Uzaklarda bir tepe. İnanılmaz bir manzara. 1-2 yaşlarında küçük bir çocuk, koca bir kayayı tepeninzirvesine doğru taşıyor. Normal şartlarda imkansız. Bu bir his yanılması olmalı! O büyüklükte bir kayanın bu küçücükyavru tarafından taşınması akıl alır şey değil doğrusu! "Vardır bir açıklaması!" deyip geçilemeyecekkadar ilginç, garip bir olay. Tepeye doğru bir uzun yolculuk sonunda anlıyorum ki çocuğu ve kayayı, her ikisini de çocuğunbabası olduğunu zannettiğim, 30-35 yaşlarında güçlü bir genç adam taşıyor. Çocuğun sadece kayaya eli değiyor,onun dışında kayanın taşınmasında en ufak bir dahli yok. Asıl taşıyan tepenin gerisinde kaldığı için görülmüyor.
Bu olay çevreme, varlıklara bakışımı ciddi anlamda sarsıyor. "Görmek" ne kadar dar ve kısırbir ölçü! Gördüğünle hüküm vermek ne kadar yanıltıcı! Hele gördüklerimiz uzakta ise bu görüntüye göreyorumlarımız, bu bakıştan çıkan sonuçlarla kainatı anlayışımız ne derece sağlıklı olabilir? Eğer uzun biryolculukla tepeye ulaşmasaydım çocuğun kayayı nasıl taşıdığına dair yorumlara kalkışacaktım. Büyük ihtimallede bunlar akla uygun yorumlar olacaktı. Zamanla benim alemimde olayın aslı haline dönüşecek yorumlar. Çocuğun kayayı"taşımıyor" olabileceğine dair en ufak bir şüphe bile olmayacaktı. Çünkü kendi gözlerimle görmüştüm.Çocuk kayayı taşıyordu.
Tepeye ulaşmam, uzun yolculuk, olayın aslını çok değiştirdi. Çocuk ve kaya arasında "taşımak"fiilinin gereği olabilecek en ufak bir irtibat yoktu. Yalnızca dokunabilecek kadar yakındı. "Taşımak" fiili açısındançocuk ve kayanın arasının açılması "Taşıyan"ı ortaya çıkardı.
Sonra düşündüm ki, kainata bakışımda da çocuk-kaya ilişkisine benzer yanılgıları çok yaşıyorolabilirim. Ağacı başında taşıyan tohum, kayaları delen kök, çeliği parçalayan su, sütü veren inek, "binbir başlı kartalı taşıyan kanarya" ve dikkatle bakıldığında sebep-sonuç ilişkisi içinde işleyen her şey butürden yanılgılarla iç alemime taşınmıştı.
Çocuk ve kayanın yan yana oluşu, çocuğun kayaya dokunabildiği mesafede bulunuşundan, yani iktirandanöte ilişkisi olmayan sebep ve sonuç, iç alemime, sebebin sonucu doğurduğu şeklinde taşınmıştı. Oysa sebep vesonucun çok uzağındaydım. Algıların genişlemesi ile yaklaşabildiğim ölçüde fark ettim ki, sebebin sonuca nispeti,çocuğun kaya karşısında taşıma acziyetinden çok daha zayıf. Ama iç alemine kazınmış sebep-sonuç ilişkisi okadar derin ki, sebep ve sonucun arasını açmakta çok zorlanıyorum. Çocuk ve kayanın arası "taşımak" açısındanaçıldığında "taşıyan"ın ortaya çıkması gibi sebep ve sonuç arası iç alemimde bir açılsa, eşya içinde"Rızık Veren," "Hayat Veren," "Taşıyan," "Sevdiren," "Gizleyen,""Açan," "Seven," "Parçalayan" gibi pek çok isim doğacak.
Ufukta kayayı çocuk taşıyor. Benim çocukla kaya bağlantısından (iktiranından), "taşıyan"’ıçözmem için ufka doğru bir yolculuk yapmam gerekti. Sebep-sonuç iktiranını (birlikteliğini) çözüp, ikisinin arasınıaçmakla, ortalarından Esma-i İlahiyenin tulû etmesi, eşya ufuklarına yolculuğu gerektiriyor. Çok yakınımızdazannettiğimiz ama çok uzaklarda olan ve sebep sonucu taşıyormuş gibi gözüken ufuklara.