IV. Masa “Dünya Barışı”


“Dünya Barışı”

Katılımcılar
Ali BAKKAL
Umut YAVUZ
Ertan EFEGİL
Kemal GURULKAN
Osman ÖZKUL

Deklarasyon

  1. Fıtratta hayır esas, şer ise arızidir. Aynı şekilde uluslararası ilişkilerde de asıl olan sulh ve barıştır; savaş hali ise arızi bir durumdur.
  2. Günümüz güçlü devletlerinin diğer devletleri işgal etmesi, sömürmesi ve asimilasyona tabii tutması gibi zulüm ve haksızlıklar sadece çıkar düşüncesinden değil bu düşüncenin arkasındaki medeniyet algısından kaynaklanmaktadır.
  3. Bediüzzaman’a göre bu medeniyetin sosyal hayattaki dayanak noktası kuvvet; gayesi menfaat; hayat kanunu mücadele; toplumları birbirine bağlayan rabıtası ırkçılık ve menfi milliyetçilik fikri; meyvesi ve neticesi ise nefsi arzuların tatmini ve ihtiyaçların giderek arttırılmasıdır.
  4. Barış için İslam medeniyetinin dayandığı hak; fazilet; yardımlaşma; din kardeşliği, akrabalık ve vatandaşlık bağları; insanı nefsi arzularından kaynaklanan kötü fiilleri işlemekten vazgeçirmek, ruhu derin ve yüksek düşüncelerle donatıp ulvi hisleri tatmin etmek, esasları hayata geçirilmelidir.
  5. İnsanlar arasındaki münasebetlerin insan hakları temeline dayanması zorunlu olduğu gibi, uluslararası münasebetlerin de insan hak ve hürriyetleri temeline dayanması zorunludur. Dünyada sulh-u umuminin temini için hakkın temel alınması bir zarurettir.
  6. Uluslar arası ilişkilerin bir diğer önemli esası mütekabiliyettir. Ancak mütekabiliyet esasının mutlak olarak uygulanması doğru olmayıp, bu hususta da hak ve adalet esaslarına riayet edilmesi sulh-u umumi adına bir gerekliliktir.
  7. Gerek insanlar arasındaki gerekse toplumlar ve devletler arasındaki ilişkiler kin ve adavet üzerine değil, muhabbet ve merhamet üzerine kurulmalıdır. Kişi ve toplumlara haklarının verilmesi ancak bu düşüncenin yaygınlaştırılması ile mümkün olacaktır. Uluslar arası bir gücün başka toplumlar üzerinde yapmış olduğu zulüm ve haksızlıklara karşı diğer toplum ve devletlerin sessiz kalması dahi hakikatte bir zulümdür.
  8. İttihad-ı İslam, Bediüzzaman’ın önemli hedeflerinden biridir. Ancak onun ittihad-ı İslam anlayışı siyasi bir birliği değil, merkezden muhite gittikçe genişleyen, ferdi ve bütün dünya toplumlarını içine alan bir barış projesidir. Bu münasebetle Bediüzzaman, önce ferdin iman, amel noktasındaki birliğini; sonra aynı toplumda yaşayan sınıflar arasındaki birliği; daha sonra ise Müslümanlar arasındaki birliği ve en sonunda da Müslümanlar ile gayri Müslimler arasındaki birliği hedef edinmiştir.
  9. Cihadın gayesi i’lay-ı kelimetullahtır. İnsanların medenileştiği bu zamanda aslolan maddi cihad değil manevi cihaddır. Bu cihadın en önemli vasıtası ilim ve irfandır. Bediüzzaman bu durumu, “Cihad-ı hariciyi, Şeriat-ı Garra’nın berahin-i katıasının elmas kılıçlarına havale edeceğiz. Zira medenilere galebe çalmak ikna iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir” ifadesiyle ortaya koymuştur.
  10. Müslümanların arasında çıkacak olan anlaşmazlıkların giderilmesi, öncelikle Müslümanların görevidir. Bediüzzaman’a göre ittihad-ı İslam önemli bir hedef olduğundan, İslam ülkelerinin kendi aralarındaki ilişkileri sağlamlaştırmak için kurdukları her türlü birliğin muhafazasına çalışılmalı, bunların işlerlik kazanması için çaba sarf edilmeli ve Müslüman ülkelerin gayri Müslim ülkelerle yapacakları birlik anlaşmalarında Müslüman ülkelerle irtibatını koparacak hususlara karşı hassasiyet gösterilmelidir.
  11. Diyalog, sulh-u umuminin temini için önemli bir araçtır. Ancak bu yöndeki teşebbüs ve çalışmalarda Bediüzzaman’ın “zarurat-ı diniye” olarak tabir ettiği İslam’ın temel esaslarından taviz verilmemeli ve bu vesileyle görev yapan kişilerin gerek, inanç gerekse bilgi bakımından yeterli donanıma sahip olmaları zaruridir.
  12. İslam tarihi geçmişte diğer medeniyetlerle bir arada barış içinde yaşanabileceğinin en zengin örnekleriyle doludur. Ancak Batı medeniyeti içerisinde Müslümanların bugün dahi çok rahat yaşayabildikleri söylenemez. Müslümanları rahatsız etmek için zaman zaman Batıda bazı provokatif eylem ve söylemler ortaya çıkmaktadır. Müslümanların bunlara karşı uyanık olması ve bu tür provokasyonlara alet olmaması gerekir.
  13. İçinde bulunduğumuz bölge ve tarihi sorumluluklarımızdan hareketle, tarihte yapılmış hatalardan ders alınarak, geleceğe perspektif oluşturabilecek hak ve adalet esasına dayalı ilkeli münasebetler tesis edilmelidir.
  14. Çağın şartları ne olursa olsun her konuda ümitvar olmak gerekir. Herkesin himmeti kendi milletini kurtarmaya yönelik olur ve herkes müsbet hareketi prensip edinirse kısa zamanda büyük başarıların sağlanması mümkündür.
  15. Hem insanî düzeyde, hem de toplumsal düzeyde Kur’ân medeniyetinin dayanmış olduğu temel ilkelerin, çağın problemlerine reel olarak nasıl çözüm bulabileceğine dair projeler ve bilimsel araştırmaların yapılması, somut önerilerin ortaya konulması gerekmektedir.