I. Masa “Meşrutiyet ve Münazarat” Hanımlar Grubu

Ayşenur KOSTAK
Zehra AÇICI
Kübranur ORUÇ
Sevdenur KURNAZ
Yıldız FIRTINA

1- Meşrûtiyet-i Meşrûa’nın (tam demokrasinin) eksiksiz anlaşılabilmesi ve uygulanması toplumun bütün kesimleri tarafından benimsenmesine bağlıdır. Cemaatlerin ve STK’ların bu vazifeyi üstlenmeleri en etkili yollardan biridir. Yöntem ise Kur’ânî bir bir metodu benimseyen Risale-i Nur’un metodu olmalıdır.

2- Hakikî hürriyet ve Meşrûtiyet-i Meşrûa’nın yerleşmesi için yeni ve tam demokratik bir anayasa şarttır. Bu anayasa çoğulcu bir anlayışla ve mutabakat zemininde kargaşa ve anarşiye yol vermeden sulh içerisinde yapılabilmelidir.

3- Demokrasi kültürünün yerleşmesi açısından her fert gayret etmeli, bu hususta halk irşat edilmelidir. Bu irşatta Bediüzzaman Said Nursî’nin Risale-i Nur eserleri dikkate alınmalıdır. Özellikle ‘demokrasi manifestosu’ sayılabilecek Münâzarât, bu konuda rehber niteliğindedir.

4- “Eûzü billahi mine’ş-şeytani ve’s siyasiye” diyen Bediüzzaman’ın bu sözünün  Nur Talebeleri için ifade ettiği anlamlardan biri, ‘menfî siyaset’ten kaçınıp, siyasetin dine dost ve hizmetkâr kılınmasına vesile olacak biçimde çalışmaktır. Bu da “Demokratlar”a destek vermekle olur.

5- Meşrûtiyet-i Meşrûa’nın hâkimiyeti, Kitap ve Sünnet’in ölçülerinin hâkimiyeti demektir. Yani herkes Allah’ın iradesine karşı mahkûm, insanlara karşı ise hür olurlar. Böylece mü’min, inancının gereği olarak ne kendisi zillete düşer, ne de başkalarını zillete sokar. Aksi takdirde şahıs veya zümre istibdadı hâkim olur ki, bu ise hem İslâmiyeten, hem de insaniyeten yanlıştır.

6- Bediüzzaman “Ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam” diyerek tahkikî iman dâvâsının en büyük özelliklerinden biri olan hürriyet meşalesini elinden bırakmamıştır. Bediüzzaman hürriyet uğruna hayatını feda etmekten çekinmemiş; padişahlara, en zalim  komitecilere, dış kuvvetlere asla boyun eğmemiştir.

7- Bediüzzaman meşrûtiyet aleyhinde faaliyet gösteren ve din adına hürriyete (demokratikleşmeye) karşı çıkanlara “Ruh-u meşrûtiyet şeriattandır;  hayatı da ondandır” diyerek cevap vermiş ve şeriatın bu âleme gelmesinin en büyük sebeplerinden birinin dünyadan baskıyı ve zorbalığı kaldırmak, şer’î hürriyeti yerleştirmek olduğunu söylemiştir.

8- Bediüzzaman, “Meşrûtiyeti”, “Meşrûtiyet-i Meşrûa” olarak tabir etmiştir. Bunlar birbirini tamamlayan iki tabirdir. Bediüzzaman meşrûtiyetin ruhunun ve hayatının şeriattan geldiğini ifade etmektedir.

9- Karıncanın hakkını, hukukunu gözeten bir Din, elbette beşerin de hakkını gözetir. Bu anlayış ‘hak’kı her şeyin üstünde tutmuştur. Buna göre “Hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz.”