I. Masa Risale-i Nur’da din-siyaset-devlet telâkkileri

“Risale-i Nur’da din-siyaset-devlet telâkkileri”

  1. Hürriyet imanın gereğidir. İman sahibi olan kişi izzeti gereği başkasının istibdadı altına girmeyeceği gibi, şefkati gereği de başkasına tahakkümde bulunmaz. Hürriyeti başkasına ve gayrına zarar vermeme olarak anlar. Böylece hakiki hürriyet İslamiyet’in yaşanması ile ortaya çıkar.
  2. Devletin devamlılığını sağlayabilmesi için parçalanmasına sebebiyet verecek teşkilatlanmalardan vazgeçilerek, milletin gönül birliğini muhafaza edecek inanç, hürriyet, adalet ve eşitlik gibi birleştirici unsurlara önem verilmelidir.
  3. Halk dininin muhafazasını devletin kesesine koymayıp kendi üstlenmelidir. Din hiçbir kurumun değil ancak Allah’ın muhafazasındadır. Devlete düşen ise yalnızca mümine dinini her alanda yaşam hürriyeti sağlamaktır.
  4. Bediüzzaman’ın mücedditlik kimliği “zaman ve mekan” bağlamında yaptığı yorumlarla kendini göstermektedir. Fen ve felsefeden gelen dalaletle kalblerin ifsat olduğu böyle bir zamanda topuz(siyaset) kalpleri ıslah etmez diyerek İslam’a hizmet metodunda siyaseti öncelememektedir.
  5. Bediüzzaman siyaseti bir sanat olarak görmektedir. Bundan dolayı devleti yöneten iktidarın temel hak, hukuk ve hürriyetler çerçevesinde hizmet etmelerini esas alarak her şeyin ulum ve fünuna döküldüğü bir asırda siyasetin de akıl ve ilim çerçevesine yapılmasına işaret etmiştir.
  6. Din ve vicdan hürriyeti manasında laiklik İslamiyetle bağdaşmaktadır. Din ve devlet işlerinin ayrılması hususunda devlet demokratik bir biçimde bütün dinlere yaşam hakkı tanımalıdır. Devletin dini bir kimliği olması durumunda ise devlet diğer dini grupları sindirmemelidir.
  7. Toplum hayatında düzen ve refah için din ile devletin münasebetleri mühimdir. Birbirlerini tahakküm altına almamaları gerekir. Devletin vazifesi fertlerin temel hak, hürriyet ve inançlarına saygılı olmak ve bunların serbestçe yaşanabildiği bir ortam kurmaktır. Dolayısıyla devleti teşkil eden güçler dinsizliği yahut bir dini dikta edemeyeceği gibi dini hürriyetleri de kısıtlayamaz.
  8. Toplum İslam’ı düzgün yaşamıyorsa yani hakiki bir iman sahibi değilse orada şeriatten söz etmek mümkün değildir. Evvelen zaten şeriatinde desteklediği hürriyet ve demokrasinin sağlanması lazım ve elzemdir. Hakiki hürriyet ortamında hiç şüphesiz İslam rahatça halklara kendini kabul ettirecektir.
  9. Devlet insanların ihtiyacını karşılamak için bir arada yaşamalarının gerekli kıldığı bir şahsı manevidir. Devlet bu toplumsal hayattan ortaya çıkan medeniyetin içinde görevler üstlendiği için doğru bir zemine  sağlam ayaklarla inşa edilmelidir. Bu inşa Kur’an ve sünnetin düsturlarıyla mümkün olacaktır.
  10. Bediüzzaman’ın yaptığı iman hizmetinde hedef kitlesi tüm toplum kesimleri olduğu halde seçim zamanı geldiğine DP’ye kullanmaktan çekinmemiştir. Ancak bu durum bir partinin partizanı olup diğer partilerin rakibi olma durumuna onu düşürmemiştir. Cemaatlerin siyasilere karşı durumunun nasıl olması gerektiğinin uygulamalı bir eğitimidir.