun ifadesidir. Ölçülü muamele, herkese ve her şeye hak ettiğinivermek, karşılıksız bırakmamak, layıkınca karşılık vermek gibi manalarla kainatı kuşatan adalet idrak edilebilir.Adalet-i mutlaka, yani zerreden şemse, pireden deveye, en küçükten en büyüğe, en zayıftan en kuvvetliye hiçbir şeyidışında bırakmayan ve her şeye kendi ölçülerine göre muamele eden bir yaklaşımla adalet, mülk boyutunun temel birkanunu haline dönüşür. Bu, zamandan, mekandan bağımsız varlığın başlangıcından kıyamete kadar işleyen, bütünzamanları ve mekanları içine alan, en küçük zaman diliminden en ücra mekana hiçbir şeyi dışında bırakmayan genişbir adalettir.

En alt basamaktaki zerreler her an farklı bir hal ve mekanda bulunmakla, sürekli değişimlerle çok küçükzaman dilimlerinde ancak Basiri Mutlak’ın görebileceği hızda binlerce esmaya ayinedarlık ederler. Sonsuz bir zikrin dilegetirilmesine vesile olurlar. Sonra "kâf-nun Tezgahı"nın dokumaları ile milyarlarca şuur sahiplerinin ruhlarında,ayinelerin de manalara dönüşürler. Mülk boyutunda, varlıklar sanat eserlerine ve bu eserler de şuur sahiplerinin idraktezgahında işlenerek manalara ve esmaya dönüşürler. Bu dönüşüm için her an, çok küçük zaman dilimlerinde yenibir levha açılır, eskisi kaybolur. Aslında, kaybolur gibi gözüken levhalar da Basir-i Mutlak’ın nazarında, bazıanlar "gayr" konumundaki şuur sahiplerinin nazarında manaya dönüşür. Varlıkların gerçek anlamda manevineticesi ve hakiki meyvesi bu manalar ve ifade edilmiş esma olmalıdır. Teklif altına girmiş emaneti kabul etmişinsanların ve cinlerin bütün ibadetleri ve bu ibadetlerin hatırına onların nuruyla ömürlerinin bütün saniyeleri,her anları ve en önemsiz gözüken fiilleri uhrevi aleme, manevi pazara gönderilişiyle kıymet kazanır. "Kâf-nuntezgahı"nın bütün dokumaları, şuur sahiplerinin mülk boyutundaki bütün fiilleri ahiret pazarında, melekûtboyutunda, ilmek ilmek dokunan bir esma kilimine, mana buketine dönüşür.

Bu kutsi manalara hizmet eden, esma tezgahında görev alan bütün eşya, zerreden güneşe bütün varlıklarbu hizmetlerinde akıl almaz bir tekamül yaşıyorlar. Hayatta nurlanıyorlar. İbda ile anlık yaratılan zerreler Basir-iMutlak’ın nazarında mutlak bir hayata mazhar oluyorlar. İnşa ile halden hale girip farklı hayat mertebelerinde hizmet görenzerreler şuur sahiplerinin nazarına ulaşıp onların ibadetleri ve amelleri ile yine mutlak hayata kadar uzanan bir yoltakip ediyorlar. Hayatın nuru, hayatla gözüken esmaya hizmetle parlıyor ve esmaya ışık tutuyor. Hayat her hali, her anı,her farklılığı ile milyarlarca Esmayı dokuyan, ahiret pazarına mana kilimleri gönderen bir tezgaha dönüşüyor. Heran, en küçük mekanda ve bütün zamanlarda, kainatın bütününde devam eden bir hizmet var. Bir tarafta anlık vazifepaydosları, diğer tarafta daha uzun vadeli işlerin tamamlanmasından sonraki vazife paydosları… Zerre vazifesini yaparpaydos eder, taş vazifesini tamamlar paydos eder.

Bitkiler ve hayvanların milyonlarca türü aynı hali yaşar, İnsan da vazifesini tamamlayıp ölümlepaydos eder. Bir gün dünyanın ve bir an bütün kainatın hizmetine son verilecektir. İfade edilen bütün manalara birnokta konacaktır. Her an yaratılan levhalarda, her levhanın zerreleri bir sonraki levha geldiğinde enkaza dönüşecektir.Ölüm gerçeği ile bütün varlıklar, bütün bitkiler ve hayvanlar, bütün insanlar enkaza dönüşmektedir. Kıyametlearz ve kainatın da bir enkaz yığını olacağı haber verilmektedir. Oysa, zerreden kainata bütün mahlukat bir hizmet görmüş,melekût boyunda vahidiyet ve ehadiyet alemindeki muhteşem Esma kilimin birer ilmeği olmuşlardır. Bu hizmetleri karşılıksızkalmayacaktır.

Adil-i Mutlak, Hakim-i Ezeli bütün bu hizmetlere bir ücret, hizmetin boyutuna göre bir mükafatverecektir. Mutlak adalet hiç kimsenin hakkını yememeyi, hiçbir hizmeti karşılıksız bırakmamayı gerektirir. En küçükzerre dahi hizmetinin karşılığını almayacak olsa adaletin mutlaklığından bahsedilmez, hizmetin maksadı gölgelenir.Oysa Kainat Sultanı’nın adaletinin mutlaklığa, hikmetinin sürekliliğine şüphe götürmez deliller Onun adaletsiz vehikmetsiz iş yapmayacağını ortaya koyar. O Habib-i Ekrem’ini (a.s.) bir enkaz yığınına çevirmeyecek ve o Zat’ın(a.s.m.) yüzü suyu hürmetine yarattığı varlıkları, hiçbir insanın hayatı, hayatının hiçbir saniyesi ve hiçbirzerresini enkaza dönüştürüp bırakmayacaktır. Bütün varlıklar Esmaya hizmetleri karşılığında öteki aleminbinasında vazifeye mahzar olup, bir tür beka kazanacaktır. Mutlak adalet ve hikmet bunu gerektirmektedir.

Bu muhteşem hakikatle, bütün varlıkları ve kainatın her anını kuşatan bir "kanun-u Adl"kendini hissettirir. Mülk boyutunun temelinde bu her yeri ve her anı kuşatan adalet yer almaktadır.